İnsanoğlu doyumsuz bir varlıktır. Elindeki nimetin kıymetini bilmede çok da yetersizdir. Allah’ın Habibi onun bu özelliğini bir hadisi şerifte şu mübarek beyanlarıyla bize ulaştırır.

İbn-i Abbas ve Enes İbn-i Mâlik’den (RA) rivayet edildiğine göre Resulullah (SAV) şöyle buyurdu:

“İnsanoğlunun bir vadi dolusu altını olsa, bir vadi daha ister. Onun ağzını topraktan başka bir şey doldurmaz. Ama Allah, tövbe edenin tövbesini kabul eder.” (Buhârî)

Var olanla yetinememek, verilene şükretmemek ve nimetin varlığıyla mutlu olamamak bu nankör bir tıynette yaratılmış insanoğlu için garip bir durum da değil. Doymayan hırsı ile istediği ve sonu gelmez arzularıyla daima kamçıladığı bu talepleri bazen nefsi içindir. Bunları bazen de çok insaflı ve vicdani duygularla(!) başkaları için talep ederler. Başkaları dediysek diğer insanlığı düşünen bir diğerkâmlık duygusu değildir bunlarda olan. “Biz yapamadık çocuklarımız yapsın, biz yiyemedik onlar yesin, bizden geçti ama diğerlerine bari faydası dokunsun” diye başlayan istek ve duaların(!) sadece hayırlı işler için talep edildiğini düşünürsek yanılacağız.

Son zamanlarda içinde birçok gayri insani ve gayri İslâmi duygu ve düşüncelerin olduğu sapkın akımlar sesini daha da yükseltmeye başladı. Aile yapısını bozacak, nesli ve geleceği ifsat edecek bu duygu ve düşünceler, zararlı bir canavar gibi kollarını her yere uzatma çabasındalar. İşin daha da acı yanı bunlar bizim kesimin sessizliği veya özgürlükçü tutumlarından da nemalanmaktadır. 

Kendi nefislerini ve kalplerini bundan korumuş(!) kimi güzel niyetli insanımız; “onlara da bir özgürlük alanı tanıma” söylemleriyle ne türlü bir gidişe alet olduklarını anlayamıyor olmalılar. Bugün kendilerine yakıştıramadıkları bu hatalı durum ve duygular için özgürlük isleyebilmektedirler. Bunun da savunması gayet basit ve onlara göre de insani mantıklara dayalı. “Hayatın ve hesabın bireysel olması, herkesin kendi amel defteriyle hesap verecek olması” onların en büyük dayanağı olmuş. Doğru cümlelerin böylesine bir günaha perde ve araç edilmesine şeytan bile gülümsüyor olmalı.

Bu satırları okuyacak kardeşlerimizin kendileri olmasa da evlat ve torunları “onlara da hayat hakkı tanımanın gerekliliği, zorlama ve dışlamanın yanlışlığı” gerekçeleriyle bu günaha ve günahı savunan insanlara söz ve yaşam hakkı isteyebilmektedir. Bu sapkın akımları konuşurken bile yüzleri kızarıyor, “Allah korusun!” diye başlayan dua cümlelerini kendi nefisleri için dile getirebiliyorlar. Ancak aynı Müslümanlar, “gördüğü bir hataya karşı takınılması gereken üç aşamalı düzeltme ve tepki davranışını” unutuvermektedirler. Günahın bireysel olmasını sürekli dile getiren ancak hataların kısa zamanda yayılma ve kendisine kolayca taraftar bulma yönünü unutan bu Müslümanların yarını gerçekten zor olacağa benziyor.

İslâm’da belirlenen had cezaları; bireysel ve gizli bir ortamda işlenen suçları kapsamak yerine toplumu ifsat edecek, insanın hayatını ve neslini tahrip edecek her türlü günaha karşı da kalınca bir duvar örmüştür. Zina gibi bazı günahlara yaklaşmak yasaklanırken, içki gibi aklı ve iradeyi bozan günahların üretimi ve aracılığı menedilmiştir.

Hâl böyle olunca Müslümanın ona dokunmayan yılana hayat / söz hakkı vermesi asla doğru olamaz. Şimdi sadece bireysel bir sapma ve özel günah sayılan bu sapkın davranışların ateşinin bir gün de bizim eve düşmeyeceğine kimse garanti veremez. Zamanında söndürülmeyen her ateş, önüne geleni yakmak için beklemektedir. Daha sonra feryat figan etmenin ve pişman olmanın da bir faydası olmayacaktır.

Bir insanın farklı bir dine inanma özgürlüğü vardır. Hatta diğer insanların ibadet ettiği ilah / tanrılara hakaret / küfretmeyi Kur’an-ı Kerim bizzat kendisi yasaklamıştır. Bireysel bir günahla toplumun tüm değerlerinin ve temel dinamiklerinin yok edilmesi asla aynı olamaz. Burada kurulacak her özgürlük cümlesi yollara döşenmiş birer mayındır.

Biz günahın yok edilmesini ister, günaha bulaşmış insanlarınsa bundan temizlenmesini arzu eder ve buna gayret gösteririz. Bizi sokmayan yılanın da yılan olduğunu biliriz.