Çocuk olmak, bir bombayı oyuncak sanarak avuçlamak ve ömür boyu sakat kalmaktır mazlum coğrafyalarda… Sakat bacağıyla yine de hayata güler yüzle bakabilmektir. Gül bahçesine destursuzca girip dikenler içinde iri güller dermektir çocuk olmak… Fakat Gazze'de derilecek gül kalmamıştır, güller çoktandır sonsuz Gül'e doğru yolculuğa çıkmıştır.
Gazze'deki çocukların günleri sayılıdır.
Çocuk olmak, hayat ağacının dalına sıkıca tutunabilmektir. Düşeceğini hesaba katmadan o ağaçta keyfince salınabilmektir belki de… Geçmişten geleceğe uzanan, yokuşların nefesleri kesmediği düz bir güzergâhta yola revan olmaktır çocukluk…. Fakat hüznün ve acının kalbi olan Gazze'deki çocuklar çocukluklarının bile farkında değillerdir. Onlar çocukluklarının farkına varamadan hayatın acıları içinde erken büyümüşlerdir.
Çocuk olmak, hayata pembe gözlüklerle bakabilmektir. Bütün insanları kardeş görebilmektir çocukluk… Çocukların milleti ve milliyeti yoktur. Bütün dünyada masumdur çocuklar… Onlar gülünce tebessüm yayılır annelerin nurlu yüzüne; onlar ağlayınca annelerin yüreğinden bir tel kopar sanki… Çocuklar, şefkatin membaı olan annelere duygu telleriyle bağlıdır çünkü… O teller, tonlarca yükü taşıyan çelikten çok daha sağlam ve güçlüdür. Fakat Gazze'de çocuklar annelerini doğarken görürler, sonra... Sonrası yoktur, film kopmuştur.
Çocuk olmak; dertlerden, tasalardan, yarın endişesinden, geçim sıkıntısından, savaşların acı yüzünden habersiz yaşamaktır. Zira bütün dünyaya aynı gözle bakar onlar… Onların düşmanları, tarihi emelleri, kinleri, nefretleri yoktur. Saflığın en doğal hâlidir çocukluk… Bir somun ekmek için çöplükleri karıştırırken bile hayata tebessüm edebilmektir. Giydiği eski püskü, yırtık pantolonun tasasını yaşamadan onu bile eğlenceye dönüştürebilmektir. Hayatın acı yüzüne gülümsemektir çocuk olmak… Yarının dertlerini sırtına almadan, an’ı doyasıya yaşamaktır. Karamsarlığın her çeşidini kovmaktır hayatından... Fakat Gazze'deki çocukların günleri sayılıdır. Onları hayattan koparacak alçak bir füzenin ne zaman ve nereden geleceği belli değildir. Onun içindir ki Gazze'de çocuk olmak büyümeden ölmek demektir. Gazze devasa bir ölüm çukurudur. Bu çukura en çok da çocuklar düşer.
Çocuk olmak, tahta kılıçla ülkeler fethetmenin garip düşünü görmektir.
Çocuk olmak; bir dağ köyünde yoksulluğun getirdiği, tahammülü zor acıları anne babayla bölüşmektir; ekmeğin yanında katık aramamaktır. Etin kokusunu kurbandan kurbana hissedebilmektir taşranın varoşlarında çocuk olmak… Zenginlerin elinden merhamet dilenmektir donuk bakışlarla… Bir düğün arabasının önüne atılmaktır canını hiçe sayarak… Fakat Gazze'de evlilik yaşına gelenlerin çoğu ölümün kollarına atarlar kendilerini. Onlar için düğün Hakk'a kavuşmaktır. Gelinlikleri de saflığın remzi olan bembeyaz kefenleridir.
Çocuk olmak, bir bombayı oyuncak sanarak avuçlamak ve ömür boyu sakat kalmaktır mazlum coğrafyalarda… Sakat bacağıyla yine de hayata güler yüzle bakabilmektir. Gül bahçesine destursuzca girip dikenler içinde iri güller dermektir çocuk olmak… Fakat Gazze'de derilecek gül kalmamıştır, güller çoktandır sonsuz Gül'e doğru yolculuğa çıkmıştır.
Çocuk olmak, bazen de karanlık odakların gölgesinde olmaktır. Nereye ve niçin attığını bilmeden ara sokaklarda taş atmaktır kör kuyulara… Eylemin asıl felsefesine inemeden bunu bir taş oyunu olarak görmektir. Sokaklarda kovalamaca oynamaktır kendince. Fakat Gazze'de çocukların en iyi bildiği oyun, bir savaş oyununa dönüşen ve şimdilerde bir savaş silâhı kabul edilen sapanla taş atmaktır yurdunu işgal eden alçak düşman gürûhuna.
Çocuk olmak, tahta kılıçla ülkeler fethetmenin garip düşünü görmektir. İşlek bir ana yolda, arabaların camını silerek merhamet dilenmektir. Çocukluk hiç farkında olmadan kendini hayatın kör kuyularında bulmaktır ne yazık ki!... Buz gibi kış gecelerinde sokakları mesken bilip mavi gökleri yorgan edinmektir üstüne.... Varoşlarda çocuk olmak baskülle tartı yapmak, kağıt mendil alıp yalvarırcasına satmaktır biraz da… Sokakların diliyle konuşup sokakları dost bilmektir çocukluk… Anne şefkatini sokaklarda aramaktır bir yerde… Fakat Gazze'de bütün bu anlatılanlar sadece belli çocuklara matuf bir istisna değil, hayatın yekûnuna şamil bir yaşama biçimidir. Zira acı ve hüzün Gazze'de doğurgan bir duygudur.
Gazze'de çocuk olmak katil bir bombanın hedefi olmaktır ne yazık ki!
Çocuk olmak; top ve misket oynamak, kaydıraklarda kaymak, anlamsızlığı anlam edinmektir çok kere… Toprağa yakın olmak, kendini toprağın bir parçası hissetmektir çocukluk… Bazen de bir kamyonun arkasına takılıp bir çeşit akrobatlığa soyunmaktır köyün toprak yollarında. Çocuk olmak, bazen de ölümle alay etmektir hiç farkında olmadan… Fakat Gazze'de çocuk olmak bütün bunların ötesinde toprakla bir çeşit kan bağı kurmaktır. Çünkü çocukların çoğunun anne ve babalarının üstünü bir yorgan misali örtmüştür kara toprak...
Çocuk olmak, çok kere oyuncakların dünyasında kaybolmaktır. Onlarla duygusal bağlar kurmak, onları hayatın bir parçası kabul etmektir. Evcilik oynamaktır çocukluk… Annelik, babalık rolüne soyunmaktır bazı zamanlarda. Hayatı bir oyundan ibaret görmektir masumca… Gece, yatağına yatınca her şeyi unutup bir ninninin veya bir masalın ellerine teslim etmektir kuş uykusunu. Meleklerle el ele verip dünyayla ilişkiyi kesmektir çocukluk… Fakat Gazze'de çocuk olmak oyuncaklardan mahrum kalmaktır. Onlar anneleri ölünce zaten annelik babalık rolünü kardeşleri için hayatın bir gereği ve gerçeği olarak bizzat yaşıyorlar.
Çocuk olmak, bir yaz yağmuru altında hiçbir şey olmamışçasına sırılsıklam ıslanmaktır. Uçurumların ardını görememektir çocukluk. Bir top için kendini yardan uçurmayı göze almaktır ne yazık ki!... Bulutları pamuk şekeri olarak görmektir büyüklere inat… Fakat Gazze'de çocuk olmak pembe rüyalar görmek değil, hayatın acı yüzüyle çok erken karşılaşmaktır. Her an düşebilecek katil bir bombanın hedefi olmaktır ne yazık ki!...
Gazze'de çocuk olmak, anne ve baba şefkatinin çok uzağında kalmaktır.
Çocuk olmak, hayallerin gerçeklere galebesidir. Umudun hiç sönmeyen meşalesini tutuşturarak karanlıkları ürkek bakışlarla aydınlatmaktır çocukluk… Kırık dökük düşleri toplamaktır cam kırıkları arasından… Konuşulması gereken yerde susmak, susulması gereken yerde de konuşmaktır bazen de… Sırrın sırrına vakıf olamadan onu paylaşmaktır çocukluk… Fakat Gazze'de çocuk olmak hayallerin çok uzağına düşmektir. Kurşundan daha ağır acı gerçeklerin altında ezilmektir. Onun içindir ki Gazzeli çocuklar an'ı yaşarlar. Onlar için yarın diye bir şey yoktur. Onların yarınları cennette misafir olacakları kutlu günlerdir.
Gazze'de çocuk olmak, anne ve baba şefkatinin çok uzağında, belki köhne bir barakada, belki de yıkılan bir evin molozları altında bomba ve silâh sesleriyle, ne getirip ne götüreceği belli olmayan müphem yeni bir güne uyanmak demektir. Batılı ve ABD'li çocuklar kuştüyü yataklarında anne ve babalarının şefkat öpücükleriyle uyandırılırken onlar kulakları sağır eden misket bombalarıyla meçhul sabahlara uyanmak mecburiyetinde kalmaktadır.
Gazze'de çocuk olmak, sıcak evlerinde yaşarken tavan ve kolonların bir gün başlarına çökebileceğini bilerek endişe içinde yaşamaktır. Annenin mütebessim çehresinden ve sımsıcak ellerinden mahrum nefes almak demektir. Nefes almak diyorum; çünkü onlar yaşadıklarının farkında bile değiller. Onların hayatıyla ölümü arasında ince bir çizgi vardır.
Gazze'de çocuk olmak, bir ömür sahipsiz kalmak, dertlere duçar olmak demektir.
Gazze'de çocuk olmak, bir ömür boyu sahipsiz kalmak, belâlara duçar olmak demektir. Azrailliğe soyunan vahşi İsrail'in Gazze’de yaptığı soykırımda binlerce çocuğun öldürülmesi, yetim bırakılması, yuvalarının başlarına yıkılması, dayanılmaz bir açlığa ve susuzluğa maruz bırakılması, (ne hazindir ki) tedaviye ulaşmasının bile engellemesi bunun en acı örneğidir.
Gazze'de çocuk olmak, UNİCEF veya ona benzer bir yığın sözde insan hakları derneklerinin bildirgelerinin edebiyatı altında tarihin gelmiş geçmiş en acımasız ve vahşi katliamında hedef olmak demektir. Üç maymunu (görmedim, duymadım, söylemedim) oynayan sömürgecilerin sahte merhamet kisvelerine maruz kalmaktır en çok da.
Gazze'de çocuk olmak, açlığa ve susuzluğa göğüs germek demektir. Dünyanın geçici nimetlerini elinin tersiyle itmektir. Fâni olana değil sonsuza (bâki olana) talip olmaktır. Nihayetinde sabırla ve cesaretle, mutlak olan Hakk'a ve hakikate teslim olmak demektir.
Gazze'de çocuk olmak; hastalıkları, dertleri ve acıları kanıksamak; acılarla terbiye edilmek demektir. Ölüm yağdıran bombaların etkisiyle kolları ve bacakları koptuğu hâlde bunun farkına bile varamamak, kan gölünde yüzmek, ölümlerden ölüm beğenmek demektir. Nihayetinde bir sayıdan ibaret olmak, öldüğünde de numaratörden bir eksilmek demektir.
Gazze'de çocuk olmak, canını hiçe sayarak o körpe hâliyle bile zulme karşı direnmektir. Ölümden asla korkmamak, hatta ölümsüzlüğe varmak için ölüme sığınmaktır. O/nursuzca yaşanılacak bir hayatı elinin tersiyle itip şahadete koşmaktır. Dünyanın pisliğinden çok uzakta, canını bedel sayarak ebedî olan cennet hayatına talip olmak demektir.