Biyolojik insanı kültür insanı yapan eğitim, bütün insanlığın en asil değeridir.

Eğitim, o bilindik tanımıyla bireyde kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istendik değişim meydana getirme sürecidir.  Bana göre eğitim, hayatı şuurlu yaşama ve ona derinlik kazandırma eylemidir. Onun içindir ki eğitime tabi olanların kaba (işe yaramaz) yönleri törpülenir.  Kişi eğitim sayesinde gizli güçlerini açığa çıkarabilir.

Aklın ahlâkın kaynağı olduğuna ve estetiğin tarafsız bir yargılama yetisinden doğduğuna inanan Alman filozof Immanuel Kant'ın da belirttiği üzere "İnsanoğlu eğitilmeye ihtiyaç duyulan tek varlıktır." 

Eğitim, bireyin dünyaya gelişiyle başlayan ve dünyadan göçüşüyle sona eren uzun ve zahmetli bir süreçtir. Fertlerin topluma faydalı bir şekilde yetişmesinde eğitimin katkıları pek çoktur. Kişi aldığı eğitimle yeteneklerini geliştirir, tutum ve davranışlarını değiştirir. 

Eğitim, genel anlamda fertlerin istendik davranışlar geliştirme sürecidir. Toplumların ilerlemesi ve çağdaş medeniyet seviyesine yükselmesi ancak bu sürecin sağlıklı yürütülmesiyle mümkündür. Bu süreç planlı ve sağlıklı yürütülmezse yarınlarımızı ziyan etmiş oluruz. Zira eğitimli insan gücü, milletlerin en büyük güven kaynağıdır. Eğitilmemiş insan, tabir caizse patlamaya hazır bomba gibidir. Bu kişiler potansiyel bir tehlikedir. 

Cehalet bütün kötülüklerin ana kaynağıdır. Hayatta edindiğimiz tecrübeler gösteriyor ki kültür ve eğitim seviyesi düşük insanların art niyetli kişiler ve kurumlar tarafından kullanılması pek kolaydır. Bugün millet olarak etrafımızın şer odaklarıyla çevrili olduğunu düşündüğümüzde dinî ve milli eğitimin (doğru kaynaklar tarafından verilmiş olması şartıyla) ne kadar önemli bir husus olduğunu daha iyi anlarız. Bu konudaki ihmaller yarınlara ihanettir.

Biyolojik insanı kültür insanı yapan eğitim, herkesin önemini vurguladığı ve üzerinde kafa yorduğu ortak bir husustur. Fakat eğitim bütün insanlığın faydasına olduğunda bir önem arz eder. Eğitimin önemi konusunda Çinli şair Kuan Tzu şöyle diyor: "Bir yıl sonrasıysa düşündüğün, tohum ek;/ Ağaç dik, on yıl sonrasıysa tasarladığın;/Ama düşünüyorsan yüz yıl ötesini, halkı eğit o zaman;/Bir kez tohum ekersen, bir kez ürün alırsın;/Bir kez ağaç dikersen, on kez ürün alırsın;/ Yüz kez olur bu ürün, eğitirsen milleti;/Birine bir balık verirsen, doyar bir defalık;/ Balık tutmayı öğret, doysun ömür boyunca.”

Güçlü devletlerle yarışabilmek için güçlü bir eğitim altyapısına mecburuz.

Eğitim hayatın olmazsa olmazlarından birisidir. İnsanları birbirinden ayıran ve onlara özellik kazandıran şüphesiz ki aldıkları eğitimdir. Eğitimli insan her zaman itibar görür, görmeye de layıktır. Kız olsun, erkek olsun toplumda itibar görmek isteyen herkes, iyi bir eğitim almak mecburiyetindedir. Aksi halde kişiler sıradanlıktan kurtulamazlar.

Hayatımızda en çok konuşulan konu eğitimdir. Evlerde, işyerlerinde ve dost meclislerinde eğitim hayatını masaya yatırırız hep. Çocuklarımızın eğitiminde karşılaşılan problemleri konuşuruz. Bu konu her zaman zihnimizi meşgul eder. Çünkü insanların hayatında en önemli şey çocuklarıdır. Onlara daha iyi bir gelecek hazırlamak için çırpınıp dururuz. Onun içindir ki eğitim gündemimizin birinci maddesi olmaya devam etmektedir.

Mademki eğitim, hayatımızın her anını kapsıyor, her fırsatta bu konuda konuşup tartışıyoruz, peki neden eğitimin önündeki engelleri ve problemleri kökünden kaldıramıyoruz? Bu sorunun cevabını vermek ve gereğini yerine getirmek boynumuzun borcudur. Zira yepyeni bir yüzyıla ve yepyeni bir binyıla girdik. Bu tarihî dönemeç eğitimle taçlandırılacaktır. Fakat eğitimle kastettiğimiz, sırf okuryazarlık değildir. Okuryazar olmak asla yeterli değildir. Onun içindir ki beş yıllık zorunlu eğitim önce sekiz yıla, ardından da liselerin dört yıl olarak yeniden yapılandırılmasıyla 12 yıla çıkarılmış, yeni sistem hayatımızın bir parçası olmuştur. Zira üzerimizde kirli planlar yapan, hiçbir fırsatı kaza etmeyen çağdaş(!) dünyayla yarışabilmek için güçlü bir eğitim altyapısına mecburuz. Fakat eğitimi sene sayısıyla da güçlendiremeyiz. O yılların içinin hakkıyla ve layıkıyla doldurulması gerekir.

Zaman içerisinde değişik kesimlerce çok tartışılsa da 12 yıllık zorunlu eğitime geçilmesi Türkiye için adeta bir devrimdir. Zamanlaması ve muhtevası üzerinde yeni tartışmalar yapılabilir, yapılmalıdır da. Ülke olarak bunun getirdiklerini ve götürdüklerini tekrar konuşmalıyız. Zira çok büyük sıkıntılar yaşandı bu süreçte. Derslik, araç gereç ve öğretmen eksikliklerinin yanında pedagojik endişeler de işin içine girdi doğal olarak.  

Ülkelerin bilgiyi üretim aşamasına taşıyan ve ürüne dönüştürenlere ihtiyacı vardır.

Eğitim ve öğretim, hayatımızı şekillendiren kıymetli unsurlardır. Bizi her daim güçlü kılan bu iki hayatî kavram, hayatımızı çepeçevre kuşatır. Fakat eğitimle öğretim aynı şey olmasa da bu iki kavramı birbirinin benzeri veya aynısı olarak bilenlerin sayısı az değildir. Oysa hakikatte durum hiç de böyle değildir. Zira öğretim, yeni bilgiler aktarmak; eğitim ise insanlara tecrübe kazandırmaktır. Yani eğitim, bilginin işlenmesi ve tecrübe edilmesidir. Eğitim, öğretimi de içine alan geniş bir süreçtir. Eğitimde beceri, yetenek ve deneyimler ön plandadır. Onun içindir ki üretken (yaratıcı) ve çözüm odaklı insanlar yetiştirir. Sadece okulla (dört duvar arasıyla) sınırlı değil, hayatın her kademesinde varlığını hissettiren bir kavramdır. O ki kişiye derinlik kazandırır. Öğretimde ise teorik bilgiler ön plandadır. Belli bir plan, program ve müfredat dahilinde verilir. Daha çok, okul hayatı içerisinde ikmal edilir. 

Bilmek, belki eğitimin ve üretimin ilk aşamasıdır ama o noktada (malumat noktasında) kalınırsa hiçbir şey ifade etmez. Zira ülkelerin bilen insanlardan daha çok, bilgiyi üretim sahasına taşıyan ve ürüne dönüştürenlere ihtiyacı vardır. Keza gelişmiş ülkelere baktığımızda onların öncü fertlerinin bunu ısrarla ve ustalıkla yaptığını görürüz. Bildiklerini üretim noktasına taşıyamayan kişilerin, doğrusu "bilgi hamalı" olmasından öte bir vasfı da yoktur.

Eğitimle öğretim birbirlerini destekler. Öğretim sadece formal (resmî, müfredatta yer alan) boyutu kapsadığı halde, eğitim formal ve  informal (resmî olmayan, okul dışı) boyutu kapsar. Eğitim her çeşit bilgi ve tecrübeyi kuşatır. Öğretimde ise önceden belirlenmiş hedefler vardır. Eğitim plansız ve programsız olabilse de öğretimde plan ve program şarttır.

Eğitim ve öğretim kavramını biraz daha irdelersek her eğitimin, öğretim olmadığını görürüz. Öte yandan her öğretim, bizatihi eğitimdir. Bilinmelidir ki eğitim sonunda istenmedik davranışlar da ortaya çıkabilir. Önemli olan, doğru şeylerin eğitimini vererek davranış değişikliği oluşturmaktır. Öğretimde ise istendik davranışlar kazandırmak esastır.

Ülkemiz son yıllarda eğitim altyapısında son derece iyi bir noktaya gelmiştir.

Eğitim, hayatı çepeçevre kuşatan kapsamlı bir süreçtir.  Onun için hayata bakışımızı ve kişisel ilgi alanlarımızı da etkiler. Örgün ve yaygın olmak üzere iki koldan devam eder. İnsanlar, aldıkları eğitime yönelik ilgi alanlarına sahip olurlar. Bu, doğal olan ve olması gerekendir aslında. Bu arada eğitimli insanların hayata daha geniş bir pencereden bakabildikleri, analiz ve sentezlerle olayları daha sağlıklı bir zeminde ele alıp çözüme kavuşturdukları da bir gerçektir. Bu demektir ki eğitim, kişinin basiret gözünün açılmasına da yardımcı oluyor. Eğitimle, okumayla hayat daha da derinleşiyor ve anlam kazanıyor.

Toplumun bir parçası olan fertler, aldıkları eğitimle toplumda kendilerine bir yer edinirler. Alınan bu eğitim o kişinin gelecekteki hayatını doğrudan etkiler. Aynı zamanda yapacağı işi, yani geçim kaynağını da ortaya koyar. Onun içindir ki eğitim, hayatın olmazsa olmazları arasında başta gelendir. Öyleyse bu konuda ince eleyip sık dokumak mecburiyetindeyiz. Yarınlarımızın aydınlık ve müreffeh olması için iyi bir eğitim almalıyız.

Ülkemiz son yıllarda eğitim altyapısında iyi bir noktaya gelmiştir. Artık sınıflarımızda akıllı tahtalar, çantalarımızda tabletler var. Eğitimde modern teknolojiyi dilediğimiz gibi kullanabiliyoruz. Okullarımız arasında eskisi kadar büyük uçurumlar yok. Artık merkezî bir okulda hangi imkânlar varsa bir köy veya bir kasaba okulunda da ona yakın imkânlar mevcuttur. Eğitimde fırsat eşitliği konusunda çok büyük aşamalar kat etmiş bulunmaktayız. Böyle bir noktada olmamız eğitimde kaliteyi ve başarıyı beraberinde getiriyor.

Liseye yeni başlayacak öğrencilerimizin aklındaki ilk soru, gelecekte daha mutlu ve başarılı olabilmek için  “Hangi okula gitmeliyim?” sorusudur. Bu aslında sadece öğrencilerin değil, velilerin de içinden bir türlü çıkamadıkları bir meseledir.  Girdiğiniz baraj sınavında yeterli puanı almışsanız dilediğiniz okulu seçme şansınız ve hakkınız vardır. Şayet yeterli puana sahip değilseniz doğal olarak sizleri sınırlayacak pek çok etken olacaktır.

Geçmişte okullar bugünkü kadar geniş imkânlara, seçeneklere ve çeşitliliğe sahip değildi. Artık neredeyse bütün okullarımızda spor salonları, laboratuvarlar, bilişim sınıfları ve modern kütüphaneler var. Böyle güzel bir ortamda çalışan öğrencilerin başar(a)mamak için bir mazereti olamaz. Bu durumda gelecekte nasıl bir meslek ve nasıl bir hayat düşlüyorsanız tercihinizi o doğrultuda yapmalısınız. Velilerinizin dayatmasıyla okul seçmemelisiniz. Çünkü bu hayatı yaşayacak, bu mesleği yürütecek velileriniz değil sizlersiniz.

Okullarımızda işe yaramayan, üretime katkıda bulunmayan çok şey öğretiliyor.

Eğitim öğretime Türkiye özelinde bakıyorum da, okullarımızda hayatta işimize yaramayacak, üretime katkıda bulunmayacak, pratikte kullanılmadığı için de kısa zamanda unutulacak o kadar çok şey öğretiliyor ki.... Oysa özellikle ilk ve orta öğretimde hayatta işimize yarayacak, herkesin bilmesi gereken asgari bilgiler öğretilse talebeler bu kadar çok ve gereksiz bilgiye boğulmasa, kuru bilgilere ayrılacak zaman beceri eğitime ayrılsa, emin olun, çok daha farklı noktalarda olurduk.  Meselâ ilkyardımı ve onun en önemli bir parçası olan sunî solunum yaptırmayı herkese öğretmek elzemdir. Trafik adabını ve trafik kurallarını öğretmek mühimdir. Sigara ve alkolün vücudumuza zararlarını anlatmak ve öğrencilerin bu bilgileri içselleştirmesini sağlamak önemlidir. Namazın önemini ve kılınışını anlatmak gereklidir. Çünkü günlük hayatımızda bunları pratiğe dökmek durumundayız. Onun ötesindeki bilgiler zaten öğrencilerin ileride seçeceği alana göre derinlemesine öğretilecektir. Kişi ilgi ve kabiliyetine göre bunlarla ilgili olarak belli bir yöne evrilecek ve o konuda derinleşecektir. Bunları büyük küçük herkese öğretmek, öğrenciyi bilgi bombardımanına tutmak; talebenin kafasını karıştırmaktan ve onu ürkütmekten başka bir şey değildir. 

Bizleri güçlü ve zinde kılan eğitim, hayatın olmazsa olmazıdır. Bilindiği üzere bizim eğitim öğretim işleriyle ilgilenen bakanlığımızın adı Milli Eğitim Bakanlığı'dır. Fakat ne yazık ki adı Milli Eğitim Bakanlığı olan bu kurum, daha çok öğretim yapmaktadır. Oysa geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızı hayata hazırlamak için eğitim ön planda olmalıdır. 

Eğitim ve öğretim işi zor ve pahalı da olsa geleceğe yapılan en doğru ve en elzem bir yatırımdır. Doğru ve zamanında yapılan eğitimin meyvelerini aldığımızda milletçe kalkınır, dolayısıyla da mutlu oluruz. Bir Güney Amerika ülkesi olan Bolivya’nın ilk başkanı Simón Bolivar’ın öğretmeni Simón Rodríguez der ki  “Irk ya da renk ayrımı yapılmadan herkes eğitilmelidir. Kendimizi kandırmayalım. Halkı eğitmeden ortada gerçek toplum olmaz. Öğretmek, eğitmek değildir. Öğretirseniz bilen insanlar, eğitirseniz yapan insanlar olur.”

Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli'ne Türk Dili ve Edebiyatı ekseninden bakmak...

Eğitimimizde uzun yıllardan beri uygulanan öğretmen merkezli ve ezbere dayalı sistem bizlere (geleceğimizin teminatı olan nesillerimize) çok şeyler kaybettirmiştir. Bu süreç içerisinde ezbercilik, düşünme ve muhakeme eylemini geri plana itmiştir. Bu da hayatı anlama ve anlamlandırma konusunda genç bireyleri sekteye uğratmıştır. Ezberci sistemde yetişen çocuklarımızın körpe zihinleri, kaba tabirle söylemek gerekirse, malumat (bilgi) çöplüğüne dönmüştür. İncelediğim kadarıyla yeni müfredat (Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli) bunun önüne geçmek için ne gerekiyorsa onu yapma gayreti içerisinde hazırlanmıştır.

Hepimizin malumu olduğu üzere, eğitimde bilgilerin kalıcılığını sağlayan en etkili ve en doğru sistem, uygulama (deneme-yanılma) sistemidir.  Birey bu sistemde deneme-yanılmalarla doğruya erişir. Kalıcı tecrübeler kazanır. Zihin zaman içerisinde yeni ihtiyaçlar doğrultusunda kendini yeniler. Böylece bireyin eğilimleri ve yetenekleri inkişaf eder.

Günümüzde bilgiye ulaşma yollarının çoğalması ve de kolaylaşması öğretmenin bilgi veren bir kaynak olmasını önemsiz kılmıştır. Her sınıfta internet bağlantılı akıllı tahtaların bulunması bilgiyi sıradanlaştırmıştır. Artık bilgi vermekten çok, bilgiye ulaşma yollarını öğretmek daha doğru ve elzemdir. Eskilerin deyimiyle ihtiyaç sahibi bireylere her gün balık vermek yerine, onlara balık tutmasını öğretmek daha verimli ve daha doğru bir yoldur. 

Türkçe ve edebiyat eğitiminde Türkçenin bütün zenginlikleriyle ve incelikleriyle, hakkıyla ve lâyıkıyla öğretilmesi, sevdirilmesi esas gaye olmalıdır. Bunu da ancak keyif veren okuma ve yazma eğitimleriyle gerçekleştirebiliriz. Zira bugünkü genç nesillere baktığımızda Türkçenin inceliklerinin farkına varmadıklarını, dil zevki edinemediklerini görüyoruz. Bu, başta ailede anne babalar, okulda öğretmenler olmak üzere, hepimizin eksiğidir. 

Bizi birlik ve beraberlik içerisinde tutan ve bize millet vasfı kazandıran Türkçenin doğru kullanılması millet olarak hepimizin en önemli meselesi olmalıdır. Çünkü okuduğunu anlayamayan bir nesle ne matematik, ne fizik, ne kimya ne de felsefe öğretebilirsiniz. Bunların hepsinin ortak yolu Türkçeyi doğru konuşmadan ve muhakemeden geçer. 

"Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli" kapsamında hazırlanan yeni müfredat taslağında ilkokul ve ortaokullarda Türkçe, liselerde ise Türk Dili ve Edebiyatı derslerinde “dinleme, konuşma, yazma ve anlama” olmak üzere dört önemli dil becerisini temele alan köklü değişikler yapılması uygulayıcıları (öğretmenleri) iş yükü bakımından zorlasa da geleceğimizin gözbebekleri olan gençlerimiz için yeni anlam (ifade) kapıları açacaktır.

"Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli" adlı yeni müfredat taslağında 9. sınıftan 12. sınıfa kadar tüm lise kademelerinde okutulacak "Türk Dili ve Edebiyatı dersi" öğretim programı ile öğrencilerin Türk dilinin inceliklerini keşfetmeleri ve günlük hayatlarında kullanmaları amaçlanmıştır. Böylece söz konusu bireylerin üst düzey düşünme becerilerini geliştirmeleri ve estetik zevk edinmeleri de sağlanacaktır. Bunları hakkıyla başaranlar  kendilerini iyi ifade edebilecek ve gelecek hayatlarında iletişim sıkıntısı yaşamayacaklardır. Bu da onların özgüvenini ve hayat kalitesini fazlasıyla artıracaktır. 

Türk Dili ve Edebiyatı dersinin yeni müfredatına "edebiyat atölyeleri"nin konulmasını son derece olumlu buluyorum. Bu geç kalınmış bir düşüncedir. Böyle bir çalışmanın bugüne kadar yapılması gerekirdi. Zira günümüzde gerçek hüner çok şey bilmek (ezberlemek, akılda tutmak) değil, ifade becerileri konusunda bir adım ileride olmaktır. Bunu sağlayan da çok okumak ve çok yazmak eylemidir. Konuşma ve yazma eylemlerinin öncelendiği edebiyat atölyelerinde duygu ve düşüncelerini rahatça ifade edebilecek bir gençlik inşa edebiliriz. 

Türkiye'de bütün iller ve o illerdeki okullar aynı düzeyde ve aynı şartlarda eğitim veremiyor. Bunda öğrenci profili ve yerel imkânlar belirleyici oluyor. Başta kalabalık sınıflar olmak üzere, birçok olumsuz etken, planlanan müfredatın sağlıklı yürütülmesinde engel teşkil edebilir. Bunlar da göz önüne alınarak müfredatın öğrenci profiline ve yerel yeterliliklere göre revize edilmesi gerekebilir. Aksi durumda hedeflenen sonuçlara ulaşmak sekteye uğrayabilir. 

Eylülle birlikte kulaklarımızın pasını silen ziller çalacak okul koridorlarımızda.

Eylülle birlikte çiçekler bir bir solarken, yapraklar sararıp dökülürken, okullarımızda taze güller açılmaya başladı çok şükür. Yok olan tabiat güzellikleri yerini çocuklarımızın o içten ve şirin gülücüklerine bıraktı. Sabahın erken saatlerinde evlerimizde bir canlılık ve dinamizm yaşanacak artık. Sınıflar mis kokulu güllerle donanacak. Okul bahçelerinden tatlı ve şirin sesler dağılacak şehrin muhtelif noktalarına. Cadde ve sokaklar cıvıl cıvıl formalarla renklenecek, şen kahkahalarla şenlenecek. En önemlisi de ziller çalacak okul koridorlarımızda. Kulaklarımızın pası silinecek. Zili duyanlar, sınıflarının yolunu tutacak büyük bir arzuyla ve neşeyle. Öğretmenler öğrencilerine, öğrenciler de öğretmenlerine ve arkadaşlarına kavuşacaklar. Vaktiyle merhum şair Zeki Ömer Defne emekli bir öğretmenle, dünyadan göçen bir öğretmenin hissiyatını ‘Ziller Çalacak’ adlı şiirinde ne kadar da duygulu dile getirmiştir: “Zil çalacak... Sizler derslere gireceksiniz bir bir/ Zil çalacak, ziller çalacak benim için,/Duyacağım evlerden, kırlardan, denizlerden;/ Ta içimden birisi gidecek uça ese.../ Ama ben, ben artık gidemeyeceğim//Zil çalacak... Siz geminize, treninize gireceksiniz bir bir/ Zil çalacak, ziller çalacak benim için,/ Duyacağım iskelelerden, istasyonlardan bütün;/ Ta içimden birisi koşacak ardınızdan..../Ama ben, ben artık gelemeyeceğim//Sonra bir gün bir zil çalacak yine/Hiç kimseler kimsecikler duymayacak,/Ne sınıflar, ne iskeleler, ne istasyonlar, ne siz.../Ta içimden birisi kalacak oralarda/Ben gideceğim.”

Yeni öğretim yılıyla birlikte bazı çocuklar okulla ilk kez tanışacak. Artık MEB okula yeni başlayacak öğrencileri bir hafta evvel okula çağırıyor. Bu bir haftalık zaman uyum süreci olarak değerlendiriliyor. Böylelikle çocuklar okullarını görüp tanıyor, süreç hızlandırılıyor. 

Yeni öğretim yılıyla birlikte herkes bir sınıf üste çıkarak eğitim öğretimlerine devam edecek. Bir anlamda terfi edecekler. Bazıları ilk kez okullu (anaokulu), bazıları liseli, bazıları da üniversiteli olacak. Yepyeni umutlara ve yepyeni heyecanlara milletçe yelken açacağız bu değişimlerle beraber. Anneler ve babalar da en az çocukları kadar heyecan içerisinde yaşananları takip edecekler belli ki. Yeni eğitim-öğretim yılıyla beraber yepyeni bir süreç başlayacak. Kum saati yeniden deveran edecek. Bütün zorluklara ve imkânsızlıklara rağmen her şeyin güzel olacağına, 2024–2025 eğitim-öğretim yılının memleketimiz için hayırlı ve verimli geçeceğine gönülden inanıyoruz. Bu öğretim yılının öğrencilerimize, öğretmenlerimize, yöneticilerimize ve velilerimize hayırlı olmasını diliyorum. Yolda olmak hedefe yürümenin ilk aşamasıdır. Allah (doğru) yolda olanların yardımcısıdır. Vira bismillah!

Eğitim ve öğretim, geleceğimizin istikametini belirleyecek. Bundan hiç şüphemiz yoktur. Önemli olan doğru sistemle doğru neticelere varmaktır. Sözlerimi vaktiyle kaleme aldığım "Her Şey Eğitimle Başlar" adlı şiirimle bitirmek istiyorum: "Bilgi edin, oku her an/Karanlıkları boğsun tan/Öfkelenme(z) bilge insan/Toylarda çatılır kaşlar/Her şey eğitimle başlar//Cahil cesur olur derler/İlimle def olur şerler/Ağaç yaprağıyla gürler/Gözden dökülmesin yaşlar/Her şey eğitimle başlar//Bilmezin şerrinden korun//Kimseye kıvırma burun/Bilmediğinizi sorun/Şeytana atılsın taşlar/Her şey eğitimle başlar/Görgüsüzün zihni dardır/İlmî taçlandıran ardır/Bilgi varsa umut vardır/Tek kanatla uçmaz kuşlar/Her şey eğitimle başlar//Bilgisizlik bir zemheri/Bilgi alınların teri/O değiştirir kaderi/Bahara dönüşür kışlar/Her şey eğitimle başlar//Bir bilene sormalıyız/İlme kafa yormalıyız/Önyargıyı kırmalıyız/Doluya ne desin boşlar?/Her şey eğitimle başlar//Üstümüzde güneştir o/Zemheride ateştir o/Bin bir güzele eştir o/İlimsiz hayat yavaşlar/Her şey eğitimle başlar//Aydınlık şafaktır ilim/Alnımızda aktır ilim/Temeldir, ayaktır ilim/Onun eseridir hoşlar/Her şey eğitimle başlar."