Her müminin, âlimleri ve salihleri sevmesi, onlar ile düşüp kalkmayı huy edinmesi, gereken bilgileri onlara sorup edinmesi, nasihatlerini tutması, çirkin davranışlardan kaçınması ve şeytanı düşman bilmesi gerekir.
Nitekim Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Şeytan size düşmandır, siz de onu düşman tutun.”[1]
Yani Allah’ın emrine uyarak şeytana karşı çıkın, yoksa Allah’ın emirlerine karşı gelerek ona uymayın. Bütün tutumlarınızda, davranışlarınızda ve inançlarınızda samimiyetle ondan sakının.
Yaptığınız her işte şuurlu olun. Çünkü onun içinize riya sokması çirkin davranışları gözünüzde süslemesi her zaman mümkündür. Ona karşı koyarken Allah’tan yardım dileyin.
Abdullah İbni Mesud (r.a.) der ki: “Bir gün Peygamberimiz (s.a.) bize bir çizgi çizdi ve “İşte bu, Allah’ın yoludur” dedi. Sonra onun sağından ve solundan birkaç çizgi daha çizdi ve şöyle dedi: “Bunların her biri de birer yan yoldur, her birinin üzerinde bu yan yollara sapmaya çağıran birer şeytan vardır.”
Arkasından bize şu ayet-i kerimeyi okudu: “Hiç şüphesiz, bu benim dosdoğru yolumdur, hep birlikte bunu takip ediniz. Yan yollara sapmayınız ki O’nun dosdoğru yolundan sizi ayırmasınlar. Allah bunları size, kötülükten sakınasınız diye emretmektedir.”[2]
Ayeti okuduktan sonra, Peygamberimiz (s.a.) bize şeytanın yollarının çokluğu hakkında açıklama yaptı.
Rivayete göre İblis bir gün İmam Şafiî’ye (rahimehullahu) sorar: “Ey İmam! Beni dilediği gibi yaratan ve dilediği yolda kullanan sonra da dilerse cennete koyacak ve dilerse cehenneme gönderecek olan Allah hakkında ne düşünüyorsun, tutumunda adil midir, yoksa zalim mi?”
Şafiî onun bu sözünü düşünür sonra şöyle cevap verir: “Behey herif! Eğer seni senin arzuna uyarak yarattı ise sana zulmetmiştir, yok eğer kendi muradına binaen seni var etti ise O, yaptığından mesul değildir.”
Şeytan aldığı bu cevabın karşısında öyle perişan oldu ki nerede ise yerin dibine geçti. Fakat çok geçmeden kendisini toparlayarak Şafiî’ye dedi ki: “Ey İmam! Ben bu soru ile yetmiş bin abidin zihnini bulandırarak onları kulluk divanından çıkardım.”
Bilesin ki kalp bir kale gibidir, şeytan da oraya girip onu ele geçirmek, onu fethetmek isteyen bir düşman. Kaleyi düşmana karşı savunmak için onun kapılarından giriş yerlerinde ve gediklerinde nöbetçi bulundurmak gerekir. Bu nöbetçilik ve muhafızlık görevini kaleyi iyice tanımayanlar başaramaz.
Kalbi şeytanın vesveselerine karşı korumak gereklidir, bu görev, her mükellefin omuzlarına yüklenmiş bir “farz-ı ayn”dır. Gerekli olan bir neticeye kendisi olmaksızın ulaşılmayan vasıta da gereklidir.
Şeytanın sızma yollarımı bilmeksizin kalbi ona karşı savunmakta başarıya ulaşılamaz. Demek ki onun sızma yollarını bilmek farz oluyor. Şeytan’ın kaleye benzettiğimiz kalbe girmek için kullanacağı yollar ve sızma yerleri kulun birtakım sıfatlarıdır. Bunlar çoktur. Bazıları şunlardır:
1. Öfke ve azgın istek
Öfke, aklı ürkütüp kaçıran bir canavardır, akıl zayıflayınca şeytanın ordusu hücuma geçer. İnsan öfkelendikçe çocuğun topla oynadığı gibi şeytan onunla oynar.
Anlatıldığına göre Allah’ın velilerinden biri İblise; “Âdemoğlunu nasıl yendiğini bana söyle!” der. Şeytan da: “Öfke ve azgın arzuları kabardığı zaman onu ele alırım der” diye cevap verir.
2. Kıskançlık ve ihtiras
İnsan bir şeye karşı ihtiras bağlayınca ihtirası, gözünü kör ve kulağını sağır eder. Böyle olunca da şeytana aradığı fırsat verilmiş olur. Aslında kötü ve çirkin de olsa arzusuna vardıran her vasıta, muhterisin gözüne güzel gelir.
Rivayete göre Hz. Nuh, Allah’ın emrine uyarak her canlı türünden birer çift alarak gemiye bindiği zaman tanımadığı bir ihtiyarın geminin bir köşesine sindiğini görür, ona; “Gemiye niye girdin?” diye sorar. İhtiyar, “Adamlarının kalplerine sızmak için girdim, öylece kalpleri benim elimde kalırken senin yanında sadece vücutları kalacak” diye cevap verir.
Bu cevap üzerine ihtiyarın kimliğini teşhiste gecikmeyen Hz. Nuh, “Defol buradan ey Allah’ın düşmanı, sen melun şeytandan başkası değilsin!” diye onu kovmak ister.
Bu sırada İblis, Hz. Nuh’a; “Ben insanları beş şey vasıtası ile helake sürüklerim, şimdi üçünü sana anlatacağım. Fakat geri kalan ikisini söylemem” der.
O anda Yüce Allah, Hz. Nuh’a, “Sana ikisini söylesin, geriye kalan üç tanesi mühim değil” diye vahiy gönderir. Bunun üzerine Hz. Nuh, şeytana, “İkisini söyle yeter” der. Şeytan Hz. Nuh’a şu karşılığı verir: “O ikisi öyle vasıtalardır ki beni hiç yalancı çıkarmamışlardır, hiçbir zaman beni hedefim den geri bırakmamışlardır, insanları bunlar sayesinde mahvederim. Bunlar ihtiras ve kıskançlıktır. Kıskançlık yüzünden ben kendim lânetlenerek kovuldum. İhtirasa gelince, bir ağacın meyvesi dışında cennetteki her şey Ademe mubah kalınmıştı, ihtirasımı alevlendirerek onu yasak ağacın meyvesinden yemeye ikna ettim.”
3. Oburluk
Yenilen yemek isterse helal olsun, oburluk nefsin aşırı isteklerini güçlendirir, aşırı arzular da şeytanın silahlarıdır.
Rivayete göre bir gün İblis, Hz. Yahya’ya görünür, elinde çeşitli maddelerden yapılmış bir yular tomarı vardır. Hz. Yahya “Bu yularlar nedir?” diye sorar. Şeytan, “Bunlar insanları yakalamaya yarayan çeşit çeşit arzulardır” diye cevap verir.
Hz. Yahya, şeytana, “İçlerinde bana ait olanı var mı?” diye sorar. Şeytan der ki: “Galiba bir keresinde karnını tıka-basa doyurmuştun da seni böylelikle namazdan ve zikirden alıkoymuştuk.” Hz. Yahya, “Başka bir şey var mı?” diye sorar. Şeytan, “Hayır!” der. Bunun üzerine Hz. Yahya, “Bir daha karnımı tıka-basa doldurmamak, bundan sonra boynumun borcu olsun” der.
Şeytan da Hz. Yahya’ya, “And olsun ki bundan sonra ben de hiçbir Müslümana nasihat etmeyeceğim!” diye karşılık verir.
4. Bu huylardan biri de elbise, ev mobilyada süs düşkünlüğüdür.
Şeytan insanın kalbinde süse düşkünlük olduğunu görünce bu yoldan tohum atar ve tohumların yumurtlamasını sağlar. Şeytan böyle şeylere karşı zaafı olan kimseyi durmadan yeni evler yapmaya, yapıların duvar ve tavanlarım türlü türlü geleneklere göre süslemeye ve odalarını genişletmeye çağırır, çeşit çeşit kıyafetler ve binek hayvanları ile bezenmeye davet eder ve insanı ömrü boyunca bu çeşit arzuların esiri halinde tutar.
5. Bu huylardan biri insanlara umut bağlamaktır.
Sefvan İbni Selim (r.a.) der ki: “Bir gün Abdullah İbni Hanzele’ye İblis görünür ve der ki: ‘Ya Hanzele! Sana bir şey öğretmek istiyorum.’ İbni Hanzele ‘İhtiyacım yok’ diye karşılık verir. Şeytan ona, ‘Bir dinle de bak, eğer yararlı ise kabul eder, değilse reddedersin. Ey İbni Hanzele, Allah’tan başka hiç kimseden kesin ümit bağlayarak bir şey isteme. Kızınca ne hâle düştüğünü gör, çünkü öfkelendiğin zaman seni kolayca ele geçiririm.’”
6. Bu huylardan biri acelecilik ve sebatsızlıktır.
Peygamberimiz (s.a.) buyuruyor ki: “Acelecilik şeytandan, ağır davranmak ise Allah’tandır.”[3]
Çünkü insan aceleye kapılınca şeytan ona, hiç ummadığı taraftan kötülüğünü benimsetir.
7. Para ve mal düşkünlüğüdür.
Yiyecek-içecek ile diğer zaruri ihtiyaçların ötesinde kalan bütün varlık, hayvanat ve akabat şeytanın konağıdır.
Rivayete göre Hz. İsa bir gün bir taş parçasını yastık edinerek yere yaslanır, bu sırada yanına gelen şeytan, ona; “Ya İsa! Galiba dünyadan hoşlanıyorsun” der. Bunun üzerine Hz. İsa taşı başının altından kaldırıp atar ve şeytana; “Dünya ile birlikte bu da senin olsun” der.
8. Bu huylardan biri de cimrilik ve yoksul düşme korkusudur.
İnsanı fakirlere yardım etmekten, sadaka vermekten alıkoyan, biriktirme ve varlık yığma hırsını kışkırtarak neticede acı azaba sürükleyen bu huydur. Pintiliğin afetlerinden biri mal biriktirmek için çarşı-pazar dolaşmaktır. Zaten böyle yerler şeytanların cirit attıkları yerlerdir.
9. Bu huylardan biri taassuptur.
Taassup, kendi görüşlerine körü-körüne bağlanmak, karşı taraftakilere kin beslemek onlara küçümseyen bakışlarla bakmaktır. Bu tutum, cemiyetin hem iyilerini ve hem de kötülerini birlikte helake sürükler.
10. Bunlardan biri Müslümanlara suizanda bulunmaktır.
Bundan hatta kötüleri itham etmekten bile kaçınmak gerekir. Herkesin kusurunu okuyarak, onun-bunun hakkında kötü düşünceleri ileri süren kimse gördün mü, bilesin ki onun, içi pistir ve kendi iç pisliği, dışına sızmaktadır. Şu halde insan şeytanın içeri girmesini önlemek için kalbinin bu kapılarını kapatmalı. Bunlara karşılık Allah’ı zikretmesine yardımcı olmalıdır.
Anlatıldığına göre adı Zekeriyya olan bir zahid şiddetli bir hastalığa yakalanır, ölmek üzeredir, son demlerinde bir arkadaşı başına gelir ve ona “La ilahe illallah, Muhammed’ür-Resulullah” demeyi telkin eder, fakat zahid bu telkini yüzünü ekşiterek reddeder.
Arkadaşı ikinci sefer telkin eder, zahid yine yüzünü çevirir, arkadaşının üçüncü telkinini ise: “Hayır, söylemiyorum!” diye sözlü olarak reddeder. Arkasından bayılır, başı arkadaşını dizleri üzerine düşer, bir müddet böyle kalır, arkasından biraz açılır ve gözlerini açınca; “Bana bir şey dediniz mi?” diye sorar, ona; “Evet, sana üç kere Kelime-i Şehadet getirmeni telkin ettik. İki keresinde yüzünü döndün, üçüncüsünde de: ‘Söylemiyorum!’ diye cevap verdin” derler.
Zahid onlara durumu şöyle açıklar: “Bana İblis geldi, elinde bir bardak su vardı, sağımda durdu, bardağı sallayarak ‘Su ister misin?’ dedi, ‘Tabii!’ dedim. Bunun üzerine, ‘İsa Allah’ın oğludur?’ dedi, o yüzden yüzümü öbür tarafa çevirdim.
Sonra ayakuçlarımdan yana bana sokuldu, aynı sözü söyledi, ona yine yüzümü döndüm. Üçüncü defa bana aynı cümleyi tekrar ettirmek isteyince: ‘Hayır, söylemiyorum!’ diye cevap verdim. İşte o zaman su dolu bardağa hırsından yere çaldı ve ortalıktan kayboldu.
İşte ben şeytanı reddettim, yoksa sizin telkininizi değil, şimdi söylüyorum: ‘Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve rasûlüh.’”
Rivayete göre Ömer b. Abdülaziz (r.a.) der ki: “Salihlerden biri, şeytanin insanoğlunun kalbinin neresinde olduğunu kendisine göstermesini Allah’tan ister. Bunun üzerine rüyada içi dışından görünen yanı şeffaf bir insan vücudu görür, adamın başı omuz ile kulağı arasındaki boşlukta ve sol omuzu üzerinde kurbağa şekline girmiş olarak şeytanı görür, uzun ince bir hortumu vardır, onu adamın omzundan kalbine uzatmıştır, bu yoldan oraya vesvese akıtmaktadır. Fakat adam Allah’ın adını andığı zaman kurbağa kılığına girmiş olan şeytan görünmez oluyor.”
Allah’ım! Lanetlik şeytanı ve kıskançların dilini üzerimize musallat eyleme, Peygamberinin sonuncusu olan Hz. Muhammed (s.a.) hürmetine sana zikir ve şükürde bulunmamıza yardım buyur.