Müslümanlar bu sualin cevabını hep merak etmişler. Nebiyy-i Muhterem’e birçok defa bu soru yönetilmiş. Genelde de herkes soruş şekline veya o anki ihtiyacına göre farkı cevaplar almıştır.
Meşhur Cibril hadisinde de aynı soruya muhatap olan Allah’ın Resulü, bu iş için iki alameti saymış.
Bu meşhur Cibril hadisinde ifade edilen kıyamet alametlerini iki kategoride görmek mümkündür. Birincisi aile içi bir düzensizlik ve kokuşmaya işaret eder. Burada çocukların sınırsız özgürlüğü ve aile büyüklerine hâkim olması vardır. Kimin baş, kimin ayak olduğu belli değildir. Taparcasına peşlerine düştükleri evlatlarının arzularına ve bitmek bilmeyen isteklerine köle olmuş ebeveynler bir aile içi kıyametin habercisidir. Bu da aynı evde ama farklı dünyalarda yaşayan özgür(!) bireyleri çıkaracaktır.
İkincisinde ise toplumsal bir bozulmaya ve dengesiz yaşama işaret vardır. Kaynağı bilinemeyen zenginleşmeler, türedi mal yarışları, gösterişe dayalı maddi tefahurlar kıyamet alameti olarak sayılmıştır. Elbette bu olayların yayılması sonucunda evrende Güneş hemen batıdan doğmayacaktır. Ancak zaten bu toplumda düne kadar ekmeği olmayan insanların çok da net bilinemeyen yöntemlerle ani zenginlikleri ve buna bağlı olarak gelişen şımarıklıkları toplumsal bir değişimi/bozulmayı getirecektir.
Böylesi sahibinin bile beklemediği ani maddi gelişmeler, önce sosyal statülerin yarışına ve değişimine neden olacak, sonra da eski mahalleyle olan ilişkileri koparacaktır. Eskiden uzaklaşmak kolay olacak ama yeniye uyum sağlamak öyle çabuk ve kolay olmayacak/olamayacak. Bunun için de beraberinde birçok tavizin verilmesi ve değiştiğini ispat etmesi gerekecektir. İşte bu taviz ve değişime ait ispat hastalıkları kişisel ve toplumsal kıyamet olarak arz-ı endam edecektir.
Alın size kıyamet... Diğeri için Halik’ın takdiri ne ise olacak.
Gerçi âlimler değişik kaynaklardan derleyerek kıyamet için “küçük alametler” ve “büyük alametler” diye iki farklı kategoride işaretleri serdetmişler.
Anadolu irfanı da kıyametin kopuş vaktini ve sebebini merak etmiş. Onlar da baktığı pencereden buna ayrı bir izah ve sebep getirmişler. Elbette burada hadis-i şeriflere tezat bir durum da yok. Gene toplumsal düzenin bozulmasına dikkat çekilmiş. “Biri yer biri bakar, kıyamet ondan/o zaman kopar” demişler.
Burada şartın cevabını “o zaman” diye okursak, bu fiil; kıyametin yaklaştığı zamanı haber verir. Yani insanların komşunun açlığına aldırmaması bir ahir zaman fiilidir. Normal zamanda, normal insanların yapacağı bir şey değildir. Zira diğerinin açlığına aldırmamak kıyamet kadar büyük bir bitişin işaretidir. Bunu böyle anlarız.
Ancak yüksek müsaadenizle bendeniz bu şartın cevabını “ondan” diye okuyacağım. Yani bir toplumda birilerinin tıka basa yemesi, hemen yanlarında olan diğer bir grubun da aç kalması büyük bir kıyamet işaretidir.
Geçen aylarda yolum Batı Afrika’nın en fakir ülkelerinden birisi olan Nijer’e düştü. Kısa süreli bazı ziyaretler için burada bulunma, bu ülkede yaşayan Müslüman kardeşlerimizi ve ülkenin içinde bulunduğu şartları tanıma imkânımız odu. Çok lüks bir mahalleden geçiyoruz. Fiyatına değer biçmekte zorlanacağımız gayet lüks villaların arasında kalan boş arazilere, sokakların biraz geniş ve müsait görünen boş yerlerine, sahibi ve şartları önemsenmeden evler yapılmış. Nasıl mı? Evlerin malzemeleri develerle taşınıyor. Şehrin içinde sırtında birkaç evin malzemesini taşıyan develeri göreceksiniz. Yani bir inşaat için gerekli olan tüm malzemeler bu devenin üzerinde. Hatta birkaç eve yetecek kadar malzeme var. Bunlar satın alınıyor. Bulunan bir boşluğa hemen evler inşa ediliyor.
Değişik yerel otlardan yine köylerde örülen hasırlar, bu evlerin ana malzemesi olmuş. Yanına direk olabilecek, ince birkaç dal bulunuyor ve bunlar yere çakılınca direkler tamam oluyor. Çevresine ve üzerine de bu hasırlar bağlanınca minik çadırlar kullanıma hazır hâle geliyor. Önüne çok daha ilkel şartlardan hafifçe birkaç metrelik bir alan da bahçe gibi çevrilmiş. Burası evin mahrem(!) alanı... Geceleri yatmak için, gündüzleri oturmak için kullanılan alan burası. Aynı zamanda yemekler de burada pişiyor. Ben sabah namazı için kalktığımda yanımızdaki böyle bir çadırın önünde tencerenin altında ateş yanmıştı. Sabah çocuklar uyanınca kahvaltı için hazırlanan yemeği hazır bulacaklar.
Devlete ait geniş alanlara devlet bir de bir su deposu ve çeşme koyarak onların en temel ihtiyacını da karşılamış oluyor. Mahalle arasında başkalarına ait arsalara yerleşenler de komşulardan bu su ihtiyacını gidermeye çalışıyor.
Hele ki tuvalet ve banyo gibi mekânların olmadığı bu evlerde bir hayat yaşanıyor. Bazılarının yanında kenarları bir metre kadar yükseklikte çoğu yeri yırtılmış bir bezden kapatılmış bu tuvaletleri çevrede bulunan birçok aile ortak olarak kullanıyor. Burada nasıl temizlik olur? Mahremiyet şartları nasıl korunur bunu bilmek çok zor. Zaten çevrede koşturup oynayan çocuklarının çoğunun üzerinde kıyafet de yok.
Bazılarının içinde oturmak bile zor. Tavanı o kadar alçak, kiminin içinde iki kişi zor yatabilir. İki gün önce gece boyu yağan yağmurdan sonra durum daha vahim hâle gelmişti. Hepsinin içi su dolmuştu. Ancak onlarda bir panik ve endişe havası da yoktu. Zaten buna alışkınlar ve bunu da bekliyorlar. Zira yağmur mevsimi geldi ve birkaç günde bir aynı akıbeti yaşayacaklar.
İşte tam da bu manzaraya bakınca Anadolu’nun o irfan cümlesi aklımıza geliyor. “Biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar.” Allah’ın takdir ettiği ve kitabında birçok kere haber verdiği evrenin o büyük kıyameti ne zamandır bunu bilemeyiz. Ancak aynı mahallede, aynı sokak içinde birbirinden çok zıt olarak yaşanan bu hayatlar başka bir kıyametin yani toplumsal kaosun işareti gibi geldi. Bu sokakta olmadığını ve böylesi bir manzarayı görmediğini düşünen, bu sebeple de kendisini emniyette sananlar için kötü bir haberimiz var. Zira bundan sonra “duymamıştım” diyemeyeceksiniz.
Kaldı ki bizim sorumluluk alanımız sadece Nijer değil ki duymayınca kurtulmuş olalım. Yanı başımızda oturan bir tanıdığımız aile, biraz ilerideki bir mahallede veya arka sokakta bir apartmanın bodrumunda binbir dramla yaşayan tanımadığımız bir komşuyla ilgili sorumluluğumuzun olmadığını düşünüyorsak zaten kıyamet yaklaşmış demektir.
Bu ağır duyarsızlık hastalığı ve görmeme /görememe hali hem küçük ölçekli toplumları hem de bütün dünyayı tehdit eden ciddi bir felaket habercisidir. Sanki toplumların kıyameti diğer büyük olanından daha önce gelecek gibi. Onların bir gün, “Bu dünya nimetlerini sadece siz mi yiyeceksiniz? Bu Allah’ın arzında biz de varız” diye ayağa kalkmalarını düşünemiyorum.
Kıyamet yakın gibi...