Cemile Cevher, Karadeniz türküleri’nin Zeki Müreni’dir”
Ali Ekber Çiçek

Karadeniz Bölgesi özellikle Doğu Karadeniz tarih boyunca değişik toplumları, kültürleri bağrına basmış. İpek Yolu’nu büyük denizlere bağlayan Trabzon limanı, İran’a ve Asya’ya bağlanan karayolu bölgeyi her zaman canlı ve hareketli tutmuş. Asya, Avrupa ve Akdeniz’i birbirine bağlayan Karadeniz siyasi, ekonomik, kültürel büyük olayların yaşandığı bir coğrafya olmuş. Dinamik bir yer… Çeşitli topluluklar ve bunlar arasındaki etkileşimler hayatın her alanına yansımış. Bölgenin sanatı, kültürü, müziği bu çeşitlilikten, zenginlikten payını almış. Lazlar, Rumlar, Kıpçaklar, Çepniler, Gürcüler… Her topluluğun kendine özgü müziği ve müzik aletleri bir terkip meydana getirmiş. Tulum, zurna, kemençe, bağlama, akordiyon, koltuk davulu… Zengin müzik aletlerinden birkaçı. Sosyal medya araçlarının, iletişimin güçlü olmadığı zamanlarda yayla şenliklerinde, kınalarda, düğünlerde, toplantılarda otantik halde icra edilen müzikler hem yeni kuşaklara aktarılmış hem de müzik icra edenlerin değişik kültür temsilcileri olmalarıyla Karadeniz müziği çok renkli ve çeşitli formuna kavuşmuş.

Günümüzde popüler kültürün otantik, klasik kültür ve sanatı egemenliği altına alması ve piyasadan silmesiyle zenginlik ve çok seslilik yitmiştir. Pop, arabesk, fantazi, rap müzik bölge müziğini basitleştirmiş, özünü bozmuştur. Eskiden bölge müziğinin icra edildiği düğünlerde, yayla şenliklerinde org ve benzeri müzik aletleriyle Karadeniz müziğinin ruhu öldürülmüştür. Gerçek Karadeniz müziği dinlemek lüks olmuştur artık. Popüler anlayışın ve tekno müziğin egemenliği Karadeniz müziğinin özgürlüğünü ve özgünlüğünü yok etti. Hayatımızın bütün alanına sirayet eden tek tipleşme, donukluk, seçeneksizlik, sığlık ne yazık ki kültür/sanat ürünlerinde kendini gösteriyor. Her yerde aynı şekilsiz, biçimsiz, ruhsuz işleyiş… Aslında müzik tek başına söz ya da çalgı olarak değerlendirilemez. Topluma değmesi ve toplumun acılarını, sevinçlerini, beklentilerini, hüzünlerini, mutluluklarını, yaşama ilişkin ana duygu ve tepkileri dile getirmesi gerekir. Bugün her bölgenin müziğinde olduğu gibi bu bölge müziği de kendi insanından uzaklaşmış; insanı belli süre etkisi altına alan bir gürültüye dönüşmüştür. Yani artık öz yok cevher yok standart kalıplarla icra edilen hatta playback ya da bilgisayardan dinletilen tekno bir gürültü var.

Böyle can sıkıcı bir girişten sonra gerçek Karadeniz müziğinin son icracısı, derlemeci, nota yazarı Cemile Cevher Çiçek’i yad edelim. Barış Doğan şunları yazıyor Cemile Hanım’la ilgili: “11 Ağustos 1926 yılında Trabzon’un Maçka kazasında doğan Cemile İnaner, ablası Makbule Hanım ve Mehmet Salih Bey’in ikiz çocuklarının eğitimlerine yardım amacıyla 1946 yılında İstanbul’a gelir. Ablası, eniştesi ve yeğenleri ile Cihangir’de bir apartmanda ikamet eden Cemile’nin hayatı, apartmanın kapıcısı Salim Efendi’nin Hafız Saadettin Kaynak’ı tanıması ile birden değişir.

İnaner ailesi Cemile’nin musiki ile ilgilenmesini istememektedir. Buna karşılık evde, bahçede, sokakta ısrarla şarkı, türkü okuyan Cemile’ye mahalle sakinler “Cihangirin Bülbülü” lakabını takmışlardır. Cihangir’in bülbülü sonunda eniştesi Salih Mehmet Ongan’ın “Sahnelere çıkmaz sadece radyoda okursan sana izin veririm” demesinin ardından Saadettin Kaynak’ın görüşme çağrısına koşa koşa gider. Kaynak, kendisinden çekinmemesini ve birkaç eser okumasını ister; Cemile iki Türk sanat müziği eseri seslendirir. İkinci eser bitmeden Saadettin Kaynak sorar; “Peki! Sen memleketinin türkülerini bilmiyor musun? Türkü! Türkü!”

Bunun üzerine Cemile hemen, Trabzon türkülerinden birisini seslendirir. “Dirvana vurdim uşti/Tuyi tarlaya duşti/Ben ne ettum gaynana/Oğlun peşume duşti.” Kaynak aradığı sesi bulduğundan emindir. Danışmanlığını yaptığı Columbia Plak Firması ses rejisörü Bay Jak ile Cemile’yi tanıştırır ve plak anlaşması yaparlar. İnaner olan soyadı Saadettin Kaynak tarafından “Cevher” olarak değiştirilir. (Şenel, Süleyman: 2012 s.37-54)

Saadettin Kaynak ile tanışan Cemile Cevher’in sanat yaşantısı hızla ilerlemeye devam eder. Saadettin Bey’in eline verdiği bir mektup ile TRT İstanbul Radyosu Müzik Yayınları Müdürü bestekar Cevdet Çağla’nın yanına gider. Mektupta Cevher’in radyoya kabulü rica edilmektedir. Radyo hayatı bu şekilde başlayan Cevher, Rizeli Hasan Sözeri ve “Karadeniz’den Sesler” Topluluğu, Maçkalı Kemençeci Hasan Tunç ile solo programları, Necati Başaran ve “Şen Türküler Kümesi”, Sadi Yaver Ataman ve “Memleket Havaları Ses ve Tel (Saz) Birliği”, Nedim V(asıf) Otyam ve “Yurdun Her Köşesinden Deyişler ve Söyleyişler Topluluğu ve tabi ki Muzaffer Sarısözen “Yurttan Sesler Topluluğu” gibi birçok topluluğa kabul edilerek Karadeniz türkülerini icra eder.

1950 yılında Türkiye Radyo Kurumunda başlayan sanat hayatında, yıllarca halkın beğenisini kazanan Cevher, Türkiye Radyo Televizyon Kurumu (TRT) olarak 1 Mayıs 1964 yılında başlayan yeni yayıncılık döneminde, ekranlara en sık çıkan sanatçılardan biri olur. Beş yıl akitli, yirmi beş yıl kadrolu çalıştığı TRT mikrofonlarından kendi isteği ile emekli olur. Cevher, 20 Mart 2000 yılında “50. Sanat Yılında Cemile Cevher’e Saygı Gecesi” ile çeşitli televizyon programlarına tekrar katılan Cevher, 1961 yılında sanatçı Ali Ekber Çiçek ile yaşamlarını birleştiren ve 8 yıllık evliliği boyunca çocuk sahibi olamayan Cevher, 2010 yılında aramızdan ayrılır.

Cemile Cevher Hanım bugünkü kuşak tarafından pek tanınmasa da bir dönemin önemli, kaliteli seslerinden biri olarak tarihteki yerini aldı. Söylediği, derlediği, notaya aldığı türkü ve horonlarla müziğimizde adını duyuran kadınlardan oldu. TRT İstanbul radyosu Hasan Sözeri‘nin kemençesinden sonra Cevher’in sesiyle tam Karadeniz müziği üslubu oluştu. Cevher’in özellikle Karadeniz’in bir başka büyük sesi Maçkalı Hasan Tunç ile birlikte çalışması tadına doyum olmayan bir müzikal şölen başlattı. “divane âşık gibi de/dolanırım yollarda/kız senin sebebune/kaldım İstanbul’larda/baban beni babamdan da/bir kerecik istesun/Allah’ın emri ile/gelinim olsun desun”, “ey fadimem nicun nicun/entarim olmadığı için/çemberim olmadığı için/sana bir çember alayım nakışları ben olayım/ey fadimem nicin niçin/kusagim yok onun için/sana bir kuşak olayım püskülleri ben olayım/ey fadimem nicin niçin”, “hasta oldum derdune/oku bağa Yasin’i oku bağa ya/gün boyunca ağlayıp da/yiyesun göz yaşını/yiyesun göz yaşını yiyesun”, “ayağundaki mesler da/yere vurmadan sesler/senin gibi uşağı da/adam diye kim besler/tarlaya taban derler da/güzele yaman derler/ne kadar güzel olsan da/aduna çoban derler” gibi türküleri beraber okudukları kaset mutlaka dinlenmeli.

Cemile Cevher hakkında “İlla ki Cemile Söylesin” adıyla bir kitap hazırlayan Süleyman Şenel kendisiyle yapılan söyleşide şunları söylüyor: “Bir defa Cemile Cevher’in sanat hayatına atıldığı 1950’li yıllar, büyük bir değişim ve dönüşümün orta noktası imiş. Öncelikle, Cumhuriyet’in ilk çeyreği içinde uygulamaya geçirilen kültür-sanat politikalarının bir sonucu olarak gelişen siyasal, sosyal ve kültürel olayları ve yeni yeni şahsiyet kazanan resmi ve özel kültür-sanat kurumlarının yürüttüğü uygulamaları iyi araştırmak gerekiyordu. Çünkü, 1950’li yıllarda gelişen sürecin aktörleri, bu politikalardan kuvvetli bir şekilde etkilemekte ve gerektiğinde toplumu ve olayları kolayca yönlendirmekte idi. Gün yüzüne çıkan o aktörler arasında “halk müziği sanatçı tipleri”, “derlemeciler” ve “sanat uygulayıcıları” da vardı. İşte, bir grup müzik adamının yarattığı sosyo-kültürel etkiler; 1950’li yıllarda ivme kazanan değişimin tanımlanmasını ve Cemile Cevher’in hayatının bir parçası olarak değerlendirilmesini de zorunlu kıldı. Zor olan ise aradan geçen yarım asırlık sürecin izini sürmek ve karanlıkta kalan bir döneme ışık tutmaktı. Dediğim gibi bir yazar olarak bu dönemi ben çok sevdim. Bir de Cemile Cevher’in titizliğine değinmem gerek. Hatıralarından, bilgisinden ve elindeki materyallerden cömertçe yararlandığım Cemile Cevher’i tanıdıktan sonra, sanatçı titizliğinin ne demek olduğunu çok daha iyi anladım.

En büyük katkısı, temsil ettiği Karadeniz Bölgesi kültür-sanat hayatının geleneksel müziklerini değerli bir ses sanatçısı olarak Türk Halk Müziği genel diskoteğine ve repertuvarına kazandırması; onları Radyo/Televizyon yayınları ve Plâk/Kaset gibi iletişim teknolojileri vasıtasıyla toplum belleğine aktarıp, kuşaklar boyu beğenilmesini sağlaması olmuştur. Onun sayesinde, ulusal müzik kültürümüz zengin bir kaynağa kavuşmuş; Karadeniz çevresi müzik kültürü ülke genelinde daha çok tanınmış ve ülkemizin pek çok yöresinden yaptığı müzik derlemeleri ile de avucumuzdan kolayca uçup giden sözlü kültür verilerinin onlarcası kayıt altına alınmıştır. Derlediklerini notaya almakla da onların yazılı kültür envanterine kaydedilmesi mümkün olmuştur.

Kendisi zor şartlarda yaşamını idame ettirmeye çalışsa da- ülkemiz kültür-sanat hayatının binlerce temsilcisi sanatçı meslektaşları, bu ve benzeri hizmetlerinden, yıllar boyu yararlanmışlardır ve bundan sonra da yararlanmaya devam edeceklerdir.”**

Karadeniz müziği ses ve enstrüman açısından ne kadar çeşitliyse duygu anlamında da o kadar çeşitlidir. Bir türküyü dinlerken kederden geberirsiniz. Kemençenin sesi bıçak gibi deşer içinizi. “Ben seni sevduğimi dünyalara duyurdum” türküsüne kulak verince ne dediğim kolayca anlaşılır sanırım. “Ben seni sevduğimi dunyalara bildurdum/endurdun kaşlaruni babani mi eldurdum/en dereye dereye al dereden taşlari/geçti bizden sevdaluk al cebumden saçlari/kiz evunun onine sereceğum kilimi/oldi hayli zamanlar görmedum sevduğumi/yaz geldi bahar geldi açti yeşil yapraklar/ben sana doyamadum doysun kara topraklar”. “Çayeli’nden öteye gidelum yali yali” türküsüyle oynamaya başlarız. Hele o tulumun sesiyle…

Bir toplumun, bir milletin müziğinin o toplumun maneviyatı, kültürü, hayat kalitesi, duygu yoğunluğu gibi önemli hususlarda bir ayna olduğuna inanırım. Bir toplum kaliteliyse müziği de kaliteli olur. İnsanların duyuşu, görüşü, bakışı, algısı onların müziğinden anlaşılabilir. Toplum boşsa, insanların yalnızca midesi ve kesesi doluysa, yoğunluk yoksa, yaşamıyor gibi yaşıyorlarsa müzikleri de bunlara bağlı olarak içi boş, gürültülü, anında tüketilen bir nesne olur. Ruh irtifa kaybetmektedir. Bugün ülkemizde bizi anlatan, hayatlarımıza değen yüksek kalitede müzik yoksa bu bizim yozlaştığımızı, kültürsüzleştiğimizi gösterir. Bugün Cemile Cevher bilinmiyorsa bunun yerine beşinci sınıf pop, arabesk, halk müziği karışımı bir kimliksiz gürültü Karadeniz müziği diye pazarlanıyorsa burada büyük sıkıntı var.

“İşte Geldim Ekim Büküm Oynayın Kız Oynayın”, “Sen Bu Yaylaları Yaylayamazsın”, “Hasta Oldum Derdine”, “Dirvana Vurdim Uçti”, “Divane Aşık Gibi Dolaşırım Yollarda”, “Terazi Tartayurum”, “Akayı Daşlı Dere”, “Ben Geçiye Gidemem”, “Karardı Karadeniz”, “Gökte Yıldız Ay Mısın”, “Hayde Hayde Gidelim”, “Karadeniz Püsküllüdür Püsküllü”, “Sabahtan Kalkar Kızlar” gibi türküleri müzik hafızamıza kazandıran Cemile Cevher Çiçek’e selam olsun!

Kaynak:

*https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/747231
**https://viratrabzon.com/illa-ki-cemile-cevher-soylesin-adli-kitap-hakkinda-suleyman-senel-ile-bir-soylesi-12756/