Biz Şule Yüksel Şenler’in başörtüsü mücadelesi verdiği günlere yetişemedik. Ancak gazetelerde yazdıklarından müteşekkil olan Herşey İslam İçin, Yılan ile Tilki, Bize Ne Oldu, Hidayet gibi kitaplarını okudum. Okuduğumuzda gördük ki bu mücadelede mevzu sadece başörtüsü değil, topyekûn İslam’ın yaşanması, kadınların, kızların hakları, vazifeleri, İslam aile nizamı, İslam toplum nizamı, modernizmin İslam’a olan hücumlarını püskürtme, Türkiye’de Müslümanlara yapılan her türlü haksızlık, zulüm ve sömürü ile ilgili idi.

Bizim makale olarak okuduklarımızı Şule Yüksel Hanımefendi gazetelerde yazmış, illerde ve ilçelerde konferanslar, evlerde sohbet şeklinde konuşmuştu. Bu arada hakkında tezviratlar yapılmış, karşısına 163. madde çıkarılmış, yargılanmış, mahkûm edilmişti.

Bedel ödemiş bir yazarımızdı. Ancak o bunlardan şikâyetçi değildi, olmadı.

O sahabenin, tabiînin çektiği çileleri düşünüyor, zikrediyor, onların yanında biz ne çekiyoruz ki diyordu.

Bunları şunun için yazıyorum: Şule Yüksel Şenler’in mücadelesi sadece başörtüsü mücadelesi değildi, mücadele İslam’ın hayata topyekûn hâkimiyeti adına veriliyordu. Kadınlar ve Şule Yüksel Şenler özelinde bu mücadelenin sembolü başörtüsü oldu.

Çünkü Şule Yüksel Hanım, kendi döneminin estetiği ve imkânları çevresinde başörtüsünü bağlama şeklinden tutunuz, kadınların giyimi, kuşamı, toplum içinde yer alma tarzı olarak yeni bir akım meydana getirmişti.

Şule Yüksel’i değerli kılan onun düşmanlarıydı

İkincisi ve en önemlisi bu mücadelenin hangi ortamda ve kimlere karşı verildiğidir. Şule Yüksel’i değerli kılan da onun düşmanları idi. Şule Yüksel’in mücadele verdiği ortam 61 Anayasası ile azdırılmış, korunmuş, devlet imkânları ile tanıştırılmış, Atatürkçü kisveyi de kullanan aşırı sol fraksiyonların cirit attığı, Türkiye’yi komünizmin pençesine verme çalışmalarının olduğu bir Türkiye’dir. Özellikle üniversite gençliği arasında yaygınlaşan bu komünistleştirmeye karşı bir kalkan idi Şule Yüksel. Kadınlar, kızlar modernleşme adına tüketimin kölesi haline getiriliyor ve moda, sanat, şöhret adı altında kadınlar sömürülüyordu. Yukarıda adını andığım kitaplarda ve Huzur Sokağı’nda görülür ki bu yaşam tarzının sembolü “mini etek” idi.

Mini eteğe karşı başörtüsü. Çelişkiyi görebiliyor musunuz? Kadınlara ait iki giysi üzerinden kimlik inşası, hayat tarzı ve inanç, medeniyet tercihi.

Kızlar mini etekleriyle üniversitelere gidebiliyordu ve fakat başını örterek sınıfa giremiyordu. Mini etek bir medeniyet sembolü olarak dansın, danslar da fiziki olarak ilişkinin, nikâhsız yaşamanın adı idi. O dönemin filmlerine bakınız, bu temayı görürsünüz. Kızlar başörtülü annelerini hor görür, mini etek giyer, Anadolu kültürünü yansıtan isimlerinden rahatsız olur, diskoteklere gider. Özel olarak Yıldız Kenter’in oynadığı “Anneler ve Kızları”nı zikredebiliriz.

Topyekûn bir isyan

Nurettin Topçu’nun İsyan Ahlakı tanımlamasını yeniden içeriklendiren Şule Hanım işte bunlara topyekûn isyan başlattı ve kayda değer bir sonuç aldı. O kadar ki onun gibi giyinen ve başını Şule Yüksel gibi örtenleri karikatürize etmek için “Şulebaş” kelimesini uydurdular, kullandılar.

Şule Yüksel sadece gazete yazarı, konferansçı olarak değil bunlardan daha çok Huzur Sokağı ile yer edindi. Huzur Sokağı da onun bu mücadelesinin bir parçası idi. O kadar ki roman olmasına rağmen bu roman toplatılmış, Şule Hanım da yargılanmıştır.

Üzerinde Şule Yüksel Kars yazan Huzur Sokağı’nı ben de okudum. Şule Hanım daha sonraki baskılarda bazı değişiklikler yaptığı için bu ilk nüsha önemlidir. Romanda, bazı olayların gerçek olduğuna dair dipnotlar vardı. Ancak romanın bu baskısı elimde değil. Çünkü eşim, başörtüsünü ve İslami yaşayışı tebliğ etmek amacıyla bir komşu kadına vermiş, kocası da karısının değişmesini istemediği için kitabı sobada yakmıştı.

Bu anekdotu anlatmamın sebebi şudur: Huzur Sokağı genç kızlara, mini eteklilere, İslam’ı bilmeyen kadınlara tebliğ, irşat amacıyla verilmiş, okutulmuş bir eserdir. Eserin yazılma sebebi de zaten budur. Şule Yüksel’in tezli bir roman olarak yazdığı bu roman, görevini yerine getirmiştir diyebiliriz. Romanın bu misyonunu yaygınlaştıran da “Birleşen Yollar” adıyla sinema filmi olarak çekilmesi oldu.

Romandaki isimler rol model oldu

Huzur Sokağı’nın bizim için önemi nedir denirse size şunları söyleyebilirim:

İslami kesime sevmeyi, âşık olmayı hatırlatmış ve hatta öğretmiş bir romandır. Şule Yüksel’in Huzur Sokağı’na konu ettiği aşk; onu Fuzuli, Yunus Emre, Şeyh Galip, Sezai Karakoç gibi Türk edebiyatının en güzel aşk şiirlerini yazan şairlerin arasına onu da romanı ile katmıştır. Roman ölçeğinde aşk, tekrar Müslüman gençlerin gündemine onun sayesinde girmiştir.

İkinci husus, Huzur Sokağı’ndaki isimlerin birer rol model olarak günlük hayata taşınmasıdır. Türk toplumunda kızların Feyza, erkeklerin Bilal adını alması bu romandan sonradır. Bu ikili model isme daha sonra yazarın özel ismi Şule de dâhil olmuştur. Laf aramızda Emine Erdoğan’ın oğluna Bilal ismi vermesini bu esere ve Şule Yüksel Şenler etkisine bağlarım.  

Gazeteci üslubu ile Kadir Mısıroğlu ve Şevket Eygi’yi hatırlatan Şule Yüksel Şenler, kitaplarını Şevket Eygi’nin yayınevinden çıkardığı gibi yine onun yayın yönetmeni olduğu gazetelerde yazmıştı. Vefatı da onun vefatını izlemek şeklinde oldu.

Aralarında üstad talebe ilişkisi vardı. Talebe Şule Yüksel, üstadı Şevket Eygi’yi takip ederek vuslata erdi.

Onun davası topyekûn İslam davasıydı

Son olarak şunları söylemezsem bu yazı eksik kalır.

Dediğimiz gibi Şule Yüksel, sadece başörtüsü mücadelesi vermiş bir yazar değildir. Onun davası topyekûn İslam davası idi. Eğer bu meseleyi böyle anlamazsak “başörtüsü artık serbest, devlet memurları, talebeler artık bu sorunu yaşamıyor, Şule Yüksel’i artık gündemimizde tutmayabiliriz” gibi bir sonuca varırız ki bu, yeni Şule Yüksellerin yetişmesini kendi ellerimizle engellememiz demektir.

Evet, artık yeni Şule Yükseller yetişmelidir. Onlar yetişmiş Feyzalar olarak İslam’ı topyekûn dava haline getirmeli, başörtüsünün içini ilim, irfan, samimiyet, takva, tevazu, hizmet ile doldurmalıdır. O zaman göstermiş olacağız ki bu ülkede bir tane Şule Yüksel yoktur, sadece bir insan yetiştirmekle övünmüyoruz; bu memleketin her bir kadını kendi çapında Şule Yüksel olmaya adaydır.

Dava budur.

Şule Yüksel’e rahmet olsun. Rabbim onu annelerimiz, “ümmühat-ı müminin” ile haşretsin. Âmin.