Türkiye ile Azerbaycan'ı özetleyen güzel bir söz: "Bir millet iki devlet...
Zamanın Rusya Devlet Başkanı Mihail Sergeyeviç Gorbaçov'un SSCB'de gerçekleştirdiği glasnost ve perestroyka politikalarıyla ekonomik ve siyasî sistemi yeniden yapılandırma ve reform hareketleri bu birlik içerisinde büyük değişiklikleri de beraberinde getirmiştir. Bu değişiklikler Türk dünyasını da yakından ilgilendirmiştir. Bir asra yakın uzun bir zaman içerisinde Rusya'nın esareti altında yaşamak mecburiyetinde kalan Türk Cumhuriyetleri (Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan) bu köklü değişiklik ve yeniden yapılanma politikasıyla hürriyetlerine yeniden kavuşmuşlardır.
Türk cumhuriyetlerinin hepsi bizim için birbirinden kıymetli olsa da yakınlık ve benzerlik bakımından Azerbaycan'la olan ortaklıklarımız daha fazladır. Onun içindir ki "Bir millet iki devlet" sloganı Türkiye ile Azerbaycan'ı en iyi ifade eden beylik sözdür.
Azerbaycan, Batı Asya ile Doğu Avrupa'nın kesiştiği nokta olan Kafkasya'da bulunan, resmî adı Azerbaycan Cumhuriyeti (Azerbaycan Respublikası) olan bir ülkedir. Yüz ölçüm bakımından Güney Kafkasya'nın en büyük ülkesidir. Bu ülkenin doğusunda Hazar Denizi, kuzeyinde Rusya, kuzeybatısında Gürcistan, batısında Ermenistan, güneyinde ise İran vardır. Ülkenin kendisine bağlı Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti vardır. Nahçıvan'ın kuzey ve doğusu Ermenistan ile, güneyi ve batısı İran ile çevrilidir. Türkiye ile 17 kilometrelik sınırı vardır.
Başkenti Bakü olan Azerbaycan'ın Gence, Nahçıvan, Sumgayıt, Lenkeran, Şeki, Mingeçevir, Guba ve Şirvan adlarında önemli şehirleri vardır. Toplamda 59 eyalet ve 75 şehre sahiptir. İki buçuk milyonluk nüfusuyla Bakü bir kültür ve finans merkezidir. 86,600 km2 toprağıyla dünyanın en büyük yüzölçümüne sahip 112. ülkesidir. Ülkede Azerbaycan Türkçesi konuşulmaktadır. 1920’lere kadar ülkede Arap alfabesi kullanıldıktan sonra 1929 itibariyle Latin alfabesine geçilse de, daha sonra Kiril alfabesi kullanılmıştır. 1992 yılında Türkiye Türkçesi temel alınarak hazırlanan ancak bir takım değişiklikler yapılan bir Latin alfabesi oluşturulmuş ve 2001 itibariyle de bu alfabe mecburi hale getirilmiştir.
Azerbaycan her geçen gün kendini dünyaya kabul ettirmektedir.
Nüfusu 10 milyonun üzerinde olan Azerbaycan'ın para birimi manattır. Ülke nüfus bakımından dünya ülkeleri arasında 90. sırada yer alır. Ekonomik açıdan baktığımızda Azerbaycan’ın toplam yüzölçümünün yüzde 55’ini tarım toprakları oluşturmakta, şehirler ise tüm ülkenin ancak yüzde 2.5’ini kaplamaktadır. Ülkenin yüzde 12’si ormanlık arazidir. Azerbaycan başta doğalgaz olmak üzere petrol ve demir bakımından da zengin bir ülkedir.
19. yüzyılda Çarlık Rusya’sına, 1920’de ise Sovyetler Birliği(SSCB)’ne dâhil edilmiş olan Azerbaycan, 30 Ağustos 1991’de bağımsızlığını ilân etmiştir. 1993 ve 1998’de yapılan seçimleri kazanan Haydar Aliyev ile birlikte ülkeye tekrar istikrar gelmiştir. Bağımsızlığı takip eden altı yıllık dönem haricinde Azerbaycan’ı tek başına yönetmiş olan Haydar Aliyev, 2003 yılında kendi yerine oğlu İlham Aliyev’i cumhurbaşkanlığına aday göstereceğini açıklamış ve aynı yıl 15 Ekim tarihinde gerçekleştirilen seçimlerde geçerli oyların yüzde 76.8’ini alan İlham Aliyev, babasının halefi olarak cumhurbaşkanlığına seçilmiştir. Sağlık durumu iyice kötüleşmiş olan Haydar Aliyev ise Aralık 2003’te vefat etmiştir.
Azerbaycan’ın ekonomik büyümesine en büyük katkı dün olduğu gibi bugün de petrol ve doğal gaz ihracatıyla sağlanmaktadır. Bunun yanında, bankacılık, inşaat ve emlak sektörleri Azerbaycan ekonomisinin büyümesine önemli katkılar sağlayan sektörleri oluştururlar. Bakü-Tiflis-Ceyhan, Bakü-Novorossiysk ve Bakü-Supsa hatları ise Azerbaycan’ın petrol ve gaz ihracatını canlandırması açısından önemlidir.
Tarım Azerbaycan ekonomisinin petrolden sonra ikinci önemli sektörüdür. Toplam işgücünün %40’ı tarım sektöründe istihdam edilmektedir. Azerbaycan, iklim ve toprak yapısı bakımından tarıma elverişli bir ülkedir. Güney bölgelerinde bir sezonda iki ürün almak mümkündür. Azerbaycan’ın başlıca tarım ürünleri pamuk, tütün, çay, zeytin, sebze ve meyvedir. Ham ipek üretimi ve buna bağlı olarak dut ağacı tarımı da oldukça yaygındır.
Tarihin kıskacında bir milletin amansız serencamı ve hürriyete kavuşması
Türklük göğünün parlak yıldızlarından biri olan Azerbaycan'ın yerleşim tarihi milattan önceki altı binli yıllara kadar gitmektedir. Bu topraklarda kurulan ilk devletin Manna Krallığı olduğu söylenir. Bu topraklar 6. ve 7. yüzyıllarda Bizans-Sâsânî savaşlarına sahne olmuştur. Söz konusu topraklar 624'te Bizans İmparatoru Herakleios tarafından zapt edilmiştir.
Azerbaycan 12.-14. yüzyıllar arasında sırasıyla Moğollar, Hârizmşahlar ve Timurluların hâkimiyetine girmiştir. 1222 ve 1231 yıllarında Azerbaycan, Moğollar tarafından yağmalanmıştır. Celâleddin Hârizmşah 1225'te Tebriz'i ele geçirmiş, Hülâgû Han'ın kurmuş olduğu İlhanlılar Devleti'nin sınırları 1231'de Güney ve Kuzey Azerbaycan'ın topraklarını da içine alacak kadar genişlemiştir. Timur'un ölümünden sonra Azerbaycan, Moğol istilâsından kurtulmuş, daha sonra sırasıyla Karakoyunlular ve Akkoyunluların idaresi altına girmiştir. 16. yüzyılın başlarında Akkoyunlu Devleti'nin yıkılmasıyla Azerbaycan Safevîlerin eline geçmiştir. Şah İsmail, Tebriz'i başkent yaparak bölgede hâkimiyeti sağlamıştır. 1514 yılında Yavuz Sultan Selim'in Çaldıran Zaferi ile Tebriz ve Güney Azerbaycan Osmanlı hâkimiyetine girmiştir. Sonradan tekrar Safevîlerin eline geçen bölge, 1534'te Kanunî Sultan Süleyman döneminde Makbul İbrahim Paşa tarafından yeniden alınmıştır. Aynı sene Irakeyn Seferi'ne çıkan Kanunî, Bağdat'a giderken bütün Azerbaycan'ı da kontrolü altına almıştır.18. yüzyılın sonlarına doğru Osmanlı Devleti'nin bölgedeki nüfuzu zayıflayınca Ruslar tabir caizse Azerbaycan'a dadanmıştır.
Azerbaycan'a ilk Rus akını 1735 yılında Nâdir Şah zamanında olmuştur. II. Katerina döneminde Rusların güneye doğru ilerlemesi artarak sürmüştür. 1758'de Kuba bölgesi ve Kafkasya'nın büyük bir kısmı Rus idaresine girmiştir. Ruslar 1805'te Gence Hanlığı ile yaptıkları savaştan sonra bölgeyi ele geçirmişlerdir. 1803-1813 Rus-İran savaşlarının sonunda imzalanan Gülistan Antlaşması ile (1813) Gence, Şeki, Bakü, Derbend, Kuba ve Taliş hanlıkları Rusya, Güney Azerbaycan hanlıkları ise İran hâkimiyetine bırakılmıştır.
Geçmişte Azerbaycan'la Türkiye'yi farklı kökten göstermeye çalışmışlardır.
Kaçar Hanedanının veliahdı Abbas Mirza kumandasındaki bir İran ordusunun Kuzey Azerbaycan'a girmesi üzerine Ruslar, İran ordusunu yenerek Tebriz'i ele geçirmişlerdir. Daha sonra bu topraklar Rusların eline geçmiştir. Zorda kalan İran, Rusya ile bir antlaşma yapmak mecburiyetinde kalmıştır. Bu iki ülke arasında imzalanan Türkmençay Antlaşması (1828) ve Osmanlı-Rus savaşlarının neticesinde imzalanan Edirne Antlaşması (1829) ile Azerbaycan'ın milletlerarası statüsü açıklığa kavuşmuştur. Antlaşmalar sonucunda Aras nehri ile Talış Dağları sınır olmak üzere Azerbaycan ikiye ayrılmıştır. Revan ve Nahcıvan hanlıkları Rusya'ya bırakılmış, bununla da yetinilmemiş, Hazar Denizi de Rus egemenliğine geçmiştir. Anlaşma sonrası Azerbaycan'ın kuzeyi Ruslara, güneyi ise İranlılara bırakılmıştır. İşte ta o günlerden beri güneye yerleşen İranlılar buradaki Türklere "Azeri" demeye başlamıştır. Bunun yegâne amacı Azerbaycan Türklerine kendi kimliklerini unutturmaktır.
Görünen o ki bugünkü Azerbaycan toprakları Büyük Selçuklular tarafından Türk yurdu hâline getirilmiştir. Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey, Azerbaycan'a düzenlediği ilk fetih teşebbüsünden bir netice alamamış, bölgeye ancak 1054 yılında hâkim olabilmiştir. Tuğrul Bey'in ölümünden sonra Sultan Alparslan neredeyse bütün Azerbaycan'ı Selçuklu İmparatorluğu'na katmıştır. Anadolu fatihi Alparslan, kardeş Azerbaycan'ın da fatihi olmuştur.
Vaktiyle Rus esaretinin hakim olduğu yıllarda Türkiye ile Azerbaycan arasında aynı kökten gelmiş olmanın beraberinde getireceği dostluk ve muhabbeti engellemeye yönelik eylemlerin ardı arkası kesilmemiştir. Türkiye ve Azerbaycan halkları farklı gösterilmeye çalışılmıştır. Bunun yansıması olarak Azerbaycan topraklarının sahibi olan bu insanlara "Azeri Türkü" yerine sadece "Azeri" denmiştir. Yine bu bağlamda soydaşlarımızın konuştuğu dile "Azerbaycan Türkçesi" değil "Azerice" denmesi yeğlenmiştir.
"İki devlet bir millet, kardeşlik burcundayız"
Azerbaycan sevgisi Türk milletinin yüreğinde koca bir yer kaplar. Dünyanın her yerinde ve her platformda Azerbaycan Türkiye, Türkiye Azerbaycan'dır. Aramızda kadim bir kardeşlik hukuku mevcuttur. Hiç kimse bu sevgiyi ve tarihî köklere dayanan muhabbeti yok edemez. Bu muhabbet her geçen gün bir goncadan güle dönüşür. Vaktiyle bu sevgi ve muhabbeti "Azerbaycan Gülleri" adlı şiirimdeki şu mısralarda dile getirmeye çalışmıştım:
"İki devlet bir millet, kardeşlik burcundayız/Muhabbet hamurunda, hilâlin harcındayız/Yolunu gözlüyorum, söyle bana hardasın?/Kara kışlar içinde, kim demiş bahardasın /Canımdan aziz bildim toprağını, taşını/Kendi yaşım belledim gözündeki yaşını/Ateşlere verildi, kül edildi gülzârın/Nice seneden beri bitmedi âhuzârın/Hiç kimse yok edemez bu dünyada cismini/Çağların göbeğine yazmalıyız ismini /Tarihlerin omzunda mukaddes bir yüksün sen/Her zaman onurlusun, her zaman büyüksün sen/Bayraklara renk veren al'ımız birdir bizim/Aynı kökten beslenen dalımız birdir bizim//Seni soludum Bakü, aldığım her nefeste/Senden uzakta geçen her günüm bir kafeste/Gözyaşımız olmazsa sararırsın, kurursun/Elif misali dimdik, şerefinle durursun/Suya kanarsın ey dost, sevgi pınarlarında/Gölgelenirsin ey can dünün çınarlarında!/Ecdadın kanlarıyla karıldın ve yoğruldun/Düştüğün yerden kalktın, efe gibi doğruldun/Hocalı, Karabağ'da al kanlara boyandın!/Gece karanlığından sabahlara uyandın/Hürriyete gidecek yolu bulacaksın sen /Gök kubbenin altında bâki kalacaksın sen/Bir kovanda arıyız, balımız birdir bizim/Bin yıllık çınarız biz, çalımız birdir bizim//Yabana verdirmeyiz tek bir çakıl taşını/Türkiye'm yalnız koymaz Azeri kardaşını/Müşterek kıymetimiz Nesîmî ve Fuzulî/Senin alnında yazan alnımızda yazılı7Sensiz beden cesettir, cansın Azerbaycan'ım!/Bayrağıma renk veren kansın Azerbaycan'ım!/Ölümüne koruruz Bahtiyar'ın yurdunu/Çakala yem etmeyiz Kafkasların kurdunu/Seni müreffeh görmek hep vardı düşümüzde/En çok senin payın var candan gülüşümüzde /Üzerine saldılar Ermeni'nin dölünü/Bağından koparamaz kimse Azer gülünü/Kahvenin telvesinde falımız birdir bizim/Kadim değerlerimiz, malımız birdir bizim//Barut mahzenlerinde ateşle sınanırsın/Ruhun yağmalansa da zafere inanırsın/Yiğitlik meydanını sen ki son terk edensin/Cesaret aşısını ruhlara zerk edensin/Ateş denizlerinde yüzersin yavaş yavaş/Zaferlere gebedir yürüttüğün bu savaş/Ataların izinde bu ne kutlu akındır/Ölümü öldürene zafer elbet yakındır/Ölüm bizlere düğün, yüreği olan gelir/Cesareti olmayan yorgan altında ölür/Bir ömür sürmez kışlar, bahara ne kaldı ki?/Zulmetin ardı ışık, nehara ne kaldı ki?/Düşmanları sindiren elimiz birdir bizim/Bağlamada, kopuzda telimiz birdir bizim//Azeri kardaşlarım Kafkasların kurdudur/Ermeniler işitsin, Karabağ Türk yurdudur/Kabuk bağlayamayan yâremizdir Karabağ!/Mâzinin girdabında çaremizdir Karabağ!/Melekler hasat eyler Karabağ güllerini/Yâr etmeyiz zalime Azeri illerini /Soydaşım yaş dökerken yürekler köz köz olur/Yanar ta ciğerimiz mevsim bize güz olur/Bağımsız Azerbaycan muradımızdır bizim/Ermeni'yle sınanmak Sırat'ımızdır bizim/Karabağ'ın sınırı yeniden çizilecek!/Gün doğumu yakındır, düğümler çözülecek/Bir bahçenin gülüyüz, dilimiz birdir bizim/Bakü, İstanbul, Gence ilimiz birdir bizim//Ey dağların kartalı, Kafkasya'nın maralı! /Bu devran böyle sürmez, değil bahtın karalı/Karanlıklardan geçtin cennetin sabahına/Rabbim mutlak ses verir mazlumların âhına/Hazar'ın dalgaları kabardıkça kabarır/Zaman tersine döner, kuzu kurdu aparır//Azeri'm yaş dökerken gülebilmirem gayri /Akan kanlı yaşını silebilmirem gayri/Azadlık Meydanı'nda bayrağın dalgalansın /Övün cihan durdukça, tarihler seni ansın /Kılına zarar gelse yaramızı (d)eşersin/Tohum çatladı artık, umutların yeşersin/Menzilimiz aynıdır, yolumuz birdir bizim/Dede Korkut, Alparslan; ulumuz birdir bizim..."
Karabağ, Azerbaycan'ın Şahdamarıdır.
Bizlerde Azerbaycan deyince Karabağ, Karabağ deyince de Azerbaycan gelir akıllara. Bu iki kelime adeta et ve tırnak gibi birbiriyle iç içe geçmiştir. Bunun nedeni Karabağ bölgesinin, stratejik açıdan can Azerbaycan’ın çok önemli bir bölgesi olmasıdır. Merhum Ozan Arif'in haklı olarak dediği gibi "Azerbaycan bir gözdür, Karabağ da bebeği" dir.
Azerbaycan'ın önemli bir parçası olan Karabağ'ın geçmişine baktığımızda bu toprakların Selçuklulardan beri kadim Türk toprakları olduğunu görürüz. Bunu destekleyen en önemli bilgilerden biri de tarihte kurulan Karabağ Hanlığı'nın bir Türk Hanlığı olmasıdır.
Azerbaycan'ın en güzide yerlerinden biridir Karabağ. Stratejik öneme sahip olan bu coğrafya her zaman düşman devletlerin iştahını kabartmıştır. Zira Kür ve Aras ırmakları arasında yer alan Karabağ'ın havası munistir. Onun içindir ki vaktiyle birçok Türk sultanı tarafından kışlak olarak seçilmiştir. Bundan dolayı da Karabağ, İlhanlılar, Timurlular, Karakoyunlular zamanında olduğu gibi Akkoyunlular döneminde de tarihteki yerini alır.
Dağlık Karabağ, bugün bağımsız birer devlet olan Azerbaycan ve Ermenistan arasında, 20. yüzyılın başlarından bu yana (Sovyetler Birliği döneminden kalma) 4 bin 400 kilometrekarelik bir alanı içine almaktadır. Malum olduğu üzere Azerbaycan ve Ermenistan, 1922'de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'ne katıldı. Tarihî olarak iki toplum arasında sıkıntılı bir alan olan Dağlık Karabağ da, 1923'te Azerbaycan Cumhuriyeti'ne bağlı özerk bir bölge statüsü kazandı. Fakat bu durum Ermenistan yönetimi tarafından hiçbir zaman onaylanmadı. SSCB'nin dağılmaya başlamasıyla eski yara tekrar kaşınmaya başlandı. Dağlık Karabağ'da örgütlü Ermeniler, Bakü yönetiminden ayrılmayı talep ettiler. Ayrılma fikrini desteklemek için Ekim 1987'de Ermenistan'ın başkenti Erivan'da destek gösterileri yapıldı. Bu süreçte 18 Ekim 1987'de sınır bölgesinde ilk çatışmalar başladı. Dağlık Karabağ'ın Çardaklı Köyü'ndeki Ermeniler, Bakü yönetiminden ayrılmayı talep ederek Azerilere saldırdılar. Söz konusu olaylarının büyümesiyle birlikte Ermenistan'da yaşayan Azeriler Azerbaycan'a, Azerbaycan'da yaşayan Ermeniler ise Ermenistan'a göç etti. Bölgedeki Azeri ve Ermeni halkları arasında yaşanan çatışmalarda 30'un üzerinde kişi hayatını kaybetti.
1988'in sonunda iki halk arasındaki çatışmaların son bulması için, Dağlık Karabağ'ın idarî merkezi konumundaki Henkendi'den Azeriler çıkarılırken, Suşa'dan da Ermeniler çıkarıldı. Kasım 1989'da Moskova, Dağlık Karabağ'ın yönetimini Bakü'ye devretti. 1991'de iki halk arasındaki çatışmalar arttı. Moskova bu süreçte Bakü'den yana tavır aldı. Nüfusunun sadece yüzde 20'si Azeri olan Dağlık Karabağ meclisi 1992'de bağımsızlığını ilân etti, lâkin bunu sadece Ermenistan Cumhuriyeti tanıdı. Devam eden süreçte çatışmalar yoğunluk kazandı. Hocalı'da, Şubat 1992'de, Ermeni silahlı grupların baskınından kaçmaya çalışan en az 161 Azeri sivil hayatını kaybetti. Silahlanan Dağlık Karabağ'daki Ermeni birlikleri, boşaltılan Suşa kentini ve Ermenistan'ı bölgeye bağlayan Laçin koridorunu ele geçirdi. 1994'te sona eren savaşta 30 bin kişi hayatını kaybetti. Böylece Dağlık Karabağ bölgesi ile "rayon" adı verilen 7 bölge de Ermenistan tarafından işgal edilmiş oldu.
Karabağ Savaşı'nda Türkiye'nin ürettiği SİHA'lar etkin bir şekilde kullanıldı.
Ermenistan, Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından işgal ettiği Karabağ ve çevresindeki Azerbaycan topraklarından 30 yıl boyunca çekilmedi. Bu çerçevede Ermenistan ordusunun masum sivillere yönelik saldırıları her geçen gün arttı. Ermeniler Azerbaycanlı kardeşlerimizin topraklarında her türlü çirkefliği yaptılar. 27 Eylül 2020'de temas hattındaki köylerin ağır silahlarla ateşe tutulması, tabir caizse bardağı taşıran son damla oldu. Böylelikle Azerbaycan ordusu, aynı gün Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in emriyle karşı operasyona başladı. II. Karabağ Savaşı'nda 44 gün içerisinde topraklarını kurtaran Azerbaycan ordusu, halkın yıllar süren vatan hasretine son verdi. Azerbaycan ordusu 5 şehir, 4 kasaba ve 286 köyü işgalden kurtardı.Söz konusu savaşta, Azerbaycan ordusu 2 bin 908 şehit verirken 94 Azerbaycanlı sivil de Ermenistan'ın saldırısı sonucu yaşamını yitirdi. Azerbaycan ordusunun 8 Kasım 2020'de Karabağ'ın sembol şehri Şuşa'yı kurtarmasıyla Ermenistan, hezimeti kabul etti. Azerbaycan, Ermenistan ve Rusya arasında 10 Kasım 2020'de savaşı bitiren üçlü bildiri imzalandı. Antlaşma sonucunda Ermenistan ordusu Ağdam, Kelbecer ve Laçın illerini de terk etmek mecburiyetinde kaldı. İkinci Karabağ Savaşı'nda Azerbaycan, Ermenistan ordusuna karşı silahlı insansız hava araçlarını (SİHA) etkin bir şekilde kullandı. Ermenistan ordusuna ait çok sayıda silah ve mühimmat Azerbaycan'a ait SİHA'larla yok edildi.
Türk Dünyası için kırmızı çizgi hükmündeki Karabağ, Azerbaycan'ın şahdamarıdır.
Türk Dünyası olarak Karabağ bizim kırmızı çizgimizdir. Karabağ, Azerbaycan'ın şahdamarıdır. Şair Abdurrahim Karakoç'un deyimiyle "Bahtına ağlayan Azeri kızı/Sen Karabağ dersin, ben karayazı/Boşlukta çırpınır Türk’ün avazı/Sanma ki dertlerin azı bizdedir/Sizdeki yaranın özü bizdedir." Ben de vaktiyle "Karabağ Gazeli "adlı şiirimde Karabağ'a dair sevgimi ve hasretimi şöyle dile getirmiştim: "Toprağı şehitlerin kanıyla kar Karabağ!.../Hocalı alev alev, yürekler nâr Karabağ!...//Uykusuz gecelerde yastıklarım ıslanır/İçimde sana dair bir sevda var Karabağ!...//Vahşet aldı yürüdü, can kırığı yollarda//Yürekten göç eyledi iffet ve ar Karabağ!...//Muhkemdir kaleleri iman ordularının/Nasıl dursun önünde kral ve çar Karabağ!...//Yüzler katran karası, yürek hüzün kesiği/Kanayan yaraları hele bir sar Karabağ!...//Hüzzamla kanatlanır pervaneler ateşe/Nicedir sükût eyler halayla bar Karabağ!...//Ruhunu teskin eder bayrakların gölgesi/Üstüne giyindiğin bu gömlek dar Karabağ!...//Karıncanın sırtına yüklemişler cihanı/Bu yüke omuz veren Allah'tır yâr Karabağ!...//Kıpkızıl şafaklarda gonca gül boyun büker/Gülleri koklamaya engeldir hâr Karabağ!.../Gecenin tenhasında ay damlar karanlığa/Derbeder eyler beni bu âh û zâr Karabağ!...//Bir kahır mektubudur, imzasız ve tarihsiz/Yolların bitiminde ölümcül yar Karabağ!...//İsyankâr çığlıkları vaveylâlar iz eyler/Aynaya sırt çevirir, surat asar Karabağ!.../Müşkülü mümkün kılar çelikleşen irade/Gedik açmak imkânsız, tunçtan hisar Karabağ!...//Su üstüne yazılan düşler berheva şimdi/Cüzdanlar konuşunca vicdan susar Karabağ!...//Toprağın omuzları taşıyamaz bu yükü/Körpe ölülerini kabir kusar Karabağ!...//Tebessüm firar eyler gamzenin çukurundan/Yaralı yüreğine taşlar basar Karabağ!...//Büyüklerin harcıdır, ölüme gülümsemek.../Olsa da yüreklerde büyük hasar Karabağ!...//Kıvılcım gül'e döner, hüzzam yangınlarında/Güllerin yarasını nasıl sarar Karabağ?//Gam çöker can evine, zifiri gecelerde/Yitik civanlarını mumla arar Karabağ!...//Ölüm yağar göklerden, katran karası ölüm.../Vicdan ten kafesinden eyler firar Karabağ!...//Nice seneler geçti işgalin gölgesinde/O gün bugünden beri kanın akar Karabağ!...//Dalgalansın göklerde şerefli bayrağımız/Bıktık karakışlardan, gelsin bahar Karabağ!...//Taş taş üstüne koymaz bu çağın zalimleri/Birinin yaptığını biri bozar Karabağ!...//Ektiğini biçer kul, insanlık tarlasında/Vermeden almak olmaz, dünya pazar Karabağ!.../Göklerden kar yerine, kan yağar şubatlarda/Bu acı sergüzeşti tarih yazar Karabağ!.../Buz keserken vicdanlar şubatın ayazında /Gönlümüzü titretir, bu intizar Karabağ!...//Nefret yüklü bakışlar, kül eyler gülistanı/Gönül gözüne perde bu bet nazar Karabağ!.../Ruh bedenden ayrılıp kesilince can teli/Katiller güruhuna elbet kızar Karabağ!...//Canımızdan can gitti, tarumar oldu yürek/Körpecik bedenlere oldun mezar Karabağ!...//Diriliş sancıları kutlu doğuma gebe.../Zannetme ki tükenir azar azar Karabağ!...//Yüreklere kazılır civanların mezarı/Acının rengi siyah, gönül bîzar Karabağ!...//Mazlumun bedduası sülük gibi yapışır/Ne ocaklar söndürür bu inkisar Karabağ!"
Azerbaycan'ın kanayan yaralarının başında gelir Hocalı Katliamı.
Azerbaycan'ın kanayan yaralarının başında gelir Hocalı Katliamı. Hocalı Katliamı, Karabağ Savaşı sırasında 26 Şubat 1992 tarihinde Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ bölgesindeki Hocalı kasabasında yaşanan ve Azeri sivillerin Ermenistan'a bağlı kuvvetler tarafından toplu şekilde öldürülmesi hadisesidir. Bu katliamda genç, ihtiyar, kadın, kız, demeden yüzlerce kişinin canına kıyılmıştır. Vahşice kolları kesilmiş, gözleri oyulmuştur. Savunmasız insanlar kurşuna dizilmiştir. Bebeklerin başları taşlarla ezilmiştir. Mazlumların feryatları gök kubbede yankılanmıştır. Büyük bir kin ve nefretle camiler ve mescitler yerle bir edilmiştir. Tarihî bir kinle bu topraklardaki Türk varlığına son verilmek istenmiştir. Her yıl 26 Şubat gelince Hoca'yı anar, Hocalı'ya yanarız. Bern de vaktiyle Hocalı'ya dair yanışımı aşağıdaki dizelerle ifade etmeye çalışmıştım: "Tarihler 26 Şubat'ı gösterince.../Sızar yüreğimize bir sızı ince ince/Haydutların şiddeti canlanır gözümüzde/Düne dair ne varsa alevdir özümüzde/O karanlık günleri kalem bile yazamaz/Körpecik kuzulara eller mezar kazamaz/Şehitlerin ardından gözyaşlarımız nehir/Alnındaki yazıya, bahtına ağlar şehir/Kan ağlar yetimlerin, bahtı kara Hocalı!.../Öyle kolay sağalmaz, eski yara Hocalı!...//Serdengeçti yiğitler mübarek bir yol açtı/Düşman, üzerlerine öfke zehrini saçtı/Mahşerin ortasında ayak koptu, el koptu /Canlar sükût eyledi, bağlamada tel koptu/Ağdam'daki ateşin közü bizleri yaktı/Küller güle dönüştü, sızı bizleri yaktı/Bu zulüm girdabında yandı bağrımız bizim/Bir karşılık bulmadı barış çağrımız bizim/Kanla sulanmış toprak, değil kira Hocalı!.../Uğrunda can verenler varır yâr'a Hocalı!...//Ölüm yağar göklerden, aynaya hüzün çöker/Derde müptelâ canlar, yüreğinden yaş döker/Zamanın çarkı durur, gün uzar bin yıl olur/Karanlık çöker ufka; hasret içre yol olur/Paslı kılıçlar iner üstüne hayallerin/Özgürlüğe darbedir niyetleri ellerin/Gönderde dalgalansın yeşil, mavi, kırmızı.../Bu uğurda can verir yiğit kızanı kızı/Uygun adım yürürken yoktan var'a Hocalı!.../İsrafil tez davranır, üfler sur'a Hocalı!..."
İlelebet yaşasın Azerbaycan-Türkiye kardeşliği!...