İslam dininin şahikalarından biri olan İmam Gazâlî Hazretleri, “İhya-ı Ulumid-din” kitabıyla kendinden asırlar sonrasını aydınlatmaya devam ediyor. Geleneksel, bir diğer tabirle saf Müslümanlığın enstrümanlarından biri haline gelen İhya'sının yanı sıra geniş coğrafyalara yayılan bir diğer eseri ise, “el-Münkız Mine'd-Dalâl”.

İmam Gazâlî Hazretleri, “el-Münkız Mine'd-Dalâl”de, tabir-i caizse kendi zihinsel ve ruhî serencamını anlatır. Pek benzeri olmayan bir otobiyografi olan “el-Münkiz Mine'd-Dalâl”de İmam Gazâli Efendimiz, içinde bulunduğu dönemin fikir akımlarının da değerlendirmesini yapar. Hakikati ararken duyulara ve akla dayanan bilgilerin gerçekliği hakkında derin bir şüpheye düştüğünü, kitabın hemen giriş kısmında ifade eden İmam Gazâli, hastalık ve safsata olarak nitelendirdiği bu dönemden Allah'ın kalbine attığı bir nur sayesinde kurtulduğunu söyler.

Hakikate sûfîlerin yolundan ulaştı

İmam Gazâlî Hazretleri, nakli ilimleri edindikten sonra ruhunda duyduğu ihtiyacın kendisini nasıl tasavvuf yoluna attığını izah eden bölüm, kitabın en ilgi çekici kısmı. Zira tasavvufî ilgisi uyandıktan sonra bir durulma sürecine girmiş ve hayatı farklı bir şekilde yorumlamaya başlamış. Kelamcılar, bâtınîler ve filozofların yanlışlarını ve tehlikelerini tesbit ettikten sonra, aradığı hakikate sûfîlerin yoluyla ulaştığını beyan eder.

Peki, İmam Gazâlî'yi tasavvufa ve sûfîlere çeken ne idi? Sûfîlerin, ilimlerinin nihayetinin nefis engellerini aşmak, kötü ahlak ve çirkin vasıflardan kurtulmaya ve kalbi Allah'tan gayrisinden temizlemeye götürdüğünü, Hakk'ın zikriyle gönüllerini süsledikleri bir mertebeye çıktığını belirtir.

Ehl-i tasavvufun, “kâl” (söz) ehli değil, “hâl” ehli olduklarını; halin ise, ancak İslam'ın gerektirdiklerini ihlâsla yerine getirdikten sonra kazanılan bir makam olduğunu, bütün bunları anladıktan sonra kendisinin de bu yola girmekten başka çaresi kalmadığını söyler İmam Gazâlî.

Klasik tasavvuf eserlerini okur

Önce sûfîlerin büyüklerinin telif ettiği eserleri okur Gazâlî. Nişabur'da iken Abdülkerim el-Kuşeyrî Hazretleri’nin halifesi Ali el-Fârmedî ile tanışır ve tasavvufa olan temayülü iyice artar. Haris el-Muhasibî'nin “er-Riâye li-Hukûkillah” isimli eserini, Ebu Tâlib el-Mekkî'nin “Kûtü'l-kulûb”unu ve Cüneyd-i Bağdâdî, Ebû Bekir eş-Şiblî, Bâyezid-i Bistâmi Hazretleri’nden intikal eden mirası tetkik eder. Bu çabalarının neticesinde, ehl-i tasavvufun görüş ve düşüncelerine vâkıf olur.

Bundan sonra da nazarî tâlimden zevk ve hâl ile tadılabilecek bir öğrenim süreci başlar. On bir yıllık bir inziva hayatından sonra, sûfîlerin hayatlarının örnek alınası en güzel yaşama şekli olduğuna kanaat getirirken; yollarının en güzel yol, ahlaklarının en kâmil ahlak, zâhir ve bâtınlarının nübüvvet kandilinin nurlarıyla tezyin ve münevver olduğunu, peygamberliğin hakikat ve hususiyetlerinin bu kandilin ışığı ile kendilerine görünür kılındığını vurgular. Sûfîlerin vasıflarını ve kendisinin tasavvufa yönelişini anlattığı bölümde, kendisinin de ehl-i tasavvufun halleriyle hâllendiğini, onların yaşadıkları rûhî tecrübeleri kendisinin de yaşadığını belirtir.

Marifetullah ve ihsan kılavuzu

İmam Gazâli Hazretleri, “el-Münkız Mine'd-Dalâl”ı dünyayı terk etmeden üç sene evvel kaleme almış. Vaktiyle eserin kurmaca bir metin olduğunu söyleyenler olmuş. Hâlbuki eser, marifetullaha ulaşmanın ve ihsan duygusuyla kulluk etme şuuruna ermenin nasıl mümkün olabileceği konusunda önümüze bir yol çizmekte.

Asırlardır Müslümanların ilminden istifade ettiği yüce bir şahsiyet olan İmam Gazâlî Hazretleri’nin, hayat serencamına birinci ağızdan şahit olabileceğimiz muazzam bir eser el-Münkız Mine'd-Dalâl. Meraklısına samimiyetle tavsiye olunur.

Ahmed Sadreddin yazdı