İbnü’l-Arabî öncesi tasavvufunun başat müelliflerinden Kuşeyrî’nin bilgi teorisine göre ilme’l-yakin burhan, ayne’l-yakin beyan ve hakka’l-yakîn ise iyân/irfân alanına tekabül eder. Hakka’l-yakin bilgi alanı marifet ehli olan sûfîlere aittir. Abdullah Kartal’ın Tasavvufun Oluşumu adlı kitabı işte Kuşeyrî’nin bu iddiasının temellerini ve tasavvufun erken dönemde diğer İslam ilimleriyle ilişki içerisinde kendisine nasıl bir meşruiyet alanı sağladığını tartışan önemli bir eser.

Kartal’a göre tasavvuf İbnü’l-Arabî öncesi ve sonrası olarak iki dönemde incelenebilir. İlk dönemde tasavvuf kendini iyân alanında ifade ederken İbnü’l-Arabî’yle birlikte artık burhan alanında bilgi üreten bir metafizik ilim haline gelir. Eser şeriat-hakikat ilişkisi üzerinden bu ilk dönemin bir analizini sunar okura.

Bu dönemde oluşum ve inşa olarak iki ayrı süreçten bahseden esere göre oluşum sürecinde tasavvuf, fıkıh ve kelâm gibi İslam ilimleriyle bir çatışma yaşayarak kendisine “şeriate karşı” hakikati temsil eden bir varlık alanı açmaktayken, inşa sürecinde bu çatışma uzlaşıya dönmüş ve tasavvuf “şeriate göre” hakikatin temsilcisi konumunu kazanmıştır.

Eserde zaman-mekan bağlamı çok hissedilmemekle beraber okur “oluşum” sürecinin hicrî 150-350 arasına, “inşa” sürecininse 350-500 yılları arasına tekabül ettiğini çıkarabilmekte. Oluşum sürecinin en önemli isimleri Cüneyd-i Bağdâdî ve Serrâc iken inşa sürecinin en önemli isimleriyse Mekkî ve Gazzâlî’dir. Mekkî Kût’uyla, ondan çokça etkilenen Gazzâlî ise İhyâ projesiyle tasavvufun fıkıh-kelâmın yanında kendine özgü, meşrû bir bilgi metodu ve dili olan bir din ilmi haline gelmesi için önemli katkılar yapmıştır.

Kurucu sûfî müelliflerden Muhâsibî, Hakîm Tirmizî ve Tüsterî’ye çok az atıf yapılması, ikincil literatürünse çok az kullanılması eserde göze çarpan hususlardan.

Eserin sunduğu teşekkül okumasının Başer’in Şeriat ve Hakikat’iyle anahatlarıyla örtüştüğünü söyleyerek yazıyı nihayetlendirelim.

- - - -