“Bizim kuşağın sanatseverleri Bayram Aracı’yı büyük bir sevgi ile anarlar.
Coşkulu tavrı, Özellikle Ankara dolaylarının tavrıyla çaldığı eserlerdeki
başarısıyla hâlâ canlı olarak yaşayan bir sanatçıdır.”
Nida Tüfekçi
“Bayram Aracı bağlamada benim en çok etkilendiğim sanatçılardan biridir.
Özellikle “Re” perdesinden tutarak (Re karar sesi) ile çalması beni de
Çekiç Ali’ yi de etkilemiştir. Sazı çok canlı ve ritimli çalardı. Değişik
tezeneatış şekilleri vardı, çok süslü ve gösterişli çaldığı için
hepimiz etkilenirdik onun sazından.”
Neşet Ertaş
Bayram Aracı… Neşet Ertaş, Yücel Paşmakçı, Arif Sağ, Orhan Gencebay gibi tanınırlığı yüksek müzik adamlarını etkileyen ama kendisi pek bilinmeyen bağlama icracısı… Hatta Gencebay O’ndan “bağlamada pirim” diye bahseder. Halk müziğimizin çoğu gizli kahramanı gibi bağlamada ve Orta Anadolu müziğinde efsane olmasına rağmen adı duyulmayanlardan. Ankara’lı… Eski adı Küçük Yozgat Köyü olan bugün Ankara’nın ilçesi Elmadağ’da 1921 yılında doğmuş. Babası yöresinde tanınan bağlama üstatlarından Topal Mevlüt‘tür. Kendine özgü zengin bir müzikal geleneğe sahip Ankara’da yetişmiş. Ankara seymenliğinin önemli isimlerinden, bir çok Ankara türküsünün sahibi, Mustafa Kemal’i Ankara/Dikmen sırtlarında karşılayan seymenlerden Yağcıoğlu Fehmi Efe, yine önemli bir müzik adamı Ziya Yağar ve efeliğin son temsilcilerinden Genç Osman’ın (Osman Gençtürk) tedrisinden geçen Aracı, sanatını olgunlaştırır. Klasik Ankara divanlarını, koşmalarını, türkü ve oyun havalarını işin kaynağından, pınarın gözünden öğrenir. Bağlama çalma tekniği ve başarılı yorumculuğu Onu aranan, sevilen bir haline getirir. Bayram Aracı’yı dinlerken bağlamanın ve sesin eşsiz güzelliğine şahit olursunuz. Sazın bağrına bağrına vururken siz de ritim tutmaya başlarsınız. Sizin ritminize bazı türkülerdeki kaşık sesleri de eşlik eder. İçinizde bir coşku, bir kıpır kıpır yürek… Usta “Göle Gidelim Göle” derken bir cılgadan göl yollarına düşersiniz. “Göle gidelim göle/Kimlerinen eğlene/Yarimsana fiske vurdum/İki kolum bağlana/Amanın yavrum cimdallı/Kızlar giyer bindallı/O bindalın üstüne/Bu kollar dolanmalı/Kepekliği aşalım/Gel senle kavuşalım/Sen yağmur ol ben bulut/Yağarken kavuşalım”.
Ankara Hamamönü’deki Cihan Saz Evi’nin sahibi Mehmet Cihan, Aracı hakkında şunları söylüyor: “Bayram Aracı’nın, hâki renkli külot pantolonu pileli, renkli bir gömleği, ayağında ökçesine basık bir ayakkabısı olurdu. Hocanın Ziya, Yağcıoğlu ve Genç Osman, Bayram’ı evlatları gibi sever, onunla ilgilenirlerdi. Tabii bir de Kır Ağa, hani Ankara’nın o meşhur “Misket” ine âşık olan bir yiğittir. O günler Yağcıoğlu’nun konağı başta olmak üzere evlerde, konaklarda Ankara cümbüşlerinin, muhabbetlerinin tüm canlılığı ile devam ettiği günlerdir. En sık uğradığı, dönemin ünlü sanatçılarının da müdavimi olduğu Hamamönü’ndeki Hasıraltı Meyhanesi Bayram Aracı’nın evi gibiydi. Bir gün Ahmet Gazi Ayhan’la arka arkaya sahne aldığı bu mekânda, Ayhan’a fark atmak ve büyüklüğünü göstermek için sazının bütün perdelerini keserek perdesiz saz çalmış ve büyük beğeni toplamıştı. Rahmetli çok kısa zamanda şöhrete kavuştu; fakat öyle kolay kolay ölçüye tartıya gelen bir adam olmadığı için, bir süre sonra Ankara ona dar geldi ve tuttu 40’lı yıllarda İstanbul’a gitti.”
Türk halk müziğinin önemli köşe taşlarından Muzaffer Sarısözen Aracı’ya radyoda program yaptırır. Memleketin her köşesinde tanınmaya, sevilmeye başlar. Ünü her yere yayılır. Türk sanat müziği dev sesleri Safiye Ayla, Hamiyet Yüceses ve Müzeyyen Senar’la aynı sahneyi paylaşır. Aracı bağlaması ve sesiyle adını dönemin yıldız sanatçılarıyla birlikte neonlara yazdırır. Saz çalarkenki kendine özgülüğü, söylerkenki samimiyeti, tek başına sazı çalıyorken sanki bir orkestrayı dinliyormuş gibi hissettiren yeteneği Onun “Anadolu Saz Kahramanı Bayram Aracı” olarak anılmasını sağlar. Aracı’yla ilgili şu tespitler sanırım çok yerinde: “Bazı sanatçılar bizzat sanatlarıyla büyük ve önemlidirler, bazıları da sanatlarından ziyade üstlendikleri misyonla önemlidirler. İşte Bayram Aracı bu ikinci gruba giren sanatçıların en tipik örneklerinden biridir. Halk müziğinin dönem dönem yaşadığı inişli çıkışlı grafikler çerçevesinde bakıldığında. Döneminde halk müziği görmezden gelinirken, kaba ve ilkel bulunarak “halk müziği” bitti denilirken onu yeniden dirilten, elinde bağlamasıyla ismini zirveye yazdırarak bu söylenenlerin hiç de doğru olmadığını ispatlayan bir sanatçıdır. Ayrıca kendinden sonra gelen hemen hemen bütün saz sanatçılarını etkileyen, bir anlamda bizim ilk bağlama virtüözümüz denebilecek önemli bir sanatçı olması da bu misyonu büyük ölçüde tamamlamakta aydınlatıcı olacaktır. Bağlama icrasında kendine has önemli yenilikler getirmiş, dönemine göre ileri bir çalma tekniği geliştirmiş ve gıpta ile izlenmiştir.”*
Bayram Aracı cihana gelmemiş olsaydı Misket, Hüdayda, Şeker Oğlan, Ankara Zeybeği, Eymeli yavrum eymeli/Fistan yere deymeli, Atım Arap, Aşağıdan Acı Poyraz Acılar, Başına Bağlamış karalı Yazma gibi türkü ve oyun havalarını dinleyemeyecektik. Bir Hüdayda’da bir Misket’te içimiz kıpır kıpır edip oynayamayacaktık. Bugün Ankara deyince aklımıza çok basit, müstehcen, anında tüketilen, hoplanıp zıplanan, ciddiyetsiz, vıcık vıcık müzikler akla geliyor. Dışkapı’daki, Cebeci’deki gazino ve pavyonlardan yükselen, irrite edici, beşinci sınıf taşra kültürüne hitap eden müzikler… Oysa Ankara köklü bir müzik kültürüne sahip. Etrafında Kırıkkale var, Yozgat var… Buralarla düşününce bugünkü durum gerçekten vahim. Seymenlik geleneği var, efelik, yiğitlik…
Saza, söze, müziğe sadece müzik olarak, dinlenip geçilecek bir ses olarak bakılamaz. Ankara hem tarih hem de kültür açısından derin bir birikime sahip. Hitit Üniversitesi Güzel sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi hocalarından Ömer Can Satır’a kulak verelim: “Tarihi ve coğrafî konumu itibarîyle birçok uygarlığın ana yerleşimi olan, sosyal ve ekonomik temelde ise zengin bir kültürel dokuya ve güçlü bir müzik geleneğine sahip olan Ankara, yüklendiği derin tarihi birikimle çok katmanlı bir müzik yaşamının tam merkezinde durmaktadır. Nitekim binlerce yıllık medeniyet tarihi içinde yaşamış olan kültür tabakalarının, Ankara’nın folklorik unsurlarını ve buna bağlı gelişen pratikleri etkilemesi kaçınılmazdır. Kösemihal ve Karsel’e (1939, s. 6) göre, Ankara halk müziği, Asya’dan her çağda gelen ezici kültür dalgalarıyla birlikte Eti tabakasını takip eden Frigya, Yunan, Roma, Bizans ve Osmanlı kültüründen izler taşımaktadır. Özellikle bu bölgede hüküm süren eski Frigya’nın milâttan önce Anadolu’nun önemli bir müzik merkezi olması; Bizans dönemindeki Anadolu ile Türklerin egemenliğinde gelişen Tanbura ile Pandura, Zurna ile Sirinks, Kaval ile Aulos gibi çalgıların birbirleriyle ilişkili olmaları (Kösemihal ve Karsel, 1939,s. 6) bölgedeki müzik geleneğinin sahip olduğu tarihsel ve kültürel derinliği kanıtlamaktadır.
Ankara’nın müzik folklorunu kayıt altına alan eski yazılı kaynaklar, çok kültürlü bir müzik yaşantısını gündeme taşırlar. Buna göre, yaklaşık yüz yıl önce, şehirde dört farklı müzik kültüründen söz etmek mümkündür. Bunlardan ilki, bölgenin egemen nüfusu olan Müslüman Türklerin müzik yaşantısıdır. Seymenlik geleneği içinde harmanlanan, kültürel bağlamda yaygın ve derin bir niteliğe sahip olan bu müzik anlayışı, aynı zamanda kentin ana akım müzik pratiği olarak karşımıza çıkar. Merkezde icra edilen divan, düz oyun, zeybek, ağıt- bozlak, muhabbet-oturak ve zil havalarının tümü bu organizasyonun ürünleridir. Şehrin ikinci bir kültürel dinamiği, Osmanlı müziğinin popülerleşen yüzü olan ve belirli bir zümreye hitap eden “alaturka musiki” anlayışıdır. Bu müzik, şehre ilk olarak Rum ve Ermeni tüccarlar eliyle giriş yapmış, 1920 yılında Millet Meclisi’nin açılmasına müteakip İstanbul ve İzmir gibi büyük kentlerden gelen askeri ve sivil bürokrasi sayesinde yaygınlık kazanmıştır. Burada yaşayan Musevî, Ermeni ve Rumların kendilerine özgü müzik yaşantılarıysa, Ankara’nın sahip olduğu çok kültürlü dokunun açık bir göstergesidir. Ankara’nın gizli kalmış bir diğer müzik kültürü ise Mevlevî, Bektaşî ve Rufaî tekkelerinde icra edilen dini müzik pratikleridir.”**
“Anadolu Saz Kahramanı Bayram Aracı“nın en sevdiğim türkülerinden biri Bülbüle Su Verdim Altın Tasınan. “Bülbüle su verdim altın tasınan/Çok günler geçirdim kara yas ile/Ben seni severdim bir heves ile/Başın pınar ayakların göl olsun/Az doldur ki sevdiğim içemiyom ben/Ne kadar yüz çevirsen geçemiyom ben/Kapalı çevreni el atıp açmam/Ab-u hayat olsan bir yudum içmem/Deniz ortasında olsan bir köprü/Boğulur denizde üstünden geçmem/Az doldur ki sevdiğim içemiyom ben/Ne kadar yüz çevirsen geçemiyom ben/Geri dön de ben görmeyim yüzünü/Yalanını duydum tutmam sözünü/Git eski dostuna söyle nazını/Benim naz çekecek halım kalmadı.” Türkü ne kadar hızlı bir ritme sahip olsa da insanda oynama hissi uyandırsa da yine hisli… Hem oynatır hem ağlatır…
Bayram Aracı’nın oğlu ile ilgili şu anekdotu da unutmadan ekleyelim: “Elmadağ’da ve Türkiye’de birçok kimsenin adını duymadığı, caz sanatçısı Elvan Aracı’dan bahsetmek gerekir. Elvan Aracı, Anadolu Saz Kahramanı Bayram Aracı’nın öz oğludur. Araştırmamız esnasında tesadüfen ulaştığımız bilgiler şu şekildedir: “Elvan Aracı 20 yıldan fazla bir süredir, zaman zaman gidip gelmeler suretiyle yurtdışında yaşadı. 46 yaşındaki müzisyeni yurtdışına çıkmaya zorlayan da caz aşkıydı. Aslında müziğin içinde doğmuştu, babası Bayram Aracı 50’lerin bağlama üstadlarından, annesi Mualla Mercan Aracı da 50-60’larda Türk sanat müziğinin ünlü isimlerindendi. Onu da Belediye Konservatuvarı’na gönderdiler. Trombon bölümündeki eğitime üç yıl dayanabildi. Trombonunu alıp piyasaya çıktı. “Yardımcı enstrüman olarak piyano egitimi aliyordum. Hocalar anlayışsız, ögrencilere devamlı baskı. İyi ki de bırakmışım. Erkenden hayata atıldım” diyor. Zamanının en önde gelen isimleri ve orkestralarıyla çaldı. Çizgiler, Ahit-Cahit Oben Kardeşler, Kanat Gür, Yalçın Ateş, İstanbul Gelişim Orkestrasi gibi. Bu arada stüdyo müzisyenliği yapıp, Nükhet Duru, Erkut Taçkın gibi sanatçılara aranjmanlar yazıyordu. 17-18 yaşlarında, Miles Davis, John Caltrain gibi müzisyenleri dinleyince cazcı olmaya karar verdi. 1977’de İsveç’e gitti, orada en ünlü müzisyenlerle çalıştı. 17 yıldan sonra 1994’te Amerika’ya cazın kalbine uçtu. Müzik kolejinin dört yıllık programını üç yılda bitirdi. Dünyanın en ünlü caz kulüplerinde, en ünlü müzisyenlerle çaldığını anlatıyor, Red Mitchell, Horace Parlan, Dug Rainey Hilton Lewis… Tam çevresi genişlemeye, kendine bir yer edinmeye başlıyormuş ki vize sorunu çıkmış ve geri dönmek zorunda kalmış. Elvan Aracı’ya göre Türkiye’de caz çalınacak mekân yok denecek kadar az. Varolan da “caz işletmeciliğini” bilmiyor. “Adam caz dinlemeye gidiyor, 20-30 milyon bırakıyor tek başına. Bir daha gelir mi? Onun parası neyse onu alacaksın. Caz işletmesi bir cemaattir, kendi müşterisi vardır. Ne çok ne az kazanır, yaşar, kendi yağıyla kavrulur. Lüks ya da sosyete yeri değildir. Param olsa gerçek bir caz kulübü açardım, bütün arkadaşlara da o imkanı verirdim.” 20 yılı aşkın yurt dışı deneyiminden sonra yaşamını Türkiye’de devam ettirmeye karar veren Elvan Aracı, ülkemizde caz müziğinin daha fazla ilgi görmesi yönünde çalışmalını devam ettiriyor.”***
Halk müziğinin büyük şahsiyeti, kendinden sonra bi çok müzik adamını etkileyen, filmlerde oyunculuk yapan, film müziklerine katkı sağlayan, cesur ve yiğit bir edayla söyleyen Bayram Aracı 1969 yılında tedavi olmak için gittiği İstanbul’da vefat eder.
Ruhu şadolsun!
Kaynakça:
* https://deresih.blogspot.com/2014/01/bayram-araci.html
** https://www.journalagent.com/jas/pdfs/JAS_3_1_1_12.pdf
*** https://deresih.blogspot.com/2014/01/bayram-araci.html
— https://www.kalkinmakutuphanesi.gov.tr/dokuman/anadolu-nun-sirli-sesi-muzigiyle-ankara/101