Bir tez okumuştum, hem de tevafuken elime geçen bir tezdi bu. Fatımatüz Zehra Kamacı Hanımefendi’nin “Hz. Peygamber’in Mescid-i Nebevî’deki Günlük Hayatı” isimli bir doktora tezi… Keşke bu tez yayınlansa herkes bunları öğrense diye iç geçirmiştim. Yeni çıkan kitaplarla ilgili bir habere bakınca hayretten dilim tutuldu. Dileğim gerçekleşmiş, benim o beğendiğim tez kitaplaşmış. Artık bu bilgiler herkese ulaşabilir. Kitap, Hz. Peygamber’in Günlük Hayatı ismiyle İnkılâb Yayınları’ndan çıkmış ve raflarda yerini çoktan almıştı bile…
Bize de alıp okumak düşüyor sadece… Ve de bu kitaptan düşenleri paylaşmak… Bir de dua etmek. Bizlere böyle anlayabileceğimiz sadelikte ve güzellikte yazıp, bilinmeyenleri araştıran Fatımatüz Zehra Kamacı Hanımefendiden ve bunu yayınlayarak Peygamberimizin (s.a.) örnek kişiliğini gözler önüne seren İnkılâb Yayınları’ndan Allah razı olsun.
İşi erbabına bıraktıran Peygamber
Söz konusu kitaptan ilk edindiğimiz bilgi, Peygamberimizin (s.a.) Mescid-i Nebevî'deki günlük hayatının mescidin inşâsı ile başlamış olduğu. O, mescidin yapımı sırasında ashabıyla birlikte bizzat çalışmış. Hatta mescidin temeline ilk taşı Hz. Peygamber koymuş, ardından sahâbîler teker teker ellerindeki taşları temele yerleştirmişler.
Bu çalışma devam ederken bir ara Ensar’dan Üseyd b. Hudayr, onun yorulacağı endişesiyle elindeki taşı almak istemiş; Hz. Peygamber, “Ben de sizler gibi çalışarak Allah’ın rızasını kazanmayı umuyorum!” diyerek taşı vermemiş ve sahâbîye, başka bir tane almasını söylemiş. Zaman zaman da o yüce Peygamber durup çalışmakta olan sahâbîleri izlemeye koyulmuş. Böyle bir anda gözü harç karan sahâbîlere takılmış ve onların yaptıkları iş pek de içine sinmemiş. Çamur vb. malzemelerden harç karmayı iyi bilen Talk b. Ali, Hz. Peygamberin yüzündeki hoşnutsuzluğun sebebini anlayınca, elindeki işini bırakıp harç teknesinin başına gelerek karıştırmaya başlamış. Onun harç karışını izleyen Resûlullah (s.a.) bu işteki ustalığını takdir edici sözler söylemiş ve ashabından harç karmayı Talk b. Ali'ye bırakmalarını istemiş. Bu, işi erbabına bırakılmasını tavsiye eden bir örnektir bizlere.
Dua ve şiirlerle inşâ edilen Mescid-i Nebevî
Hiç inşaatların olduğu bir sokaktan geçtiniz mi? Ya da bir yapının inşaatına şahit oldunuz mu bilmem, ama ben çok gördüm. İnşaat çalışanları bir türkü tutturur tuğlaları yerine koyarken, harçları dökerken, duvarları sıvarken. Canları sıkkınsa bir ağıttır tutturulan. Neşelilerse şıkır şıkır türkülerdir dillerinden dökülen… Bazen de kendini bilmez bazılarının genç kızlara attığı laflardır duyulan… Bugüne kadar geçtiğim inşaatların önünden kulağıma hiç dua veya şiir gelmedi. Duymadım. Oysa dinimizin mübarek Peygamberi mescidin inşası sırasında yapılan dualara ve inşâd edilen şiirlerin bir kısmına eşlik etmiş. Mesela Peygamberimiz (s.a.), mescidin inşâsı sırasında ashabının söylediği “Asıl hayattır hayat-ı ahiret; Allah’ım! Ensar’a ve Muhacirîn'e rahmet et!” şeklindeki bir sözü onlarla beraber tekrar etmiş.
Kamacı’nın bu kitabında dikkat çekici bir bilgi de şu: Peygamberimiz (s.a.), kendisine ikram edilen yemekleri yalnız başına yemekten hoşlanmaz, paylaşmayı çok severmiş. Bir gün kendisine hediye edilen bir kap inciri ashabıyla paylaşmış ve “Haydi yiyin bakalım, cennetten çekirdeksiz bir meyve indirilmiş olsaydı o muhakkak incir olurdu. Çok yararlı bir meyvedir, hemoroide ve nigrise iyi gelir!” demiş. Peygamber tavsiyesi olan incir!
Yine Peygamberimiz (s.a.), kendisine hediye edilen bir şeyi başkası istediğinde çok beğenmiş olsa ya da o şeye ihtiyaç duysa bile vermemezlik etmezmiş. Bir gün ashabtan bir kadın kenarları işlemeli, belden alta giyilen yün bir elbise dokumuş ve “Sana giydirmek için ellerimle dokudum!” diyerek Peygamberimize (s.a.) hediye etmiş. Peygamberimiz (s.a.) içinden “Tam da ihtiyacım olan şey!” diyerek bu hediyeyi kabul buyurmuş. Bunu giyinerek ashabının yanına çıkmış. Bir bedevinin ona, “Ne olur onu bana ver!” demesi üzerine “Tamam!” demiş, bir süre oturduktan sonra eve girerek üstünü çıkarmış ve elbiseyi katlayarak bedeviye göndermiş. Bedevinin bu hareketine sahâbîler kızmış. Bedevi ise kendine kızan sahâbîlere, “O kıyafeti giymek için istemedim, kefen olarak kullanmak üzere istedim, bereketinden istifade ederim diye düşündüm!” diyerek kendini savunmuş.
Peygamberimiz (s.a.) de bu olaydan sonra kadından kendisi için bir tane daha dokumasını istemiş ancak elbise daha tezgâhta iken Resûlullah Refîki’l-â’lâ’ya kavuşmuş.
Şiirde de başarı sağlayamayan Temîm heyeti Müslüman olmuş
Hz. Peygamber’in Günlük Hayatı (1) kitabı öyle güzel, faydalı, ilgi çekici konulara temas etmiş ki, işte bu da onlardan biri: Peygamberimiz (s.a.), gerek gece gerekse gündüz nafilelerinde Kur’ân okurken adeta âyetlerle konuşurmuş. Huzeyfe bir gece namazı sırasında Resûlullah’a eşlik etmiş ve onun sual soran bir âyeti okurken âyetin manasına göre “evet” ya da “hayır” şeklinde cevap verdiğini, azap âyetlerini okurken Allah’a sığındığını ve Allah’ın tesbih edilmesini emreden âyetleri okurken de tesbihte bulunduğunu gözlemlemiş. Öyle ki Resûlullah, bu namazlar esnasında rahmet âyetlerine geldiğinde okumayı kesip Allah’tan rahmet istiyor, azap âyetlerine geldiğinde ise azabından yine Allah’a sığınıyormuş. Cehennemi tasvir eden âyetlerde cehennem azabından da Allah’a sığınıyormuş. Mesela: “Allah, hükmedenlerin en iyi hükmedeni değil midir?” meâlindeki Tîn Sûresi 8. âyeti okuduktan sonra “Elbette, ben de buna şahit olanlardan birisiyim!” demiş. “Şimdi, bunları yapan Allah’ın ölüleri diriltmeye gücü yetmez mi?” meâlindeki Kıyâmet Sûresi 40. âyeti okurken “Sübhânallah, elbette ki!” şeklinde karşılık vermiş.
Hz. Peygamberimiz (s.a.), 630 yılında Uyeyne b. Hısn komutasında, bir grup Temîmli’yi esir almış. Esirlerin serbest bırakılması için ileri gelenlerle birlikte Medine'ye gelen Temîm kabilesi liderlerinden Akra‘ b. Hâbis, Resûlullah’a, “Sana karşı mufahara yapmak için geldik, şairimizle hatibimizin bunu gerçekleştirmesine izin ver!” demiş. Mufaharaya davet etmiş Müslümanları… (Mufahara iki tarafın şairleri ve hatipleri arasında yapılan edebî bir yarışma. Şairler şiir okuyarak, hatipler konuşma yaparak yarışırlar.) Peygamberimiz de bu teklifi kabul ederek, “Hatibinize izin verdim, söylesin.” buyurmuş. Utârid b. Hâcib konuşmaya başlamış. Sözleri bitince Resûlullah, Sâbit b. Kays b. Şemmâs'a “Kalk ve onun sözlerine cevap ver.” şeklinde emir vermiş. Sâbit emri en güzel şekilde yerine getirerek konuşmuş ve ona üstün gelmiş. Hitabette üstünlük sağlayamayan Temîm kabilesi bu sefer de şairleri Zibrikân b. Bedr’i öne sürerek şiirle mufahara yapmasını istemişler. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.), Hassân b. Sâbit'i çağırması için bir sahâbîsini göndermiş. Hassân gelip, Zibrikân’ı dinledikten sonra Peygamberimiz (s.a.), “Hassân, kalk ve ona cevap ver!” demiş. Hassân da bu işi hakkıyla yerine getirerek şiirde üstün gelmiş. Şiirde de başarı sağlayamayan Temîm heyeti Müslüman olmuş. Şiir ve hitabetle gelen Müslümanlık…
Her işini bırakarak telaşla mescide gelir ve namaza dururmuş
Peygamberimiz (s.a.), güneş ve ay tutulması, şiddetli rüzgâr, yağmur gibi hadiselerde hemen mescide koşar, ibadet ederek bu hallerin hayrını görüp şerrinden uzak olmak için yüce Allah’a dua edermiş. Güneş ve ay tutulmalarında tutulma başlar başlamaz her işini bırakarak telaşla mescide gelir ve namaza dururmuş. Telaştan elbisesini dahi doğru dürüst giymeden mescide koştuğu olurmuş. Ashabını da “Namaz toplayıcıdır!” şeklinde duyuru yaptırarak arkasında cemaat olmaya çağırırmış.
Tutulma devam ettiği sürece namazda kalır; her bir rekâtı kıldırdıktan sonra bir kişiyi tutulmanın bitip bitmediğine bakmaya gönderir, kıyam, rükû ve secdeleri uzun tutarmış. Gökyüzünün açılmasıyla da namazını tamamlarmış. Geceleyin aniden şiddetli bir rüzgâr başladığında da soluğu yine mescidde alırmış. Rüzgâr dinene kadar da çıkmazmış. Yağmur yağmaya başladığında da dua edip yağan yağmurun şerrinden sığınıp hayrını istermiş.
Gökyüzünde bulutların birikmeye başladığını fark ettiğinde ise meşgul olduğu işi bırakarak, namaz kılıyorsa da selam vererek kıbleye doğru dua etmeye başlar ve bulutların şerrinden Cenâb-ı Hakk’a sığınırmış. Bulutlar dağıldığında hamd eder, yağmura dönüştüğünde ise hafif, latif yağması için dua edermiş.
Ayrıca bazen yağmur ilk başladığında belinden yukarısını örten üst elbisesini çıkarıp yağmurun altında ıslanmış. Sahâbîler şaşırıp neden böyle yaptığını sorduklarında da yağmurun ilk damlaları hakkında bir açıklamada bulunmuş. Ve demiş ki… Ne buyurmuş acaba? Bunu ve başka birçok güzelliği öğrenmek için Fatımatüz Zehra Kamacı’nın yazdığı kitabı sizi bekliyor.
Fatma Toksoy yazdı