“Söz mânâdan, mânâ da sözden,
can ile ten gibi birbirinden ayrı değildir.”
Farsça divanındaki mukaddimesinde Fuzûlî, günümüzün genç şairine satır aralarından esaslı yumruklar savuruyor. Bu yumruklar modern çağın albastı araçlarıyla zihni iğdiş edilmiş, donmuş muhayyileleri sarsıyor, yerinden ediyor, yerine şiirin kökeni olan şuuru yerleştiriyor. 16. yüzyıldan bu çağa onun güçlü sesine kulak vermek, bu toprakların ve Türkçenin ekmeğini yiyen her şairin vazgeçilmez görevidir.
Mukaddimeden inciler
Aşağıda onun bu muhteşem mukaddimesinden çıkarabildiğimiz incileri bulacaksınız. Biz o deryadan bu incileri çıkardık. İsteyen onu boynuna taksın, isteyen yerlere atsın. Kadr ü kıymetinden hiçbir şey eksilmeyeceği gün gibi aşikârdır. Şu kesin ki günümüz şairleri hiç olmadığı kadar bu derslere muhtaçtır. Çünkü hiç olmadığı kadar bencillik çamurunda yüzmektedirler. Ağız dalaşına sözün cevherinden daha ziyade meyillidirler. Şiirin kendileri için ayırıcı bir vasıf verdiği kanaatindedirler. Bohem bir hayat tarzının şiirlerini beslediğini varsaymaktadırlar. Toplum içinde ayrıksı ve ilginç tavırları, susmaları, el içine karışmamaları ve surat asmalarının kendilerinde ezelden içkin bulunan şiir yetileriyle bağışlanabilir olduğu vehmiyle ortalıkta gezmektedirler. Bu şairler içinde saymadıklarımızı bu şairler içinde zaten saymıyoruz. İsim vermeye gerek yok, onlar kendilerini biliyorlar. Hâsılı kelam aşağıdaki 25 madde Fuzulî’nin Farsça Divanı mukaddimesinden oluştu. Doğrusunu Allah bilir.
‘Söz’, ilahîdir, edeble yaklaş!
1. Kelam ve kalem erbabı yaptığı işi asla küçümsememeli, sözle dünya değiştirmek ibaresini es geçmemeli. Fuzûlî’nin dediği gibi “söz”ü küçümsememeli. Onu küçümsememek sadece bu yönüne atfen olmamalı. Aynı zamanda onun yüce makamdan bize indirilmiş ve öğretilmiş olduğu unutulmamalı. Sözü bize veren aynı zamanda almasını da bilir. Sözü arştan indirip gönle ilham eden Allah, adını aşk ile yazan bir kalemi göklere de çıkaracaktır.
2. En iyi söz, Allah’ın kelâmının nağmesidir.
3. Genç şair bil ki, Hz. Peygamber’in mûcizevî parmağının harika kalemi ayı ikiye bölerek ondan muhteşem iki mısra yapmıştır. Şiir, alelade şeyler için değildir. Şiir, hikmetler arayışının basamaklarına aheste adımlar atmaktır.
Kaynaklardan uzaksan...
4. Şiir hakikaten güzeldir. Lakin insanı ilim kazanmaktan alıkoyuyorsa o zaman iş değildir. Kısaca sen, eğer daha Kur’an’ı baştan sona bitirmemişsen, kütüb-i sitte nedir bilmiyorsan, mazmun, berceste, istifham, rabıta, siyer, sonra kelamdan birkaç bab okumamışsan daha, eski şiirlerden ezberleyip unutmamışsan onları, mürekkebe değdirmemişsen dilini, göklere bakıp içinde hiçbir aksak vezin olmayan şu kâinat manzumesini tefekkür eylememişsen şiiri bırak. Önce rahleye otur, elif’e yaslan, mim’e râm ol.
5. Şiirin kem âlât değil kemâlât olduğunu bilmen gerek. Onu kemâlât olarak değerlendirenlerin eşiğinden ayrılma. Şiir söyleyebilmenin de başlı başına bir ilim olduğunu unutma. Olgunluk derecelerinde onun itibarlı bir yeri vardır. Eğer karşına şiiri küçümseyen, onun edebiyat yapmak ve parçalamak olduğunu söyleyenler çıkarsa bil ki onlar şiir söylemesini beceremeyenlerdir. Zevksizlere kulak asma.
6. Şiir konusunda yükselmek hususunda ihtiraslı ol. Bu ihtirasın aynı zamanda kemal derecesini istemek olduğunu unutma. Çünkü şiir ruhen ermişliğe, ruhen yücelmeye ve kemale doğru giden yolun enîsidir.
Sözlük çalış, efendi!
7. Eğer enîs kelimesini anlamayıp bir kâmusa bakmak ihtiyacını duymuşsan bu yazıyı okumayı bırak, Ferit Devellioğlu’nun lügatini edin. Derhal Osmanlıca öğren. Bilmediğin kelimelerin anlamlarını yazıp evin muhtelif yerlerine as.
8. Hikmet sahipleri önce fikir, sonra amel demiştir. Önce şiirin ne olduğunu düşün. İyi mi kötü mü? Etrafında şiirle meşgul olup mutsuz olan, göğe bezgin bakan, mısraları karanlıktan devşiren şairler görürsün. Çok var böyleleri. Onlara aldanma. Bil ki şiir değildir onları bu hale getiren. Bilakis şiirsizlik insanı bunaltır. Depresyona sokar. Şairin şizofrengi olanından sakın. Şairin dertli olanına yanaş. İçli olanına, “bir dem belâ-yı aşktan etme cüdâ beni” diyenine... “Bir derdim var bin dermana değişmem” diyenine, sevgiliye “zulmünü rahat cevrini hürmet bilmişem” diyenine sarıl.
9. “Yazmak benim cehennemim” diyenden uzak dur. Çünkü şiir, ilahi feyizler membaıdır. O membadan içen kanmaz. Önce şiirin ne olduğunu öğren. Ama baka baka boynunun ağrıdığı batıdan değil. Kendi suyunun sesinden öğren şiirini: “Hazret-i Peygamber buyurmuşlardır: ‘Şiir bir sözdür, güzeli güzel, çirkini de çirkindir’. Yani şiir eğer güzel olursa, bir kimse onu iyice düşündüğünde derhal anlar ki güzel sözün güzel etkileri vardır. Birincisi onu söyleyen kimse, hiçbir para sarf etmeden, bir zarar görmeden gönlü türlü türlü ferah ve zevk duyar. İkincisi şiir yazanın adı âlem sahifesinde ebedî olarak kalır. Üçüncüsü o şiir başkalarına da zevk ve şevk balı içirir.”
Rahatlıkta şiir yoktur!
10. Bir şiiri ancak bir şiir iyi edebilir. Yoksa ünlü şair ya da mütefekkirlerle kuracağın dostluklar onlarla yapacağın sohbetler senin şiirine artı değer katmaz. Aksine onların yakınlığını kazanıp onlarla sohbet etmek, başkalarının hasedini çekmekten başka bir işe yaramaz.
11. Zevk, safâ, huzur ve rahat şiire zevk vermez. Genç şair, asla unutma bunu. Yani sana boğaz manzaralı bir yerde ne güzel de şiir yazılır diyenleri dinleme. Denizin olmadığı yerde deniz, rahatın olmadığı yerde refah değerlidir. Bugünün iktidarını elinde bulunduran muhafazakârlara kanma. Onların rehavetlerine itibar etme. Onlara kapılmaktan kendini koru. Vakko eşarbıyla cipine binen başörtülü güzelin senin şiirinde bir sevgili olarak yeri yoktur. Zaten ondan da gönül titreten bir mazmun olmaz.
12. Şiir kokteyllerinde kalkan kadehlerde titreyenin şiir olmadığını bilmelisin. Şiir gecelerine konuk olmayan yegâne misafir yine şiirdir.
13. Mal çokluğu hal ehlini gaflete sürükler. Yoksul mu olayım, sürüneyim mi şiir uğruna deme. İnfak et. Elindeki değer verdiğin şeylerden infak etmesini bilmeyen kelimelerinden de infak edemez. Zengin, malını vererek arınır. Şiir de kelime azaltarak, durulanır. Birini bilmeyen diğerini anlamaz. Her bulduğu kelimenin kendisinin olduğunu, onu kurtaracağını sanır. Oysa şiiri obeziteden kurtarmanın yolu infaktır.
Bir derdin yok mu?!
14. Bir derdin bir davan yoksa bırak şiiri. Ciğerin yaralı değilse bırak şiiri. Dualarında “Allah’ım ümmet-i Muhammed’i affeyle” demeyi unutuyorsan bırak şiiri. Bir mazlumun ahı seni tutmuyorsa, taşa çalınan samur hıncını taş etmiyorsa bırak şiiri. Yumruğunu sok göğsüne, otur oturduğun yerde.
15. Bil ki ey genç şair, Fuzulî aşkın hışmına uğramış zavallı biridir. Sen de o hışma uğra. Sen de zavallı ol.
16. Bil ki onun yaşadığı yer Irak-ı Arab’dır. Burası sultanların gölgesinden uzak ve ahalisinin şuursuzluğu yüzünden harâb kalmış bir yerdir. Burası öyle bir bahçedir ki salınan servileri sam yeli kasırgasının hortumları, açılmamış goncaları ise mazlum şehit mezarlarının kubbeleridir. Ne mihnet artıran sahrasında bir rahat rüzgârı esmiş, ne de belâlarla dolu çölünde şefkat bulutunun gam tozunu yatıştırma ümidi kalmıştır. Şiir işte tam bu bahçede yeşerecektir. Unutma ki senin yaşadığın yerin de ey genç şair, bundan aşağı kalır bir yanı yok. Eğer İstanbul’da isen biliyorsun ki şiirden anlayan idarecilerden uzaktasın. Biliyorsun ki ahalisinin şuursuzluğu hat safhada. Şuurluları bile debdebeli hayatlarına yeni şatafatlar düşlüyorlar. Müslümanlar başörtüsüyle işçi olarak çalışamadıkları alışveriş merkezlerinde din ve imanlarıyla oldukça rahat gezmekteler. Tarih yine mazlum, coğrafya yine kederli. Kerbelâ toprağında değilsin ama dört bir yanın Kerbelâ’ya dönmüş, yüzüne şehitlerin sıcak nefesleri vurmaktadır.
17. Demek ki dert var. Dert ise şairliğin sermayesidir. Haykırmak için, bir ney gibi inlemek için, uyanmak ve uyandırmak için sözün cevherinin; işlenmesi, cilalanması ve dahi göze ve kalbe uyanıklık verecek kıvama getirilmesi gerekli.
18. Senden önce yazılanlara dört gözle bir bak. Bir insan onların bütün yazdıklarını bilmeli ki çalışıp ortaya koyduğu eserlerde kendinden evvel söylenen manalar bulunmasın.
Yazdıklarını yırt!
19. Fuzulî der ki: “Öyle zamanlar olmuştur ki gece sabahlara kadar uyanıklık zehrini tatmış ve bağrım kanaya kanaya bir mazmunu bulup yazmışım. Sabah olunca diğer şairlerle tevarüde düştüğümü görüp yazdıklarımı çizmişimdir.” Yazdıklarını çizmeyi, kâğıtları yakmayı öğren. Öğren ki diğer mısraların o ateşin ışığında aydınlansın.
20. İnanabiliyor musun Fuzulî kendisinden önce gelenlerin ibare ve manaları yağma ettiklerinden yakınıyor... Şimdi bu şikâyeti dinle de kendi şikâyetini öyle dile getir.
21. Ey genç olmak isteyen şair, Fuzulî adını gerçekten Fuzûlî bir ad olarak şimdiye değin bellediysen 16. yüzyıldan suratına sağlam bir yumruk yediğini aklından çıkarma. Çünkü bil ki Fuzûlî bu isimle biricikliğini muhafaza etmiş, “ferdiyetinin eteği ortaklık elinden kurtulmuştur.” İkinci olarak bütün ulûm ve fünûnu nefsinde toplamış bir insan olmak için çalışan şair bunu ifade eden bir mahlas bulmuştu. Zira nasıl ki ‘ulûm’ ve ‘fünûn’ kelimeleri ‘ilm’ ve ‘fen’ kelimelerinin çoğulu ise, ‘Fuzûlî’ kelimesi de ‘fazl’ın çoğuludur.
22. Sen şöylece bilmelisin ki bu devirde adam olmak, normalleştirilen insan olmamak için çaba göstermek, kredi kartlarına, faizlere, iletişimi sıfırlayan iletişim araçlarına, banka kredilerine, doğum günü partilerine, hâsılı çağın böylesi çarklarına direnmek ve insansızlaştırma şebekelerine karşı insan fıtratını savunan bir devrimci olarak şiirin yanında yer almak günümüz insanı için çok Fuzûlî görülebilir. Buna aldanma. Bu aldanmayış senin şiirini büyütecektir. Çünkü Fuzûlî’yi fazıl yapan, ilim, irfan ve edeb elde etmek için ortaya koyduğu gayrettir.
23. Eğer sıkı işler yaptığına inanıyorsan bu yoldan şaşma. Unutma ki Allah kaliteli işler yapanları sever. Bundan sonra sana düşen dua etmektir. Fuzûlî gibi de ki şiirlerimi “gündüzleri manalar bulma endişesiyle akşam edip, geceleri de bu manaları nasıl ibareye çekerim diye sabahlara kadar düşünen ve böylece tabiat madeninden has bir inci çıkarmanın ne zahmetli bir iş olduğunu bilen insanların nazargâhı yap.” Yani dostum, dile ki şiir altınlarını söz sarrafları görsün, sözün onların hal bilir değerlendirmelerine vasıl olsun.
Ve dua et!
24. Kem eleştirilerden, şiirden anladığını îmâ ve işaret etmek için olur olmaz değinilerle senin şiirini alaya almaya kalkışanların şerrinden de Allah’a sığın. Böyleleri çoktur çünkü. İlginç göndermelerle, alamete benzer kelimelerle, boğdukları Türkçeyle bir takım kuramlar geliştirip senin şiirini kuramların altında ezmek isterler. Eğer Fuzûlî bile bundan korkuyorsa sen de kork. Ve seni koruyacak olana koş. “Yâ Rabbi, bu şiirleri okunduğu meclislerde alaya alınan birkaç zayıf beyit yazıp onu dilenciliğe âlet eden ve güya şiirden anladığını anlatmak için lafız ve manaların inceliklerine ulu orta itirazlar eden bir takım insanların ayakları altında ezdirme.”
25. Sen Anadolu’da her nerede isen ey genç arkadaşım, evliya toprağının uğur ve bereketini küçümseme sakın. Fuzûlî ele aldığı her eseri bu sayede kolaylıkla tamamladığını itiraf ediyor. Çünkü onun şiirleri Kerbelâ toprağının gülleridir. Her türlü hürmete layıktır. Senin yaşadığın topraklar da evliya toprağı, alperen yatağı, derviş otağıdır.
26. Ey genç adam bir beyit yazayım beni ses sahibi yapsın diyorsan eğer aman ha Ehl-i Beyt’e hürmetkâr ol.
Yekta Emir Fuzûlî ışığında yazdı.