Kur'an'da en çok Musa ile İbrahim aleyhisselama atıf yapılmaktadır. İbrahim ‘ebu’l enbiya’ yani peygamberlerin atası olarak bilinmektedir. Şit aleyhisselamdan sonra peygamberlerin ve insanlığın ikinci atasıdır. Irak’ta Ur şehrinden çıkarak Filistin, Mısır ve son olarak Hicaz’a yani Mekke’ye vasıl olması da ‘misar-ı/güzergah-ı İbrahim’ olarak adlandırılmaktadır. Bir nevi bu güzergah “Eretz Israel” yani “Büyük İsrai”l sınırları olarak kabul edilmektedir. Bazen de manevi nüfuz alanı olarak görülmektedir. Bazen bu bölge Nil ile Fırat arası olarak da adlandırılmaktadır. İsrail’in bekası için siyasi projeler iflas etmiş durumdadır. Bunlardan sonuncusu da sınırları belli olmayan Yüzyılın Pazarlığı projesidir. Şimdi bu proje öldü mü ölmedi ise can mı çekişiyor? Siyasi diplomasiye paralel olarak şimdi dini ayakta da paralel bir diplomasi yürütülmektedir. Buna manevi diplomasi veya dini diploması de denmektedir. Uzun vadeli olarak İsrail’in bölgede kalıcı olabilmesi için kültürlerin senkronik hale getirilmesi gerekir. Ya da başka bir ifadeyle İsrail’in kalıcılığını temin için ortak kültürel ve hatta bir inanç zeminine ihtiyaç vardır. Bu da müştereklerin harmanlanması ihtilaflı alanların daraltılması, olanların da ayıklanması, atılmasını gerektirmektedir. Böylece üç dinden Masonluğa da uygun olarak dördüncü bir din türetilecektir. Yöntemi de eklektik anlayış veya İslâmi tabirle teflik tarzıdır.
İslâm, Hazreti İbrahim’in mirası üzerine yapılanmıştır. Daha doğrusu Muhammedi vahiy, temel konularda Hazreti İbrahim üzerine atıflarda bulunmaktadır. Bunlardan birisi; bütün vahiylerin ortak adı İslâm olmakla birlikte yine de Kur’an’ın Hazreti İbrahim’in inananlara “Müslüman” adını verdiğini tescil etmesidir. Kısaca İslâm daha kadim olmakla birlikte inananlara “Müslüman” ismi verilmesi, Hazreti İbrahim’in bir tasarrufu ve çığırıdır. Bu ortak inanç kümesi içinde buluşanlara da “İbrahim milleti” denmektedir. Yine Kur’an, Hazreti İbrahim’in hanif olmakla birlikte ne Yahudi ne de Hristiyan geleneğine ait bir şahsiyet olduğunu kabul eder. Böylece Hazreti İbrahim, Hazreti Musa ve Hazreti İsa’nın vahiy havzasından uzak olmasa bile onlara nispet edilen oluşturulmuş (otantik değil üretilmiş yani ca’li) geleneğin dışındadır. Kısaca onların İslâm ile buluşan çizgisinin ortak bölenlerinden birisidir ama İslâm’ın dışına taşan geleneklerine ortak değildir. Bugün ise İslâm penceresi dışında Hazreti İbrahim ile ilgili yeni bir pencere açılmak ve “İbrahimi dinler birliği” temin edilmeye çalışılmaktadır. Bunun da ötesine gidilerek İsrail’in yaşamasının hatrına İbrahimi gelenek adına üç din birleştirilerek veya müşterekleri toplanarak dördüncü bir din türetilmek istenmektedir. Bu dini yapı üzerine de Ortadoğu birliği temin edilmek istenmektedir.
Ortadoğu birliği nedir?
“Birleşik İbrahim Devletleri” projesi 2013 yılında start almış ve 2027 yılında Arap devletlerinin inkiraz bulması, çökmesi ve tarihe karışmasıyla birlikte ete kemiğe bürünecek yani potansiyel halinden fiiliyata geçecektir. Harvard ve Florida Üniversiteleri’nde 1990’lı yıllardan beri üzerinde çalışılan proje, 2030 yılında gün yüzüne çıkacaktır. Kısaca 40 yılda evrimini tamamlayacaktır. Bu yeni bir proje olarak takdim edilse de öyle değildir. Şimon Peres’e dayanan eski bir projedir. İsrail eski dışişleri, başbakan ve cumhurbaşkanlarından Şimon Peres’in yürüttüğü ve beraberinde götürdüğü hasret; İsrail’in de katılacağı Ortadoğu Birliği’dir. 1990’lı yıllarda bununla ilgili bir kitap kaleme almış ve gelecekle ilgili tasarımlarını bu kitapta toplamış ve kayda geçirmişti. Öncelikli olarak bu kitapta Arap Birliği Teşkilatı’nın kendini lağvederek İsrail’i de içine alacak bir şekilde genişlemesini ve Ortadoğu Birliği adını almasını istiyordu. Kısaca Şimon Peres meseleye din değil millet ve ulus devlet zaviyesinden bakıyor, ekseninde değerlendiriyordu. Oraya yoğunlaşıyor ve odaklanıyordu. Doğrudan din meselesine girmiyordu. Araplarla Yahudiler arasında mevcut güçlerin birleştirilmesini istiyordu. Arapların elinde iş gücü, petrol ve gelirleri bulunuyordu. İsrail ise bölgenin teknolojik veri üssü olabilir ve Batı teknolojisinin bölgeye transferini sağlayabilirdi. Batılıların bölgedeki teknolojik üssü veya acentası haline gelebilirdi. Böylece ekonomik barışla tankın yerini traktör alabilir ve potansiyel düşmanlıklar da sağlanan refah ortamıyla giderilebilir, ortadan kaldırılabilirdi. İbrahimi dinler ve İbrahimi Birleşik Devletler projesinde ise ekonomik barış yerine dini barış öne çıkarılıyor. Bu nedenle de kültürel ve dini zeminin yumuşatılması ve birlikte yaşama uyumlu hale getirilmesi özendiriliyor, teklif ediliyor.
Şimon Peres’in Yeni Ortadoğu kitabında detaylandırılan “Yeni Ortadoğu Projesi” George Walker Bush döneminde küresel bir Amerikan projesi haline getirilmiş ve buna BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) adı verilmiştir. Bush, bu projeyi 11 Eylül zemini üzerine kurmak istemiş ve Afganistan ve Irak işgalleriyle birlikte bunu somutlaştırmaya çalışmış ama zincirleme reaksiyonlarla karşılaşması sonucu başarılı olamamıştır. Haşin güç, bu yolda amacına ulaşamamıştır.
Şimon Peres’in bıraktığı yerden bu projeye İsrail Başbakanı Naftali Bennett sahip çıkmış ve misyonu devralmıştır. Bennett şöyle demektedir: “Ortadoğu’da barış tarihinde İbrahim ittifakları mühim bir fasıl açmaktadır.” Beyaz Saray’ın ex damadı Jared Kushner bir Amerikan televizyonuna yaptığı değerlendirmede bölgede gelecekte siyasi sınırların önemini kaybedeceğini ileri sürmüştür. Bu aynı zamanda BOP projesinin amaçlarından birisidir. Kısaca “Birleşik İbrahim Devletleri projesi” Şimon Peres’in Yeni Ortadoğu kitabı ya da BOP projesinin güncellenmiş (update) halidir. Demode olan projeler güncellenmiş kalplar içinde yeniden sunuluyor. Güneşin altında değişen bir şey yok!
General Hayret Şükri ve Prof. Hibe Cemaleddin
Arap Baharı2ndan sonra Banu Avar gibi yazar ve çizerler komplo zemininde bu çığırın patlak vermesini yabancı parmaklara hamletmiş ve atfetmişlerdi. Daha ziyade para sihirbazı George Soros’un Rusya sınırlarında tetiklediği varsayılan kadife devrimlere benzetmişlerdi. Halbuki daha sonra İsrail ile ABD de dahil olmak üzere küresel güçlerin Arap Baharı karşısında yerleşik düzenlerden yana oldukları görülmüştür. Banu Avar gibiler görmemiş olabilirler.
Mısırlı derin devlete yakın isimler ya da Mısırlı ulusalcılar şimdi bu konu üzerinde çok duruyorlar. Bazen doğruları manipüle ediyorlar. Kabından çıkararak sunuyorlar. Bu isimlerden birisi Mısırlı istihbaratçıların önde gelen isimlerinden emekli General Hayret Şükri’dir. Birleşik İbrahim Devletleri projesinin 1907 yılında Londra’da düzenlenen Henry Campbell-Bannerman konferansında alınan ve benimsenen kararlardan daha az tehlike içermediğini ileri sürmektedir (1). Bölgeyi yeniden tanzim etmeyi ve düzenlemeyi hedeflemektedir.
Bu hususta öne çıkan bir başka ulusalcı isim de Dr. Hibe Cemaleddin’dir. İki isim de akademik sürecin 1990’lı yıllarda başladığını siyasi sürecin veya ilginin ise 2013 yılına rastladığına temas ediyorlar. Yeni süreçte din kardeşliği yerine Masonluğun öne çıkardığı insan kardeşliği esas alınmaktadır. Yahudilik dinler arasında azınlık olduğundan dolayı daima eklektik anlayışlara eğilimlidir. Bunun dışında ortak paydayı genişletmek için kozmopolitanizme yatkındır. Bununla kendisini değil başkalarını biçimlendirmek ister. Yabancının kendisine olan bakışını değiştirir. Düşmanının kimyasını değiştirir. Başkaları tarafından kabulünü kolaylaştırır. ‘Birleşik İbrahim Devletleri’ projesi de bu tarzdan bir dini kozmopolitanizm hareketidir ve bu anlayışı barındırmakta ve ihtiva etmektedir. Böylece sentetik ve palyatif din olan “Masonluk”, hakiki dinlerin yerini alabilecektir. Mahfilleri de mabetlerin yerine geçebilecektir. Eski kutsalları ortadan kaldıracak ve yerine yeni kutsallar ikame edecek ve üretecektir. İhtilafa medar olan hususları ortadan kaldıracak, müşterekleri ortak bir zeminde ve paydada buluşturacak ve toplayacaktır. Dr. Hibe Cemaleddin şöyle demektedir: “Birleşik İbrahim Devletleri projesi ya da İbrahimi dinler ailesini veya topluluğunu bir araya getirme meselesi, “dinleri birbirine kaynaştırma ve küresel barışa ulaşma” adı altında dinlerle oynamaktan başka bir şey değildir. Anlaşılacağı gibi dinlerin kaynaştırılması ya da Birleşik İbrahim Devletleri projesi kırk ayrı anlam taşısa da hepsinin toplandığı, dönüş dolaşıp geldiği nokta İsrail ile ilişkileri normalleştirme ve bu ülkeyi Ortadoğu’da kalıcı hale getirmektir. İlelebet var etmektir. Bunun sonucunda İsrail, bölgede her yere ve şeye erişebilecektir. Önüne bütün imkanlar serilecek ve açılacaktır. İbrahimi dinler ailesinin en önemli parçası olarak Yahudiler, bölgenin bütün kaynaklarına ulaşabilecektir.
Dr. Hibe Cemaleddin’e göre bu projenin başarılı olması için iki temel engel var. Bunlardan ilki, ulus devletlerdir. İkincisi de bizzat dinlerin kendisidir. Bunun için ulus devletlerin çözülmesi ve dinlerin ortak bir kalıpta toplanması gerekmektedir. Bu manzume Atlas Okyanusundan Körfez’e kadar uzanan bölgeyi içine alacaktır. Birleşik İbrahim Devletleri içinde aynı zamanda İran ile Türkiye’nin de yer alması tasavvur edilmektedir. Bu ülkeler tergib (özendirme/teşvik) ve terhib (korkutma) yolu ile hizaya getirilecek ve projenin parçası olmaya zorlanacaklardır. Teknolojik donanımı nedeniyle bu kuşağın merkezinde İsrail ile Türkiye yer alacaktır. Proje, İsrail ile Türkiye ekseninde ilerleyecek ardından misyonu tamamlandığında Türkiye de Arap ulus devletleri gibi tarihe karışacaktır. Büyük İsrail’in (Eretz Israel) kurulmasıyla birlikte misyonu biten Türkiye tarihe ışınlanacaktır(3).
Tersyüz edilen İslâm Birleşik Devletleri projesi
İslâm coğrafyasının kolektif hilafet babından bir araya getirilmesi projesi olan “İslâm Birleşik Devletleri” çatısı, anlayışı tersyüz edilerek İsrail merkezli ve eksenli “Birleşik İbrahim Devletleri” projesi haline getiriliyor, tasarlanıyor. İslâm birliği çatısı ile ilgilenme konusunda iki isim öne çıkmaktadır. Bunlardan birisi Hasan el Benna’dır, diğeri de Bediüzzaman lakabıyla anılan Said Nursi’dir. Hasan el Benna, İslâm Milletler Cemiyeti/Birliği teklifinde bulunmuştur. BM veya Milletler Cemiyeti benzeri bir yapılanma ve İslâm dünyası modeli tasarlamıştır. Dahili bir İslâm Milletler Cemiyeti fikrini ortaya atmıştır (4).
Bediüzzaman da yine aynı şekilde “Cemahiriye-i Müttefikayı İslâmiye” tezini savunmaktadır. Hasan el Benna da Risalelerinde Risale-i Nur gibi İslâm Birleşmiş Milletleri’nden bahsetmektedir. Bediüzzaman, Cemahiriyye-i Müttefika-ı İslâmiyye derken Hasan el Benna “Usbetü'l Ümem el İslâmiye” tabirini kullanır.
Bediüzzaman ile Hasan el Benna hilafete de vurgu yapmakla birlikte asıl üzerinde durdukları husus, hilafetin yatay manası ve ittihad-ı İslâm boyutunun tahakkuk ettirilmesidir. Temsilcilik yönüne, yani dikey manasında ise ikincil derecede önem veriyorlar. Salahiyet ve yetkilerini şura ve İslâm prensipleri ile tahdit ediyorlar. Ebu'l Hasan en Nedvi'nin deyimiyle “kolektif hilafet”i savunuyorlar. Kolektif hilafet, bugünün ruhuna daha uygun düşüyor. Ferdi ferid yöneticilere gönümüzde pek yer kalmamıştır. Sivil toplum kuruluşları da yeni İslâmcıların gözde alanlarından birisi olarak tebarüz etmektedir. Abdulmünim Ebu'l Futuh, Bediüzzaman'ın Cemahiriyye-i Müttefika-ı İslâmiye kavramını çağrıştırırcasına “el Vilayat el Müttehidetü'l İslâmiyye” yani “İslâm Birleşik Devletleri” tezini benimsemekte ve savunmaktadır. Bu da hâlâ İslâm birliği fikrinin vazgeçilemeyen, savılamayan büyük bir ihtiyaç olduğunu ortaya sermektedir. Hilafet manasının günümüzde daha ziyade ittihat manası kazandığı bir gerçektir. Hilafet teokratik bir sistem olmayıp, sivildir. Ebu'l Futuh, İslâm devletinin dinî değil, sivil olduğu üzerinde durmaktadır. Buna mukabil, İslâm devletinin hem sivil hem de dinî olduğunu söyleyebiliriz. Mercii itibarıyla dinî, tatbikatı itibarıyla ise beşeridir. İslâmi nizamın çifte yapılı bir sistem olduğu anlaşılıyor. Yönetimler meşruiyetlerini, hem şura prensibi gereği halktan hem de İslâm hukukuna başvuru ve vurgu itibarıyla İslâm’dan almaktadırlar.
Bugün ise İsrail eksenli bir biçimde, İslâmi Birleşmiş Milletler ya da İslâm Milletler Topluluğu yerine Birleşik İbrahim Devletleri tezi işleniyor. Bu hususta Harvard ile Florida Üniversiteleri’nin öncü çalışmalar yürüttükleri biliniyor. Kısaca İslâmi modeli çalıyor ve kendilerine mal ediyor ve uyarlıyorlar. Ezcümle, İbrahimi dinler projesi bidat bir akım olduğu gibi onun üzerine bina edilen “Birleşik İbrahim Devletleri” projesi de çalıntıdır. Panislâmizm yerine kozmopolitan bir dini birlik öneriliyor.
Bu nedenle de seleflerinin akıbetine uğramaktan kurtulamayacaktır. Yeni Ortadoğu ile BOP projeleri tarihin ışığında elenmiştir. Onların yeni bir formül içinde canlandırılması projesi de selefleri gibi tutmayacak, akim kalacaktır. Bundan ötesi laf zayiatı olur.
Dipnot:
1-https://arabic.rt.com/middle_east/1274494
2-https://www.elbalad.news/4551014