Başçarşı’da Karşılaşmak, Sadık Yalsızuçanlar’ın Profil Yayınları’ndan çıkan ve gezi yazılarından oluşan bir kitabı. Yalsızuçanlar, öykü, roman, deneme gibi çeşitli türlerde yazan ve yazdıkları dünya dillerine de çevrilmiş olan üretken bir yazarımız. Öykücülüğü bir adım önde gelir diye düşünürüm. Bilhassa Hiç, Gezgin ve Diyamandi kitaplarıyla kişisel dünyamda iz bırakmış bir edebiyatçımız olduğunu da ilave etmek isterim.

Yalsızuçanlar,  mağripden maşrığa, dünyanın çeşitli coğrafyalarında yaptığı gezilerine dair yazmış. Bize bizden yakın olan, yazarın deyimiyle “ortada bir yüzük taşı gibi duran Bosna’da”, Başçarşı’da, Türkiye’de uzun süre görüşemeyen dostların karşılaşmasından ilhamla; Başçarşı’da Karşılaşmak adıyla yayınlamış gezi yazılarını.

Fakat bu kitabı sıradan bir gezi kitabı diye düşünmek eksik kalır. Kitabı okurken bazen bize yakın, hatta bizden olan, bazen de çok uzak ve yabancı şehirler hakkında, yazarın bir medeniyet ve tarih bilincinin izini sürmesine tanıklık ediyorsunuz: “Camiler, inci gibi birden karşınıza çıkan mescitler, çeşmeler, kabirler, kahvehaneler, kelimeler, sesler, ezgiler, yemekler, yüzler… Ortak bir sima bu. Bir medeniyet siması… Bu simayı Gazi Hüsrev Bey Camii’nde görebilirsiniz. Bronz cezvelerde kaynayan kahvenin telvesinde ve tadında bulabilirsiniz. Başçarşı sebilinde ondan kana kana içebilirsiniz.” (Sayfa-9)

Kah Sarı Saltuk, kah Yesevi Sultan, kah Hz. Niyazi Mısri gibi erenlerin huzurundan izlenimler

Yeri geliyor mevcut olgular üzerinden düşünce üretiyor ve durum tespiti yapıyor. Fransız ihtilalinin estirdiği zehirli milliyetçilik rüzgârlarıyla ayrılan Balkan ülkeleri arasındaki sınırların da, tıpkı Orta Doğu memleketlerininki gibi yapay olduğunu belirtiyor. Emperyalistlerin çizdiği bu sınırların, medeniyetin, dilin, gönlün, tarihdaşlığın ve muhabbetin bir anlamda ortadan kalkmasına sebep olduğunu da ekliyor.

Kah Blagay’da Sarı Saltuk, kah Türkistan’da Yesevi Sultan, kah Limni’de Hz. Niyazi Mısri gibi erenlerin huzurundan izlenimler aktarırken Yalsızuçanlar, bildiğimiz mütevazı ve  müeddeb derviş edasına bürünüyor. Blagay’ı okuması ilgi çekicidir: “Sarı Saltık’ın Bosna’daki tekkesi suyun gözesindedir. Su hakikatin imgesidir.  Kur’an’da ‘biz hayatı sudan yarattık’ buyrulmuştur. Bu hem fiziksel doğayı ima eder. Hem de hayatın hakikatten neşet etmesini ifade eder.” (sayfa- 34)

Paris Cafe Flore’de Sartre’nin, Tiflis’de Rustaveli’nin, Moskova’da Puşkin’in izini sürerken dünyaya açık bir entelektüelle karşı karşıya kalıyorsunuz. Pek çok şehirde sokak kitapçıları gördüğünü söyleyen Yalsızuçanlar’a göre Paris ve Moskova’dakiler bir başkadır: “Hele Paris’tekiler… Nehir boyunca onlara takılarak meydana indim. Katedrale gittim.  Notre Dam’ın kamburunu görür gibi oldum.” (sayfa-38)

Sadık Yalsızuçanlar’la dünyayı dolaşmak

Berlin’in Türk mahallesinde “Berlin güzel ama Alman’ı biraz fazla” diyen bir gurbetçimizle olan sohbetlerini anlatırken veya “gökte yapılan şehir” Kudüs’te, Şam’da Selahaddin Eyyubi türbesini ziyaret ederken, ya da Kabe’de kalbine dönerken duygu yüklü bir müminin iç dünyasına şahitlik ediyorsunuz.

Sadık Yalsızuçanlar’la dünyayı dolaşmak ve Başçarşı’da Karşılaşmak, bazen düşündüren, bazen hüzünlendiren, bazen öğreten ama her hâlükârda keyif veren bir yolculuk yapmaya vesile oluyor.

"Osmanlı Sarayına Kar ve Buz Temini" "Osmanlı Sarayına Kar ve Buz Temini"

Yasemin Dutoğlu