Tarih son dönemde oldukça popüler… Hemen her kanalın bir tarih programı var. Tarihin masalsı tarafını, gölgede kalan yanlarını gündeme getirmek izleyicileri yeterince ekrana çekiyor. Tabii burada aktarılanların ne kadarı doğru, o ayrı bir tartışma konusu…
Yayınevleri de bu eksende renkli camda görünen tarihçilerin kitaplarını piyasaya çıkarıyor, satışlar da gayet iyi görünüyor. Fakat renkli camda görünmeyen ama tarihe iz bırakmış tarihçilerin de bu dönemde saklanmaması adına Profil Kitap, Halil İnalcık’ın dergilerdeki yazılarından bazılarını, konuşmalarını, çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış röportajlarını iki kitapta bir araya getirmiş. Bu kitaplardan ilki “Halil İnalcık’ın Merceğinden Osmanlı” adını taşıyor.
“Osman adına hutbe şüphelidir, sikkesi de yoktur”
Rahmetli Halil İnalcık, bu derleme kitabının önemli bir kısmını Osmanlı Devleti’nin kuruluş zamanı ve meselesine ayırmış. Malumdur ki, Osmanlı Devleti’nin kuruluş tarihi resmi kaynaklarda 1299 olarak geçer. Üstad buna itiraz ediyor, bunun zamanında insanların çok da eleştirmeden kabul ettiği bir görüş olduğu iddiasını taşıyor. İnalcık’a göre beylik olan Osmanlı, Orhan Bey döneminde İlhanlıların vergi defterlerinde ucat’a veren uç beylerden biri olarak kabul ediliyor. Yalnız üstad, bunlara değinirken Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu cumhuriyetin ilanı gibi belli bir tarihe sabitlemeye çalışmanın anlamsız olduğunu da sözlerine ekliyor.
Yazar şu ifadelere yer veriyor: “İslam geleneğinde, bir İslam hanedanı kurucusunun bağımsız devlet başkanı, sultan sayılması için iki şart aranır: Camide Müslümanlar önünde hutbede adının sultan olarak anılması ve kendi adına gümüş sikke basılmış olmasıdır.” (S.51) Buradan yola çıkarak Osman’ın sultan unvanını kullanmadığını, metinlerde han ifadesinin geçtiğini belirtiyor. Ayrıca Osman Gazi adına basıldığı iddia edilen sikkenin de sahte olduğunu söylüyor. “Osman adına hutbe şüphelidir, sikkesi de yoktur” gibi net ifadeler kullanıyor kitabında üstad.
İnalcık, burada bir Bizans tarihçisine dikkat çekiyor: Georgios Pachymeres. Bu tarihçi, yazmış olduğu eserlerinde 1307 yılına kadar olan Bizans tarihini anlatıyor ve bu süreçte Osmanlı Devleti’nin kuruluş dönemine de değiniyor. “Pachymeres, Osman’ın 27 Temmuz 1302’de İzmit Körfezi’nde, Bapheus Kalesi yakınında, sahilde imparatorun gönderdiği orduyu yendiğini, Bizans kuvvetlerinin gemilere binerek Bizans’a ve bir kısmının İzmit Kalesi’ne kaçtığını anlatır.” (S.53) Peki, bu kaynağı önemli kılan nedir? 1302’deki savaşla Osman’ın adı ilk kez bir Bizans kaynağında geçmekle birlikte anonim Tevarih-i Ali Osman’da anlatılanlarla örtüşmektedir. İnalcık’a göre bu savaştan önce (Bapheus-Yalakova Savaşı) ne Doğu ne de herhangi bir Batı kaynağında Osman’ın adı geçmemektedir. Buradan yola çıkarak Halil İnalcık, Osmanlı Devleti’nin kuruluş tarihini 1302 Koyunhisar Savaşı olarak gösteriyor.
Türkiye, AB ile bütünleşemez
Üstadın diğer kitabının adı “Halil İnalcık’ın Merceğinden Tarih Bilinci”. Üstadın bu kitabında röportajlar daha ağırlıklı bir yer kaplıyor. Röportajların konusu da belirli başlıklar altından toplanmamış. Ama tarih, tarihçilik, Avrupa- Türkiye ilişkileri, Doğu sorunu, medeniyet gibi başlıkların öne çıktığını söylemek mümkündür. Kitapta öne çıkan ve tartışmak istediğim nokta üstadın Avrupa’ya bakış açısı. Halil İnalcık, 7 Eylül 1916’da dünyaya gelmiş. Osmanlı Devleti’nin enkazı üzerine kurulan bir Cumhuriyetin ilk yıllarında eğitim hayatına atılmış. Okul hayatının ilk yıllarında o dönem cumhuriyet aydınlarının desteğini görmüş. O dönemde yapılan inkılaplar ve Halil İnalcık’ın bu inkılapları desteklediği de düşünülürse onun için modernleşme anlamında Batı yanlısı olduğunu söylemek mümkündür. Zira üstad hem çeşitli yazılarında hem de kitabında bunu dile getirmektedir. Günümüz meselelerinde ise şu ifadeleri kullanıyor: “Avrupa Birliği’nde Türk imajı hâlâ eski Haçlı imajı halinde devam etmektedir. Ayrıca, Avrupa iki asırdır Yunanistan’a romantik bir şekilde bağlılığı ve Yunanistan’ın da Avrupa Birliği gücünü Türkiye’ye karşı kullanmaktadır.” (S.150) Bu ifadelerini, bir dönemin popüler siyaset bilimcisi Samuel Huntington’a atıfta bulunarak destekliyor. Zira, Huntington AB’nin tarihsel olarak Avrupa ve Hristiyanlık kültürü üzerine inşa edildiğini belirtmişti. Ona göre, Türkiye, AB ile bütünleşemez.
“Batı, geleneksel Türk düşmanlığından kendini kurtaramıyor”
Yıllarca yurt dışında çeşitli üniversitelerde ders veren Halil İnalcık, Batı’da Osmanlı ve Türk düşmanlığının pek değişmediğini ifade ediyor. “Batı, geleneksel Türk düşmanlığı ve hurafelerle çarpıtılmış bir tarih görüşünden kendini kurtaramıyor.” (S.159)
Bu durumun uzantısında üstad şöyle diyor: “Bugün Avrupa’ya dostça el uzatıyoruz. Bu tarihi beraberliği devam ettirmek istiyoruz. Ama karşılığında ne görüyoruz? Devletimizin ve milletimizin bağımsızlığına, bütünlüğüne, kültürüne açıkça aykırı düşen faaliyetler, dayatmalar bağnazca, tabiri mazur görün, küstahça önümüze getiriliyor.” (S.160)
XX. yüzyılın ilk yarısında Batı’nın bu topraklara bakışı ile günümüzdeki bakışı arasında pek bir fark olmadığı aşikârdır. Fakat üstad bize bu konuda bir alternatif sunmuyor. 1920’lerin Batılı dünyası ile günümüzdeki arasında Türklere bakışta değişen temel bir fark olmadığına göre AB- Türkiye uyumsuzluğu üzerinden bize o engin birikimiyle bir bakış açısı getirmemiş üstad. Bunu tartışılmaya değer buluyorum.
Profil Kitap’tan çıkan “Halil İnalcık’ın Merceğinden Tarih Bilinci” ve “Halil İnalcık’ın Merceğinden Osmanlı” kitapları, üstadın görüşlerini anlamak, bazı tartışmalara yol gösterecek bilgilerini öğrenmek adına oldukça faydalı.
Sedat Palut