Günümüzde halen keşfedilmesi gereken pek çok sûfî ve mütefekkir olmasına rağmen, hâlihazırda eserlerini bildiklerimiz zaten bizlere yeterince geniş ufuklar ve yollar açmaktalar. Müslüman âlimlerin isimlerini ve eserlerini sıralamaya kalksak epey vaktimizi alacağı da şüphesiz. Bu isimlerin en meşhurlarından ikisi Şeyh ül Ekber Muhyiddin İbn Arabî ve İmam Gazalî’dir elbette.
İki isim de gerek Müslüman coğrafyaları ve düşünceleri, gerekse gayrîmüslim coğrafyaları ve düşünceleri derinden etkilemiştir. Bu iki ismin bilinen tüm dünyayı etkilemiş olmasına dair çalışmaları bir zamanlar “kahvehane amcası” düzeyinde şifâhi bilgilerle öğrenirken bugün doktora tezi düzeyinde öğrenebiliyoruz. Birbirlerine yakın dönemlerde yaşayan İbn Arabi ve Gazali tasavvufa dair çokça eser sahibidir fakat tarzları birbirlerinden farklıdır. İbn Arabi havasa yönelik bir anlatıda bulunurken, Gazali avam-havas ayrımı gözetmez, hatta sanki tasavvufun avama sirayet etmesi için çabalar diyebiliriz. İbn Arabi yazdıklarını herkesin okumaması gerektiğini söylerken, Gazali’de böyle bir söylem yoktur. Bu yüzden İbn Arabi’nin Gazali’yi eleştirdiği de söylenir. Hatta İbn Rüşd’ün Gazali’yi, hikmeti herkesin anlayacağı şekilde anlatmasını ve bunu yaygınlaştırmasını eleştirdiği bilinmektedir.
Uluların kendi aralarındaki sözler onları bağlar. Bizse “kim kimi eleştirdi”den ziyade, “kim ne söylüyor”un peşine düşmeliyiz. Gazali’nin “Kalp Risalesi” eserini okuduğumda İbn Arabî’nin “kitaplarımı herkes okumasın” sözü tekrar teyid edildi zihnimde. Gazali okuyunca akla İbn Arabi’nin sözünün gelmesi ilginç olsa da bu ilginçliğin sebebi İmam Gazali’nin ta kendisi. Çünkü Kalp Risalesi “Gazali’yi herkes okusun” dedirtiyor.
Gazali, modern bilime tamamen zıt bir bilgi veriyor bize
Kalp Risalesi, Ahir Zaman Yayınları’ndan çıkan bir kitap. Yıllardır insanların birbirine sorduğu “peki nasıl kurtuluruz?”, “ne yapmalıyız?”, “nasıl iyi bir insan oluruz?” sorularına verilen hiç eskimeyen cevaplar bütünü. Hatta kitaba reçete diyebiliriz; Tabib el Kulub’un yolundan giden bir Müslüman âlimin hasta kalplere reçetesi.
Kitabı okurken ilk göze çarpan nokta modern psikoloji ve bilim tezlerinin Gazali’yle epey farklı söylemlere sahip olması. Psikoloji ile ilgilenenler bunu daha net göreceklerdir. Bilim ve psikoloji insanı parçalara ayırıp çözümlemeye çalışırken, Gazali’nin ve doğal olarak İslam’ın insanı parçalanmışlıktan kurtarıp bütünleştirerek çözümlemeye çalışması, modernizm ile kadim gelenek arasındaki en büyük çatışmalardan biri. Gazali kitapta kalbi, insanın her anlamda merkezine koymakta; daha sonra ruh, nefs, akıl ve ilmi açıklamakta. İdrak melekesini kalbe atfeden Gazali, modern bilime tamamen zıt bir bilgi veriyor bize. Modern bilime göre idrak, akıl, düşünme gibi latifeler beyinle gerçekleştiriliyor. Oysa Gazali bunları kalbe atfediyor.
Gazali’nin, kalbin vücud şehrindeki tesirlerini görünen ve görünmeyen asker-ordu benzetmeleriyle açıklaması, akla Hacı Bektaş ı Veli’nin Makâlat’ını getiriyor. Görünen askerlerden olan organların istemsiz hareketlerini açıklayan “bu azalar emri yaparlar fakat yaptıklarının bilincinde değildirler” cümlesi, psikolojideki his (sensation), algılama (perception) ve refleks kavramlarına değiniyor sanki. “İşte bu iç idrakin ta kendisidir. İşte insanı hayvandan ayıran ana özellik ve şeref veren, onu yücelten, Hakka yaklaştıran ilim ve iradedir.” cümleleri ise psikolojideki “iç görü –içebakış” kavramlarını çağrıştırıyor ve Darwin’in tezlerine 800 sene önceden bir darbe indiriyor.
İnsanoğlu imanın hakikatini ne zaman elde eder?
Gazali, Kuranî bir kavram olan “akleden kalp”i açıklarken ilmin muhakkak kalpte bulunacağını söylüyor. İlim kazanmanın bilinenlerin ağını kurmak suretiyle oluştuğunu söyledikten sonra da bunun bir yolunun ve yönteminin olduğunu anlatıyor. Bu bahiste aklıma Rene Descartes geldi. Çünkü Descartes da bilimlere erişmenin yöntemini formülleştirmişti. Kitabın kenarına aldığım bu ufak çağrışımdan yola çıkarak yaptığım araştırmalarda yurtdışında Gazali’nin Rene Descartes üzerindeki etkisini ispatlamaya yönelik yazılan yazılara ve tezlere rastladım. “El Munkız Mine’d Dalal”in, Descartes’ın “Discourse de la Methode”u ile karşılaştırıldığını belirtmeliyim.
Gazali’nin El Munkız Mine’d Dalal ve Bidayetü’l Hidaye (Hidayet Rehberi) kitaplarını okumuş olmama rağmen bu kitapta tarzının daha farklı olduğunu hissettim. Belki de anlattıklarından ötürü farklı bir tarz barındırıyor kitap. Örneğin Hidayet Rehberi’nde gençlere daha çok fıkhî tavsiyeler verirken ve sert bir tavır sergilerken; Kalp Risalesi’nde fıkhî tavsiyelerin nedenini, hayra nasıl yaklaşılacağını ve şerden nasıl korunulacağını yumuşak bir üslupla anlatıyor. Böylece anlatılanlar okuyucuyu daha derinden etkiliyor.
Yeri geldikçe insanın başkalarından ziyade kendi yanlışlarıyla ilgilenmesini salık veren Gazali, kitabın sonlarına doğru “İnsanoğlu imanın hakikatini ancak kendinde olan bir ayıptan dolayı halkı ayıplamayı terk ettikten sonra elde edebilir.” cümlesiyle, imanı itmam eyleme bahsine noktayı koymuş oluyor.
Kitabı yayına hazırlayan Kadir Yetkin’in 2010 yılında Hakk’a yürüdüğünü belirtip bu kıymetli eseri bize kazandırdığı için ecrinin artmasını temenni ederiz.
Ömer Yüceller yazdı