“Âşık Reyhani’ymiş kıldı ah u zar
Dolaştı âlemi diyar be diyar
Parça parça etmiş bir deli rüzgâr
Yaşı yağmur göz bulutlu söyleyin”

Âşıklık usta çırak ilişkisini merkeze alan, Türklerin yaşadığı bütün coğrafyalarda varlığını sürdüren ve uzun bir tarihe yayılan gelenektir. Yüzyılların birikiminden süzülen, derin deneyimler sonucu rafine hale gelen, kendi kurallarına sahip, sözlü kültürün ya da şiirin etkileyici, kuşatıcı yönünü gösteren bir değerler manzumesidir. Âşıklar yazdıkları şiirleri müzik eşliğinde icra ederler. Türk kültüründe âşıklar İslam öncesi yaşamdaki ozanların devamıdır. “Türklerin İslamiyet’i kabulünden önceki edebiyatı, çeşitli milletlerin etkisi altında oluşturulan birkaç çeviri dışında, genellikle sazla söylenen halk şiirlerinden oluşurdu. Hakandan sıradan insanlara kadar herkese hitap eden şiirleri kopuz adı verilen sazıyla ozanlar söylerdi. Oba oba gezen ozanlar kahramanlık menkıbeleri, destanlar ve türkülerini özel ya da genel toplanışlarla icra ederlerdi. Sihirbazlık ve falcılık yaptıkları bilinen ozanlar yuğ, sığır ve şölen merasimlerinde mutlaka hazır bulunurlardı (Köprülü 1976: 11). Bununla birlikte âşıklık geleneği tarihi temelleri olan bir sözlü gelenek olarak kamlık ve ozanlığın bir devamıdır. Geleneğin ritüellerine bakıldığı zaman Şamanist ögeleri dahi bünyesinde barındırdığı iddia edilebilir. Özellikle, şaman adayının rüyasına girerek seçimine karar veren yardımcı ruhlar ile âşıklık geleneğindeki‚ ‘bade içme’ ritüelleri büyük ölçüde benzeşmektedir.

Şairliğin bir aşk tutkusu ile eşit görülmesi durumunun çok eski çağlarda da görüldüğü söylenebilir. Pertev Naili Boratav, Arapların pek çok büyük şairini aşk tutkusuyla ilişkilendirmesi, Orta Çağ Avrupa’sında troubadourların yüksek soydan bir kadına olan tutkularını ifade ettikleri şiirleriyle tanınması, Orta Çağ dönemi Alman edebiyatında bu türden şiirler söyleyen kişilere minnesinger (aşk türküsü söyleyen şarkıcı) denmesi gibi örneklerden hareket ederek şairlikle aşk arasında bir bağ olduğunu ileri sürmüş ve 16. yy’ın başlarından bu yana bir sanatçı tipi olarak âşıkların, bir yönüyle eski destan (epope) geleneğini sürdüren ve bir yönüyle de ‘sevda şiirleri’ (lirik türden şiirler) söyleyen kişiler olduğunu belirtmiştir. Bununla birlikte, âşıkların şiirleri yazmayıp söylemeleri, şiirlerinin müzikten ayrılmaz bir yapısı olması durumu da söz konusudur. Tüm bu tespitlerinin ardından Boratav âşık şiirlerinin sözlü gelenekte oluşan ve gelişen bir sanat olduğunu, müzikten ayrı düşünülemeyeceğini ve bu geleneğin (âşıklık geleneğinin) temsilcileri olan âşıkların‚ ‘seyirlik-dramatik’ özelliği olan halk hikâyeciliği sanatını da icra ettiklerini belirtmiştir (2015: 25-26).”*

Âşıklık geleneğinin son önemli halkalarından biri de Yaşar Yılmaz, bilinen adıyla Âşık Reyhani‘dir. Âşıklık hepimizin malumu olduğu üzere ciddi kırılmalar yaşayan ve hâkim paradigma karşısında ağırlığını yitiren kültürümüz dolayısıyla etkinliğini, geçerliliğini bugünlerde silikleştirmiş bir kurum. Âşıklık geleneği dolayısıyla Türk kültürünün önemli bir bölümü (doğum ve ölümle ilgili düşünce ve ritüeller, düğün ve özel günlerdeki âdetler, aşk karşısındaki tutumlar, yiğitlik, cesurluk gibi duyuş ve yaşayışlar) kuşaktan kuşağa aktarılır. Yakın zamanlarda bir elin parmağını geçmeyen âşıklarımızdandı Reyhani. Kimi kaynaklarda 1934 yılında doğduğu yazılan Reyhani 1932 yılında Erzurum’un Pasinler (Hasankale) ilçesinin Alvar köyünde doğar. Alvar köyü deyince Alvarlı Efe adıyla da bilinen Alvarlı Muhammed Lütfi Efendi‘yi hatırlamamak olmaz. “Bugün Mah-ı Muharremdir”, “Hazer Kıl Kırma Kalbin Kimsenin Canını İncitme”, “Seyreyle Güzel Kudret-i Mevlam Neler Eyler”, “Bayram O Bayram Ola” gibi şiir ve gazellerin yazarı gönül insanı Alvarlı Efe aynı zamanda Ruslar’ın Erzurum’dan çekilmesinden sonra katliama başlayan Ermenilere karşı imamlık yaptığı Tercan’ın Yavi köyünden ve komşu köylerden topladığı atmış kişilik müfrezesiyle Ermenilere karşı koyar. Ruslara ait büyük bir silah deposunu ele geçirir. Evet, Doğu deyince özellikle Erzurum Rus işgalinden ve Ermeni mezaliminden bahsetmeden olmaz. Âşık Reyhani de bu işgal ve mezalimden etkilenen bir aileye mensup. Reyhani’nin ailesi kimi kaynaklara göre Ahıska’dan kimi kaynaklara göre ise İran’dan göç ederek önce Kars’a daha sonra Erzurum’a yerleşirler. Alvar’da doğan Reyhani’nin babası Reyhani iki yaşında iken Ermeni baskısı dolayısıyla Horasan’ın Tahir Hoca köyüne taşınır. Burada çobanlık ve tarlası olanlarla ortakçılık yaparak geçimlerini sağlarlar. Yoksul bir ailedir… Aynı zamanda babasının ortakçılığı dolayısıyla birçok köyü de dolaşır Reyhani.

O zamanlar her yerde okul yok, okumak çok güç. Reyhani Horasan’da olan ilkokula gidip gelmek zorundadır. 5 kilometrelik yolu yürümek… Ancak ilkokul üçüncü sınıfa kadar okuyabilir. Yıllar sonra, dışarıdan bitirme yoluyla ilkokul ve ortaokul diplomasını alır. Reyhani çocukluk yaşlarında Kerem ile Aslı hikâyesini okumuş. Yörenin sevilen halk şairlerinden, âşıklarından Erzurumlu Emrah ve Sümmani‘yi tanımış, onlarla ilgili kitaplar okumuştur. Bölgede sözlü kültürle ilgili güçlü bir damar vardır. Şiirler, türküler, halk hikâyeleri, ağıtlar, destanlar dilden dile dolaşarak varlığını devam ettirmiştir. Halk âşıkları buralarda değer görürdü. Reyhani dönemin gezgin âşıklarını dinleme şansını yakalamıştı. Hem okuduğu halk hikâyeleri hem de bu âşıklar dolayısıyla kendi de yazmaya ve çalıp söylemeye başladı. Reyhani’yi etkileyen iki olaydan bahsedilir. Bu olaylar onun manevi olgunlaşmasına yol açmıştır. Biri annesinin ölümü diğeri de sevdiği kızın başkasıyla evlendirilmesi ve bu kızın kısa bir süre sonra ölmesidir. Bu iki acı olay Reyhani’nin dilini açar. Dilinden dökülenler sazıyla birleşerek ortaya Reyhani türküleri çıkar. Dertli mahlasıyla çalıp söylemeye başlar. Bayburtlu Âşık Hicrani ona Reyhani mahlasını verir ve bununla devam eder âşık. Reyhani, reyhan kelimesinden esinle ortaya çıkmıştır. Güzel kokulu bir bitki olan fesleğene reyhan da denir. Âşık Hicrani Yaşar Yılmaz’a Reyhani mahlasını vererek onun çiçek kokulu, doğal, ince, narin türküler söylemesini ister. Çiğdem kokan, sümbül kokan, dağ kokan türküler…

Reyhani’nin tam da mahlasına uyan bir türküsü var: “Bahar Gelsin Şu dağlara Gidelim” ya da “Belki Derdimize Çare Bir Çiçek”. Ne güzel söylemiş Reyhani. Ne güzel anlatmış. Yüzümüzü dağlara dönmeyi, beyaz örtüsünü sıyırıp yeşile boyanan dağlara… Elvan çeşit çiçeklerin rüzgârda nazlı nazlı salındığı, yaprakların masumiyeti fısıldadığı, dağların bir çiçek yağmuruna yakalandığı zamanlara… Her şeyin mekanikleştiği, duyguların sentetikleştiği, çiçeklerin bile çiçek gibi kokmadığı bir dünyada bütün yaralara dağ çiçekleri basmak… “Bahar gelsin şu dağlara gideyim/Belki derdimize çare bir çiçek/Toplayıp devşirip harman edeyim/Açılan yaramı sara bir çiçek/Çünkü o da bir çiçeğin delisi/Kelebektir böceklerin alisi/Yeşil yamaç tabiatın halısı/ Nakış dökmüş ara ara bir çiçek/Kara taşta ala geyik sesi var/O geyiğin ıssız taşta nesi var/Kavalın bir acı inlemesi var/Çobanı düşürmüş zara bir çiçek/Ben de bir âşığım Reyhani adım/Sorun çiçeklere az mı yalvardım/Benim tabiattan bir tek muradım/Götüreyim nazlı yara bir çiçek.” Her şeyin ince hesaplarla, akıl oyunlarıyla, menfaatle çevrelendiği hayatta masumiyetle, samimiyetle dağlara koşmak, bahara, çiçeklere… En nahif insan halimizle…

Reyhani tevarüs ettiği âşıklık geleneğini, gezici âşıklığı devam ettirdi. İran, Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan, KKTC, Kırgızistan gibi Asya ülkelerinde ve Almanya, Belçika, Danimarka, Fransa, Hollanda, Macaristan, Norveç, Avusturya gibi Avrupa ülkelerinde çaldı söyledi. Ödüller aldı. Yaşadığı dönem içinde Konya Âşıklar Bayramına kesintisiz katıldı. Erzurum Doğu Ozanları Derneği başkanlığı yaptı. Bunların dışında uluslararası birçok konferansa davet edildi. Amerika’da Michigan Üniversitesi ona fahri öğretmenlik unvanı verdi.

Âşıklar sadece kişisel mevzulara değinmezler. İnsanların yaşadığı sıkıntılar da onların ilgi alanındadır. Reyhani’nin “Aman Gazeteci Gel Bizim Köye” adlı eseri de toplumsal sorunları dile getirir. “Aman gazeteci gel bizim köye/Bizde olan türlü halleri de yaz/Yalnız saçlıyı başlıyı değil/Uyuzu koturu kelleri de yaz/Tütmez oldu köyümüzün bacası/Ne gündüzü belli ne de gecesi/Dokuz yıldır Almanya’da kocası/Çoluklu çocuklu dulları da yaz/Zannetme ki bütün millet bütündür/Bilmez misin bir tarafı yetimdir/Senin için şark hizmeti çetindir/Uzaktan görünen illeri de yaz.”

10 Aralık 2006’da Bursa’da vefat eden Âşık Reyhani, “Akşam Olup Kuş Yuvaya Dönende”, “Akşam Olur Güneş Batar”, “Aman Gazeteci Gel Bizim Köye”, “Atatürk (Bir Şiirle Dile Gelmez)”, “Avradı Şikayet (Kime Arzedeyim)”, “Bahar Gelsin Şu Dağlara Gideyim”, “Behey Rüzgar Gider İsen 1”, “Behey Rüzgar Gider İsen 2″, Bekle Ağaç Meyve Versin”, “Benim Bu Derdime Derman”, “Bir Dertsiz Diyara Varmak İstedim”, “Bugün Sabah İle Visal-i Yardan 1”, “Bugün Sabah İle Visal-i Yardan 2”, “Cumhuriyet Güzellemesi”, “Demedim Mi Gönül (Bağlar)”, “Diyarı Gurbete Düş Oldu Yolum”, “Elleri Koynunda (Bir Gelin)”, “Erzurumlu Gelin Düştü Aklıma”, “Eski Hatıralar (Bir Kara Gözlü)”, “Felek Kambur Koydu”, “Gece Yatmaz”, “Geldi Geçti Bir Reyhani”, “Giderim (Öz Canımdan Çok)”, “Hele Gelin Görün Bizim Köyleri”, “İnsan Ömrü Kara Benzer”, “Kahpe Zaman (Çevirdi Beni)”, “Kırk Yıldır Saz Çalirem”, “Koklaya Koklaya (Gel Yarim)”, “Kömür Gözlüm Ateşine Düşeli 1”, “Olsaydı (Alemde Bahtiyar İnsan)”, “Sakın İnanmayın”, “Su Başına”, “Üryan Olup”, “Tan Etmek Ne Lazım Eli Alemi”, “Veremem (Bana Derler Aşık)”, “Yattım Gurbet Elde Gam Yastığına”, “Yazarlar Beni (Ben Gerçeğim)”, “Yürü Dilber Yürü Güzeller Şahı” türkülerini bıraktı geride.

Âşık Nizamoğlu Reyhani’yi söyler: “Erenler eridir şahlar şahıdır/Ruhlardan zemine yoldur Reyhani/Zalime zulmeden sır padişahtır/Ulular nezdinde kuldur Reyhani/Resmi ziyan belli nur âlem nurdur/Usulde edepte solmayan güldür/Müritler mürşitler desturun aldır/Dergâhın demhanen boldur Reyhani.”

* https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1494285