40 yaşındaki Leyla, tüm hayatını anne babasına ve dört erkek kardeşine bakmakla geçirmiştir. Aile, ekonomik yaptırımların pençesinde bir ülkede borçların altında ezilmektedir. Film, ilk gösterimini yaptığı Cannes Film Festivali’nde ise FIPRESCI Ödülü’nü aldı.

İyi sinema nedir? İyi film, iyi işler… Görsel işlerin en iyicesi nedir? İzlediğimde nasıl bir soru sorabilmeliyim kendime? İnsana dokunan bir film her zaman yeğdir, demekle yetinebilir miyim?

Bunu tarif edemiyorum doğrusu.

Bir film izlediğimde bana yeni bir ufuk açmış mı buna bakıyorum. Bir de bana dokunup dokunmadığına… Ömrüme, ruhuma dokunuşunu ne kadar hafızamda tutabileceğim?

Evet, “Leyla’nın Kardeşleri” bütün bu yönleriyle benimle olan, benden olan, insanı insana en güzeliyle anlatan oldukça etkili ve çekici bir sinema çalışması olmuş, diyebilirim.

Leyla ve kardeşlerinin hikâyesi bir toplumun sorunlarının neler olabileceğini, bunlarla nasıl başa çıkılabileceğini sorgulamak, sorgulatmak istiyor.

Bunu da hakkıyla başarıyor.

Sosyolojik bir okuma yapıyorsunuz izlerken, içinde yitip giderken…

Leyla ve kardeşlerinin birlikte içine girdikleri kaotik savruluşu, sarmalı, çıkmazı izlerken; insan, iletişim, eğitim ve psikolojik derinleştirmeler gibi birbirine girift durumları gözlemliyorsunuz. Bu da eserin gerçek sahibinin seyirci olduğu gerçeğini tekrar hatırlatıyor.

Leyla’nın babası tiplemesi, hemen bütün toplumlarda görülebilir; sağlam bir karakter analizi babadan başlıyor aslında filmde. Karakter bilgi ve görgüyle eğitilebilir mi?

Filmin bir iddiası da insanın terbiyesi meselesi… Ve fakat bana göre, insanın karakteri sadece görgü ve bilgiyle eğitilebilir değildir. Başka umdeler de bu değerlere eklemlenmeli ve birlikte bir süreçle insan karakterinin olgunlaştırılması ilerletilebilmeli…

Kadın sorunları, ailenin çıkmazları, tabular, özgürlük alanlarının kısıtlı oluşu, toplumsal sınıflar arasındaki ezici tutumlar gibi önemli sorunsalları da dramatize etmiş yönetmen bu muhteşem eserinde… Kadının fikri çıkışlarının, ekonomik bakımdan en daralmışlık hallerinde bile muteber olmayışını ve kadın düşüncesinin dikkate alınmayışının ızdıraplarını izleyicinin fark etmemesi imkânsız.

Üçüncü filmi ile henüz yönetmenlik kariyerinin başında sayılan Saeed Roustaee, çıtası yüksek böyle bir film çalışması ile İranlı iyi yönetmenler arasına şimdiden girmeyi başarmış diyebiliriz.

Eleştirmenler, filmde bir İran sistem eleştirisi olduğunu da ifade ediyor. Bu doğrudur diyebiliriz, fakat Leyla ve ailesinin nezdinde dünyadaki benzer bütün toplumların da bir tür okumasını yapıyor yönetmen.

Leyla rolündeki Taraneh Alidoosti, “Satıcı ve Elly Hakkında” gibi filmlerdeki oyunculuğu ile dikkatleri üzerine çekmişti. Leyla’nın Kardeşleri filminde daha yüksek düzeyli bir oyunculuk gösterdiğini söyleyebiliriz.

Önemli bir ayrıntı ise filmin İran’da yasaklanmış olması... İran yönetimi bu tür yasaklarla ne elde etmek istiyor, bilemiyoruz. Fakat bu, bizi, baskı dönemlerinde bir toplumun sanatsal cevherinin nasıl ortaya çıktığına şahit kılıyor.

“Leyla’nın Kardeşleri” son zamanlarda yapılmış en kıymetli sinema çalışmalarından biridir, diyebiliriz rahatlıkla. Meselenin can alıcı yanı da bu. İyi bir sanat eseri kendini nerede olursa olsun belli ediyor.

Nitelikli hanesine yazılacak bir emeğin, övgüsüz kalmaması dileğiyle…