Zamandır Geçen, M. Zeki Saka’nın Büyüyenay Yayınları’nca Haziran 2021’de yayımlandı. “Bir Karadeniz İlçesinin Hafızasından İzler’’ alt başlığıyla kitabın sunumu dikkat çekici. Şehirler üzerine yazıların genel karakteri anı-hatıra diyebileceğimiz türlerle bu kabil metinlerin birbirlerine geçkili oluşudur. M. Zeki Saka’nın Çaybaşı ilçesi dolayımında dile getirdikleri, konuşan özne olmakla birlikte hafızasının da metinlerde konuşuyor oluşunu görüyoruz. “Zamandır Geçen’’ dosyasında yazarın en ayrıksı yanı, sosyolog diliyle edebiyat-sanat metinlerine eğilişidir. Saka, bu iki anlatı dili ile de metinleri canlı tutmayı başarabilmiştir. Zaten hangi alanda yazı ürünü elde edilirse edilsin bir muharrir, kendi alanıyla edebiyat-sanat dilini meczetmek maharetine bir miktar da olsa sahip olmalı.
Zamandır Geçen, bir şehir tanıtım ya da gezi yazısı tarzında metinlerden değil aksine yazarın içinde bir türlü büyütemediği ve büyümesini de istemediği şeyler dolayımında modern dünyada dün ile bugün arasında kurulma ihtimali pek zayıf gözüken bağların/ilintilerin anlatılarına yer verilmiş bir eser.
M. Zeki Saka zaman sürecini eskiden şimdiye getirirken sadece tarih-mekân ilişkisi üzerinde ilerlemiyor, buna kullanımından kaynaklı tarihsel değeri haiz eşyayı/objeyi de metne yediriyor. Tahkiye düzeneğiyle de metin kurgularını sağlamlaştıran Saka’nın, düşünce metnine benzer edebiyat-sanata da yüzü dönük konuşma biçimi ayrıca esere değer katmış. Çünkü şehir-mekân yazıları genelde tarihsel süreç, mimari değiniler, estetik ve ilgi ile zaman zaman da yazarın duygulanımlarına dokunan nesneler ve görünür kültürel değerler üzerinden kurgulanır. Doğrusu M. Zeki Saka, ayrı/ayrıksı bir dil kurmakla bu tür metinlerin alanının genişlemesine katkı sağlamış kanaatimizce.
Kitapta alet-eşya, yiyecek-içecek kültürü, yaşamsal eski objelerin bugünden görünüşüne değini, cami, mabet gibi unsurlar işlenmiş; bu sayıp döktüğümüz şeylerin yazardaki duygusal birikimleri adeta bir hafıza-ı natıka olarak okura açılmıştır.
Dedik ya aslında bu çalışma yazarın kendi öz memleketinin anlatısıdır, diye. İşte aslında kitabı özetleyecek ve beni de oldukça derinden etkileyen takdim bölümünden şunları buraya aynen nakletmek istiyorum:
“Bu coğrafyada gözüme ilişen, kulağıma çarpan ne varsa hepsine müteşekkirim. Hayata bu topraklarda gözümü açtım. Hayata dair ilk ne öğrendiysem bu coğrafyada öğrendim. Muhtemelen de bu topraklarda öleceğim. Ne gam!”
Kitabı dedesine ithaf edişine de bir şehir-medeniyet kitabının, sosyolog bir yazar tarafından bu kadar sahici ve sarih bir dille işlenişine gıpta ile baktım; her bir bölümü de bu gözle okudum neredeyse.
M. Zeki Saka; mekânla ve eşyayla kurduğu bağı dedesi, dedesinin kimliği ve saati ile birlikte işlemesi; hem kimlik zaman ilişkisi hem de saati bizatihi zaman kavramı çerçevesinde ele almasıyla başkaca bir okumaya da girişiyor.
Yukarıda da ifade ettiğim gibi bir toplumbilimcinin edebiyat metninde bile kısa bir pasajla da olsa bu düşünce okumalarından vazgeçmediği ve illaki sanatı düşünce ile birleştirme mekanizmasını işlettiği görülüyor.
Saat, dede, cepken hep “geçen zamandır” ı imliyor, işaretliyor.
***
Yiyecek, rızık, nimet çerçevesinde hassaten pancar ve mısırın da yazıda kültürel değer bakımından ele alınışı, hele ki bir Karadeniz şehri için gayet tabii. Kitapta bu başlığın rızık medeniyeti içerisinde değerlendirmesi de alkışlanacak bir tavır. Yazar buna yeme-içme kültürü demiyor, gastro kültürü de demiyor; rızık medeniyeti değeri olarak “rızık/lutfedilmiş nimet” diyor. Bu bakış açısı kaybedilmemiş bir değer ölçütüdür kanaatimizce.
Kısaca toparlamak gerekirse:
M. Zeki Saka, Zamandır Geçen kitabında, kendi has memleketini şehir yazıları formatında ele almıştır. Bunu üstelik edebiyat dairesi içerisinde olmakla birlikte bir sosyoloğun dilini de kullanarak düşünsel eleştiri ve değerlendirmelerini de metinlerde sağlam bir yapıda ele almıştır. Kültürel değerler etrafında mekânları su değirmeni, saat ve kimlik gibi unsurları yer yer modernizm eleştirisine de -tadımlık da olsa- vardırarak okunması kolay ama altyapısı sağlam metinler ortaya koymuştur.
Her yazarın, hassaten de, şehir yazıları ve anı-hatıra tarzı yazma istidadı olanların hep istedikleri bir şey olsa gerek kendi memleketini yazmak. Tabii bu yazar köklerinden utanmıyorsa ve köklerine sımsıkı sarılmışsa. M. Zeki Saka buna örneklik teşkil edecek bir kitap armağan etmiş Büyüyenay Yayınları aracılığıyla biz okurlara. Teşekkürü borç biliriz.