Cumhuriyetin ilk yıllarında pek çok söylem, metin, gazete, dergi, slogan… Değişti, değiştirildi. Üstelik rejim taraftarlığıyla ve rejime bağlılığıyla bilinen sanatkârların bile tavrı yeterli görülmedi. Reşat Nuri'nin "Çalıkuşu" da bu eserlerden... Peki "Çalıkuşu"nun nesi "yanlıştı"?
Her rejim, her devrim, her mücadele, her isyan kendi sloganını söyletmeyi sever. Bu tavır, çoğu zaman haklı olmamakla beraber doğal karşılanabilir. Çünkü sloganın mahiyeti, bu tavrın beklenirliğini etkilemez. Ancak kendi varlığından yıllar önce kaleme alınmış yayınları değiştirmek doğal karşılanamaz, karşılanmamalıdır.
Çalıkuşu romanı da böylesine bir müdahaleye uğramış eserlerden biri. Reşat Nuri Güntekin’in eserleri rejimi öyle destekliyordu ki Cumhuriyet'in ilk tiyatroları, sinema filmleri ve nihayetinde TV dizileri de onun eserlerinden aktarıldı. Ancak Cumhuriyet’in ilk yıllarında yapılan müdahalelerden, sansürlerden nasibini fazlasıyla alan Çalıkuşu’nun ilk baskıları bugün okuduklarımızdan hayli farklı.
N.Ahmet Özalp'ın “Kaşgar” dergisinin on ve on birinci sayılarında yayımlanan makaleleri ve Kapı Yayınları'ndan çıkan “Okları Kırılmış Kirpi” isimli kitabı da bu konuya değiniyor. Cumhuriyeti takip eden yıllarda edebiyata uygulanan sansürü merak edenler için okunacak metinler olarak söyleyebiliriz.
Alfabeyle giden yalnız harfler mi?
Çalıkuşu, Kurtuluş Savaşı yıllarında yazılmış, 1922’de Vakit gazetesinde tefrika edilmişti. İlk beş baskısını sağ salim tamamlayan Çalıkuşu alfabe değişikliğini izleyen yıllardaki baskısında sansüre uğrar. Gerçekte alfabe değişikliğiyle yok edilmeye çalışılan tüm unsurlar da harflerle birlikte romandan attırılır. "Reşat Nuri hani rejim taraftarıydı, o niye sansürlenmiş?" diye düşünenler vardır. Görülen o ki bu kadarı Reşat Nuri'nin bile aklına gelmemiş. İşte sansürden önce ve sansürden sonraki haliyle Çalıkuşu:
“Matmazel Orani ağır ağır başını salladı: “Çok tuhaf… Bu çarşafta garip hassalar var. Kadını yalnız daha güzel göstermekle kalmıyor… ona dediğiniz gibi mahzun bir ciddiyet veriyor." 1930’lardaki sansürden sonra bu olumlu cümleleri hiç okumadık.
“Adımız erkeğe çıkmış…”
Roman kahramanlarından Hacı Kalfa bir bayanın odasına girecekken tesettür hassasiyetince “Başı falan açık diye yanına giremiyorum” der. Sansürden sonra bu ifadenin yerine “ Adımız erkeğe çıkmış diye giremiyorum” cümlesi gelir.
Romanın sansürden önceki bir başka kısmında bir Hıristiyan kız için söylenen “Yahu küçük hanım, şu kızı razı edip Müslüman edelim… Sevaplı iştir…” cümlesi vardır. Bu iyi dileği bugün okuyamıyoruz.
Aynı bölümden çıkartılan bir diğer cümle de “ Allah sana da ona da Hak dininde can vermek nasip etsin” cümlesidir.
“Yaz kızım yaz… Hem dinini seversen, benden de selam yaz” cümlesinin sansürden sonraki hali “Yaz kızım yaz ve beni seversen benden de selam yaz” dır.
Feride’nin Zeyniler Köyü’ne geldiğinde Zeyni Baba türbesiyle ilgili aldığı ilk nasihat “Gelir gelmez dua edersen daha makbule geçer” şeklinde iken müdahale sonrası bu nasihatten “dua” çıkarılmış “Gelir gelmez Zeyni Baba’yı ziyaret edersen daha makbule geçer” olmuştur.
Sansürden nasibini alan bir başka cümle de “Jandarmadan bir zabit ile bir nefer şehit düşmüş” cümlesidir. Bu cümleden de “şehit” atılmış ve “ Jandarmadan biri ölmüş” biçiminde verilmiştir.
60 sayfa buhar olmuş, uçmuş...
Bunlar ve bunlara benzer hem biçimle hem de muhtevayla ilgili daha pek çok müdahale söz konusu. Şimdi bildiğimiz Feride’ye, Kamran’a, diğer karakterlere, olaylara ve sansürden öncekilere karşılaştırmalı olarak baktığımızda Çalıkuşu’nu okuduk demek güç. Zira çıkartılan toplam metinle Çalıkuşu tam 60 sayfa kaybetmiş oluyor.
Buradan herkes kendince bir sonuç çıkarmakta özgür elbette ama ben benimkini söyleyeyim: Cumhuriyetin sanatkar ve "aydınları" bile taraftarlığını yaptıkları şeyin bıçağı kemiğe ne kadar dayayacağını kestirememiştir. İşte "en iyisi" bile sansürlenmek suretiyle varlığını sürdürebilmiştir.
Zeyneb İlhan