Rahman ve Rahim Allah'ın adı ile,
"Biz onu yani Kur'an-ı Kerim'i Kadir Gecesi'nde indirdik." Burada şuna işaret edilmektedir: Ölüm ister iradi, ister ıztırari, ister tevazui olsun, yokluk olduğundan dolayı zulmettir. Zira ölüm, zulmetin başlangıçlarındandır. Bunun hepsi Kadir Gecesi'dir. Bu geceye Kadir Gecesi denmesinin sebebi, kadir sahibinin, bu kadrine ancak Allah'ta mücahede yoluyla ulaşabilmesidir. Kulun kalbine ilim ve marifet, ancak ve ancak zikirle, tevhidle, mürşidin teveccühü ile varlığından tamamiyle geçip, fenâ fillah oluncaya kadar mücahede etmesiyle iner. Zira tane, toprak altında fani olmadan içindekini bitirmez. Mezkur mücahedeye ve fenaya Leyletü'l-Kadr denmiştir. Bu gecenin Ramazan Ayı'nda bulunmasının kuvvetle muhtemel olması da bu söylediğimiz fikre delildir.
Mücahede bir ağaçtır, maarif onun meyvesidir
"Kadir Gecesi'nin ne olduğunu sana ne bildirdi?" ayetinde de şuna işaret edilmektedir: Allah'ta mücahedenin kadrini Allah Teala'dan başkası bilmez. Çünkü mücahid, sülûkunun başlangıcında, mücahede sonunda kendisine ne gibi maarif ve müşahede açılacağını bilemez. Bu mücahede, bu kadrin, şerefin zuhuruna sebeb olduğundan dolayı ona kadir nisbet edildi, kadir denildi. Yoksa kadir, mücahede ile hasıl olan maarifindir. Mücahede bir ağaçtır, maarif onun meyvesidir.
Sonra sülûki mücahedenin kadrini üç vechile beyan ederek buyurdu: "Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır." Burada da şuna işaret vardır: Maarif-i ilahiyye'nin husulü ile sonuçlanan Allah'ta mücahede, sahibinin, değirmen eşeği gibi eseri etrafında dolaştığı bin ay ibadetten daha hayırlıdır.
Sonra Yüce Rabbimiz buyurdu: "Melekler ve ruh, o gecede her emri yüklenerek inerler." Bu da şuna işarettir: Sülûki mücahedede kendilerine müşkil olan her hususta meleki ilhamlar, Rabbani varidat iner, bununla mücahede edenlerin müşkilleri çözülür, onlar kalb şehirlerinin fethine, görmedikleri birtakım askerlerle giderler ki bu askerler gizli padişahlardır. Bunun içindir ki, "Hüküm Allah'ın yeryüzünde askerleridir. Onlarla mürîdlerin ruhlarını takviye eder." denilmiştir. Nerede ordularla bir şehri fethe giden, nerede tek başına giden.
Mücahede gecesinde kadir, şan, şeref sahibini şaşırtmaz, azdırmaz
"Şafak atıncaya kadar selamet." ayeti de işaret ediyor ki: Bir mürşid-i kâmilin mürakabesi altında sülûki mücahede, ta hakikat güneşi doğuncaya kadar her türlü yol afetlerinden selâmette olmaktır. Çünkü sultan, askerleri, harb aletleri çok olduğundan dolayı yoldaki hırsızlardan, eşkiyalardan, düşmanlardan emindir. Ama kendi kendine bir şehri fethetmek veya hücum eden askerlerden savunmak için mücahede yoluna çıkan, o hususta tek başına kalır. Allah daha iyi bilir.
Bil ki; bir kimse kendi kadrini bilmez, asli kabiliyyet ve fıtratını bozar, ömür malını havaya sarfederse mücahede kadrini nasıl bilebilir? Hele maarif-i ilahiyyeden ibaret olan mücahede meyvesini tadmamış ise. Mücahede gecesinde kadir, şan, şeref sahibini şaşırtmaz, azdırmaz. O zat, kadrine kibir eklemez. Yani onunla başkasına kibirlenmez. Ama bunu, sülûki mücahedenin hayrinde bulan kimse bununla başkasına kibreder ve o takdirde bu kadrin, ne kendisine ne de başkasına faidesi olmaz.
Önce kemaline güvendiği ve o kemale ehil olduğunu iddia ettiği için yüksek kadre, şerefe ulaşamaz. Çok cahil vardır ki, Allah indinde âlimlerin, kibirleri ve ehliyyet iddiaları yüzünden ulaşamayacakları mertebelere ulaşmışlardır.
Sonra, bu kemal üzerine yılan dolanmış bir ağaç gibidir. Bundan dolayı insanlar ondan kaçarlar. Bayezid-i Bistâmi Hazretleri şöyle demiş, "Kadri bulan, kadir sahibinin kadrini bilmekle, babalar, analar ve şeyhler gibi kadirli kimselere hürmet etmekle onu bulmuştur." Allah indinde mahlukattan birinin küçük görmek kadar büyük bir günah yoktur. Kendi meş'um nefsinin azizliği için, Allah'ın kadrini yücelttiği kimselerin zelil olmasını istiyor. Miskin bilmiyor ki: "İzzet tamamen Allah'ındır"*, onu, kullarından istediğine verir.
*Yunus Suresi 65. ayet
Ahmed Sadreddin