Her mezar taşının altında bir dünya tarihi yatar” deyimi ışığında Eyüp Sultan’ın ebedi misafirlerini ziyaret etmeye devam ediyoruz. Eyüp Sultan hazretlerine yakın olmak arzusuyla 280.000 metrekareye yayılmış bu mezarlıklar şehrine kimler karargâh kurmamış ki? Padişah, hanım sultan, sadrazam, vezir, şeyhülislam, kadı, atabey, şair, yazar, derviş… Bugünkü ziyaretgâhımız Türk tıbbının bir numaralı diplomasını birincilikle kazanan ilk Türk doktoru Salih Efendi'nin kabri. Tıp öğretim dilinin Türkçeleştirilmesindeki katkıları ve devlet idareciliğindeki becerileriyle tanınan Hekimbaşı Salih Efendi, aynı zamanda iyi bir gül yetiştiricisidir.

Hekimbaşı lakabıyla şöhret bulan Salih Efendi, 1816 yılında İstanbul’un Tophane (Cihangir) semtinde dünyaya geldi. Ticaretle iştigal eden Karadeniz eşrafından İsmail Efendi’nin oğludur. Sultan II. Mahmut döneminde Osmanlı ülkesi her alanda yenilenmeye giderek önemli ilerlemeler kaydediyordu. Yapılan yeniliklerden biri de, 14 Mart 1827'de, İstanbul’da, modern anlamda ilk tıp okulu olan “Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane” (Askeri Tıp Mektebi)'nin kurulmasıydı. Fransızca eğitim verecek olan mektep 1839’da Sultan II. Mahmut tarafından açıldı. Açılış yılında eğitime başlayan öğrenciler arasında Hacı İsmail Efendi’nin oğlu Mehmet Salih de vardı. Salih Efendi, dört yıllık Fransızca tıp eğitimini bütün sınıfları derecelerle geçerek başarıyla tamamladı. İlk mezununu 20 Eylül 1843’te veren mektebin tıp tarihimizde tescil edilmiş 19 diplomadan bir numaralı diplomayı birincilikle almak yine ona nasip olmuştu.

Altıncı Daire reisliği de yaptı

Sultan II. Mahmut, Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane’nin açılışından birkaç ay sonra vefat edince yerine oğlu Abdülmecit Osmanlı padişahı oldu. Diploma törenine yeni padişah olan Sultan Abdülmecid Han şeref vermişti. Tören bugün Galatasaray Lisesi olarak bilinen Galatasaray Tıbbiyesinde yapılmıştı. Ülke içerisinden ve dışından önemli davetlilerin, bilim insanlarının hazır bulunduğu imtihan-diploma töreninden sonra Salih Efendi’ye birinciliğinin karşılığı olarak Muallimlik unvanı verildi. Bundan böyle öğrencisi olduğu Dr. C.A. Bernard’ın yerine Tıbbiye'de gençlere Nebatat-Botanik derslerini ücret mukabili vermek ona tevdi edilmişti.

Bir yıl sonra doçent, ertesi yıl da profesör olan genç ve zeki Dr. Salih Efendi’nin yıldızı parlamıştı bir kere. 1848 yılında padişah başhekimliğine atanması da ikbalinin parlaklığında önemli bir yere sahip oldu. Neredeyse hayatının son zamanlarına kadar saraya hep yakın bulundu. İlerleyen zamanlarda birbiri ile alakalı alakasız pek çok devlet görevine atandı. Bunlardan biri de Altıncı Daire reisliğidir ki 1857'de kurulan bu Daire'nin 3. reisidir. 

Altıncı Daire, bugünkü adıyla Beyoğlu Belediyesi'dir. Başkanlık yaptığı Beyoğlu Belediyesi internet sitesinde Hekimbaşı Salih Efendi'nin üstlendiği görevlerle ilgili şu bilgiler yer alır: “1849 - Hekimbaşı ve Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane Müdürü, 1850 - Ticaret Bakanı Yardımcısı, 1851 - Encümen-i Daniş Üyesi, 1855 - Sertibba-i Şehriyari, 1859 - Eğitim Bakanlığı Müsteşarı, 1859 - Ticaret Bakanlığı Müsteşarı, 1860 - 6. Daire-i Belediye Reisi, 1861 - Divan-ı Zaptiye Reisi, 1865 - Uluslararası Sağlık Konferansı Başkanı, 1874 - 1876 - Eğitim Bakanlığı Müsteşarı, 1877 - Meclis-i Kebir-i Maarif Başkanlığı, 1879 - 1880 - Eğitim Bakanlığı Müsteşarı, 1878 - Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye Bitki Bilimleri Öğretmenliği…”

Tıp derslerini Türkçe okutabilecek hocaların yetişmesini sağladı

Sırrı Akıncı, Hayat Tarih Mecmuası 1972 Kasım sayısında A. Süheyl Ünver’e atıfta bulunarak Salih Efendi'nin hayatına dair önemli bilgiler veriyor. Salih Efendi'nin bürokraside oradan oraya yuvarlanmak yerine bilim yolunda ilerlemesinin ülke adına çok daha yararlı-isabetli olacağına vurgu yaptıktan sonra şöyle diyor: “Hekimbaşı Salih Efendi'nin hayatında üç faaliyet tıp tarihimiz için fazlasıyla ehemmiyet taşır. Bunlardan birincisi Galatasaray Tıbbiyesi’ne gayet güzel bir nebatat bahçesi hazırlamasıdır. İkincisi Fransızca olan o vakitki tıp eserlerinin Türkçeye çevrilmesindeki unutulmaz gayretleridir. Üçüncüsü de 1866’da İstanbul’da toplanan ve açış konuşmasını Sadrazam Ali Paşa’nın yaptığı meşhur beynelmilel Karantina Konferansı'na riyaset etmesidir. Bu konferansta imparatorluk menfaatine bazı kararlar almaktaki hizmetleri de unutulamaz.”

19. yüzyıl boyunca üzerinde durulmaya değer bilim ve devlet adamlarımızdan biri olarak kabul edilen Salih Efendi’nin bilimsel düşünme zekâsı, yanlış seçimlerin-yönlendirmelerin yansımaları günümüzde de konuşulup tartışılmalı. Bunları konuşursak geçmişten ders alıp gençlerimizi yanlış alanlara yönlendirip heba etmeyiz. Gerçekten de daha talebe yıllarında kendini çevresine kanıtlayan ve ilim yolunda mesafe alan bu cevher, ilerleyen zamanlarda alakası olmayan görevler yerine yine bilim alanında yoğunlaşıp yol kat etseydi karşımızda çok farklı bir Salih Efendi olacaktı. Kim bilir? Bunların muhasebesini yaparsak Sırrı Akıncı’nın deyimi ile “Adam yiyen şark zihniyetinden” kurtulabiliriz belki!

Salih Efendi'nin mezar taşına kazınan kısa biyografisi de bu tespitleri tasdikler mahiyette. Zira onca makam işgal etmesine rağmen mezar taşında sadece tabipliği ve maarif müsteşarlığı dile getirilmiştir. Abdülmecid Han’ın vefatından sonra saraydan ayrılıp vefat edeceği güne kadar vaktini tamamıyla Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye’de (Sivil Tıbbiye) botanik eğitimine ayırdığı da zaten biliniyor. Tıp eğitiminin Fransızca yerine Türkçe okutulması, ders kitaplarının Fransızcadan Türkçeye çevrilmesindeki büyük katkıları, 1865’te tıp eserlerini çevirmek maksadıyla Türk hekimlerinin kurduğu ilk cemiyet olan Cemiyet-i Tıbbiye-i Osmaniye’nin kuruluşuna önayak olması, başkanlığını üstlenmesi ve uluslararası karantina kurallarının belirlenmesindeki rolü sebebiyle Salih Efendi her şeye rağmen takdiri hak ediyor. Salih Efendi bunların yanında askeri tıbbiyede Fransızca okutulan derslerde her yabancı hocanın yanına bir muallim muavini atayarak tıp derslerini Türkçe okutabilecek hocaların yetişmesini de sağladı.

Botanik bilim dalının kurulmasında büyük emeği var

Abdullah Uçman’ın verdiği bilgilere göre Hekimbaşı Sâlih Efendi bilimsel konularda yazılar kaleme alıyordu. Bu yazılar günlük politikalara değinmeyen, siyaset içermeyen “Mecmûa-i Fünûn” gibi dergilerde yayımlanıyordu. Mecmûa-i Fünûn’un yazarları arasında Ahmed Vefik Paşa, Saffet Paşa, Rifat Bey, Küçük Said Paşa, Hayrullah Efendi, Bekir Sıdkı Efendi, Ahmed Rifat Efendi gibi isimler bulunuyordu. Feza Günargun ve Asuman Baytop’un bildirdiğine göre Salih Efendi’nin 1865’te yayımlanan “İlm-i Hayvânât ve Nebâtât” isimli bir de çevirisi bulunuyor. 1872 yılında yapılan 2. baskısında eserin ismi “Usul-i Menekıb-ı Tabiiyat” olarak geçiyor. Adı geçen eseri, bilimsel makaleleri, çalışmaları ve yanında yetiştirdiği öğrencilerle birlikte Salih Efendi'nin botanik bilim dalının kurulmasında büyük emeğinin bulunduğu muhakkak.

Kaynaklar Salih Efendi'nin nebatat (botanik) bilginlerinden olması sebebiyle yalısının bahçesiyle, kendisine ait tepelerin sırtlarındaki bağ ve arazide her çeşit çiçekleri, bitkileri ve nadide meyveleri yetiştirdiğini kaydeder. Karanfil ve güle çok meraklı olduğu, aşıladığı bir gülün "Hekimbaşı Gülü" diye ün kazandığı, mevsiminde yalısını özellikle karanfillerle bir gelin odası gibi süslediği yine rivayetler arasında.

Pek çok ülkeden çeşitli derecelerde ödül ve nişan sahibi olan Hekimbaşı Salih Efendi, oldukça uzun bir ömür sürerek dört padişahın değişikliğine şahit oldu. Türk tıbbının bir numaralı diplomasını birincilikle kazanan ilk Türk doktoru 18 Mart 1905’te 89 yaşında iken günümüzde de meşhur olan Anadolu Hisarı’ndaki yalısında vefat etti. Kabri Eyüp Sultan’da Beybaba Sokağı üzerinde, Nişancı Ferudun Paşa Türbesi yanındadır. Biraz ilerisinde de Pertev Paşa Türbesi bulunmaktadır. Mumtaş tabir edilen sütun mezar taşında şu ifadeler yer almaktadır:

Hüve’l hayyullezi la yemut

Sultan Abdülmecid Han Hazretlerinin

Sertabibi ve sabık Maarifi Umumiyye

Müsteşarı kudemai ricali azam

Devleti âliyeden Salih Efendi’nin

Ruhiçün fatihaSene 1316 18 Mart

Nidayi Sevim yazdı