Herhangi bir metni layıkınca anlayabilmek için hem anlatılan metinle hem de onu anlatan özneyle özdeşleşmeye çalışırız. Bahsedilen özdeşleşme, metnin ortaya çıktığı koşullara yani onun bağlamına vâkıf olmakla ilgilidir. Bu şekilde vâkıf olunması istenen ana unsurları şöylece özetleyebiliriz:
• Yazmak veya söylemek yoluyla “anlatan” ve okumak yahut dinlemek suretiyle “anlayan” arasındaki beşerî, hiyerarşik, duygusal ilişkiler…
•Beden dili, ses tonlaması veya noktalama işaretleri dâhil olmak üzere anlamı etkileyebilecek her türlü işitsel-görsel uyaranlar…
•Muhatapların ilgili konudaki eğitimlerine, eğilimlerine ve şahsi tecrübelerine bağlı olarak her iki tarafta mevcut önyargı, önbilgi, niyet, amaç, görüş, kanaat ve beklentiler…
•Anlatımın/hadisenin gerçekleştiği sosyo-kültürel, politik, iktisadi, entelektüel vb. koşullar…
Görüldüğü üzere bağlam (context), dil (language) gibi metnin (text) içerisinde yer almaz. Yine de en az metnin kendisi kadar anlam inşasını etkiler. Bu yüzden folklorik yahut bilimsel; beşerî veya ilâhî metinler, özgün bağlamlarından kopuk hâlde değerlendirilirlerse layığınca idrak edilemezler. Hele de mevcut bağlam yerine alternatif bağlamlar eşliğinde ilgili metne yaklaşılırsa, hakikatin tercümanı olabilecek her türlü veri hoyratça alaşağı edilir ve yanlış-eksik-yersiz anlamlandırmalar kaçınılmaz hâle gelir.
Misal; “Okumak insanı kurtarmaz!” içerikli bir mesaj, kütüphane müdavimlerini “Fazladan neler yaparak kendimi geliştirebilirim?” sorgulamalarına yönlendirir. Oysa aynı söz, kahvehane ortamında sabahtan akşama kadar tavla oynayıp dedikodu yapan muhataplarda “Çok şükür kitaba bulaşmamışız!” duygusu uyandırır.
Üstelik bahse konu mesaj, toplumun güvenini elde etmiş tarihî bir kanaat önderine aitse ve metnin ortaya çıktığı bağlam dikkate alınmaksızın birkaç nesil boyunca yinelenirse, kitaplara el sürmemek erdemmişçesine algılanır. Üstelik de ilk emri “Oku!” olan bir dinin müntesiplerin indinde…
Hatırlayalım! Sûfî muhitlerde sıklıkla dillendirilen bir menkıbede Şems-i Tebrizî, Mevlâna Celaleddin-i Rûmî’nin tüm kitaplarını tek tek havuza atar. Mevlâna şaşkındır, bunu neden yaptığını sorar. Şems, gerekçesini izah eder. “Bırak bu sayfaları! Artık beni oku, bendekini oku!”
Bu menkıbeyi -bağlamından kopuk hâlde anlamlandırmaya çalışan kişiler; küçük yaşlardan itibaren zihinlerinde yer etmiş bulunan “okumak cahilliği giderir ama eşeklik baki kalır” misali atasözleri veya “okuya okuya kafayı yemek” kabilinden deyimlerin yönlendirmesiyle şöylesi bir kanaat geliştirirler: Kitaplarla zaman geçirmek, abes bir iştir. Hatta abesliğin de ötesinde hakikat düşmanı bir iştigaldir.
Oysa vakıanın bağlamına dikkat edenler, apaçık göreceklerdir. Bahsi geçen “Sayfaları bırak ve beni oku!” daveti, kitaplardan nasipsiz birine dillendirilmemişti. Celaleddin-i Rûmî iyi bir medrese eğitiminden geçmiş; hem dergâh adabına, hem de irfanî klasiklere vâkıf; dünyanın doğusundan da, batısından da entelektüel düzeyde haberdar bir insandı. Bu birikimini kullanarak nice müderrisler, âlimler yetiştirmişti. Üstelik Şems, elinden kitaplarını alıp kendisini okuttuğu muhatabına Mesnevî ve Divân-ı Kebîr gibi sekiz asırdır insanlığı kandilcesine aydınlatan şaheserler yazdırdı.
Evet!.. Kendisini 21. asrın Mesnevi’sini yazdırmaya ehil gören bir şahsiyet, vaktin tüm kitaplarına ve ilimlerine vâkıf Celâleddin-i Rûmî gibi mümtaz birini bulabilirse, onu kâmil sadırlara nakşolmuş hikmetleri okumaya davet edebilir.
Bilakis üç beş kitap okumuş kimselere, “Sayfaları bırak ve beni oku!” diyebilen hadsiz kimselere gelince?
Onlar Hızır postuna bürünmüş hınzırlardır. Böylesi kimselerin “Kitapları bırak, beni oku! Bana uyman yeter!..” misali çağrılarına uyarak kitaba ve okumaya sırt çeviren kişiler, ne Mesnevi misal meyveler verirler ne de güncellerini kurtarabilirler. Bu durumdakiler için hatırlatılması gereken temsili, “Kalbim Kudüs’te Kaldı” romanından hatırlayabiliriz.
Ömrü boyunca kurtlarla korkutulan koyunları kasap bıçağına teslim eden, kendisine güvenip peşinden gittiği çobandır.
Anlamı bağlamıyla, Kitab’ı hikmetiyle idrak edebilen ve bu şekilde öğrendiklerini yaşama aktarabilen kimselerden olabilmek ümidiyle…
Makas dergisi, Sayı: 6