Kur’an-ı Kerim Ramazan’da nazil olmaya başlamıştır.
Müslümanlar için büyük bir kıymet ve kutsiyet ifade eden Ramazan ayı tekrar gönüllerimizi teşrif etmiştir. Bizi bu mübarek aya kavuşturan yüce Rabbimize ne kadar şükretsek yine de azdır. Zira bir önceki Ramazan ayında aramızda olup da bu Ramazan’da aramızda olmayan o kadar çok insan var ki... Biz de pekâlâ onlardan biri olabilirdik.
Ömür bir nehir misali dur durak bilmeden akıp gidiyor. Geçen Ramazan’la bugün arasında dile kolay tam bir yıl gibi uzun bir zaman geçmiş. Biz bu zaman içerisinde Hakk’a ve hakikate uygun işler yapabilmişsek ne mutlu bizlere. Aksi durumda belli ki ziyandayız.
On bir ayın sultanı Ramazan, hayata hayat katan manevî bir huzur ve sükûn ayıdır. Müslümanlarca sabır, ibadet, rahmet, mağfiret ve bereket ayı olarak da bilinir. Bu yüzdendir ki her yıl büyük bir heyecanla, mutlulukla ve coşkuyla karşılanır, gönüllere buyur edilir.
Kur’an ayıdır Ramazan. Zira yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim bu ay içerisinde nazil olmaya başlamıştır. Onun içindir ki bu ayda Kur’an’la daha yoğun bir biçimde hemhâl oluruz. Öte yandan Ramazan bir ömre bedel (83 yıl) bir geceye (Kadir Gecesi’ne) ev sahipliği yapan gufrân ayıdır. O ki rahmet, mağfiret ve cehennemden kurtuluşa vesile olan ihsan ayıdır.
Arapçada “savm” ve “sıyam” kelimeleriyle karşılanan oruç, Farsça karşılığı olan “rûze” kelimesinin Türkçeleşmiş biçimidir. Savm ve sıyam kelimeleri “bir şeyden uzak durmak, bir şeye karşı kendini tutmak, eylemsizlik, sükûnet, yemekten, içmekten, söylemekten, yürümekten ve cinsî münasebetten bireyin kendini alıkoyması” gibi anlamlara gelmektedir. Ramazan kamerî (hicrî) takvime göre şabandan sonra ve şevvalden önce gelmektedir. Bu kutlu geliş her yıl bir önceki yıla göre on gün evvel gerçekleşmektedir.
Oruç, nefislerin terbiyesi ve tezkiyesi için elzem bir ibadettir.
Nefisleri tezkiye ederek adeta cilalayan oruç ibadetinin farziyeti Kur’an ayetleriyle sabittir. O, İslâm’ın beş şartından ve en önemli şiarlarından biridir. Zira Rabbimiz oruçla ilgili olarak şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz”, “Sayılı günlerde olmak üzere (oruç size farz kılındı). Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa (tutamadığı günler kadar) diğer günlerde kaza eder. (İhtiyarlık veya şifa umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup da) oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere bir fakir doyumu kadar fidye gerekir. Bununla beraber kim gönüllü olarak hayır yaparsa, bu kendisi için daha iyidir. Eğer bilirseniz (güçlüğüne rağmen) oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır” (Bakara Suresi, 183-184)
“Günün çok sıcak olması, güneşin kum ve taşları çok ısıtması, kızgın yerde yalınayak yürümekle ayakların yanması” manasına gelen “ramad” mastarından doğan “Ramazan” kelimesi Kur’an’da sadece bir yerde geçer. O da Bakara Suresi’nin aşağıdaki 185. ayetidir: “Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden Ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah’ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir.”
Oruç, nefislerin terbiyesi için elzem bir ibadettir. On bir ay boyunca dizginleyemediğimiz hayvanî yönlerimizi bu ayla birlikte kontrol altına alırız. Bu yönüyle bir şahsiyet ve irade eğitimidir de. O ki dünyevî ihtiraslarımıza engel olur. Hayatımızı karartan israf ve şatafatın önlenmesi hususunda bir daha düşünme fırsatı verir bize. O, bir sabır mevsimidir. Sabredenler bu kutlu ayın nihayetinde bayram edecekler biiznillah.
Manevî bir murakabe (denetim) ayı olan Ramazan, hayatı değiştirir ve dönüştürür. Ramazan’la birlikte cemiyet hoş bir havaya bürünür. Bu ibadet ayı evde, camide ve çarşıda varlığını hissettirir. Hayatımızı düzene sokan bu güzel ayda sofralarımız da düzene girer. Diğer zamanlarda bir araya gelemeyen aile fertleri iftar ve sahurlarda aynı sofra etrafında toplanır. Rabbim bu sevap mevsimini hakkıyla ve lâyıkıyla idrak etmeyi bizlere nasip eylesin.
Doğruluk saygıyı, sevgiyi, diğerkâmlığı, şefkat ve merhameti beraberinde getirir.
Eski dildeki “sıdk” kelimesinin günümüz Türkçesindeki karşılığı olan “doğruluk” güzel ahlâkın eşiğidir, insanî bir meziyettir. Müminlerde bulunması gereken hasletlerin başında gelir doğruluk. Bu duyguyla mücehhez ruhlar her açıdan pak olur. Böyle bir manevi olgunluğa erişmiş ruhlarda yalan, yanlış, ihanet ve ifsat duyguları barınamaz.
Doğruluk, erdemlerin sertacıdır. Hasta ruhların manevi ilâcıdır. İmanın kemalatının aynasıdır. Vicdanlar ancak onunla arınarak berraklaşır. Onun içindir ki nebilerin en büyük vasıflarından biri olarak belirtilmiştir. Yüce Rabbimiz, Bakara Suresi’nin 177. Ayetinde: “Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz erdemlilik değildir. Asıl erdemli kişi Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere iman eden; sevdiği maldan yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, yardım isteyenlere ve özgürlüğünü kaybetmiş olanlara harcayan; namazı kılıp zekâtı verendir. Böyleleri anlaşma yaptıklarında sözlerini tutarlar; darlıkta, hastalıkta ve savaş zamanında sabrederler. İşte doğru olanlar bunlardır ve işte takva sahipleri bunlardır.” buyurarak doğruluğun önemine vurgu yapmaktadır.
Doğruluk insanlığın (insaniyetin) zirvesidir. Doğruluk bizleri ihanetten, hasetten, kinden, nefretten, düşmanlıktan ve yalandan uzaklaştırır. Böylece “emin” sıfatına sahip oluruz. Peygamber Efendimiz de bununla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır: “Şüphesiz, doğruluk (insanı) iyiliğe, iyilik de cennete götürür. Kişi devamlı doğru söyler ve doğruluktan ayrılmazsa Allah katında ‘doğru/sıddık’ olarak tescillenir. Yalandan sakının! Çünkü yalan (insanı) kötülüğe, kötülük de cehenneme götürür. Kişi devamlı yalan söyler, yalan peşinde koşarsa Allah katında ‘yalancı/kezzab’ olarak tescillenir.” (Buhari, Edeb, 69)
İnsanı insan kılan ve hayatı yaşanılabilecek bir kıvama getiren, hissiyatın en asili olan doğruluktur. Doğru insan, ucu nereye varırsa varsın hakikati konuşur, gerçeğe uygun bilgi verir, dürüst ve güvenilir olur, şartlar ne olursa olsun, vaadine sadakat gösterir. Doğruluk da beraberinde adaleti ve onun yansıması olan hakkaniyeti getirir. Bütün bunlar bir araya gelince hayat arzulanan huzura ve istikamete kavuşur. Neticede dünya cennete dönüşür.
Ramazan her yönüyle doğruluk ayıdır.
Doğruluk saygıyı, sevgiyi, diğerkâmlığı, şefkat ve merhameti, dolayısıyla da yardımlaşmayı beraberinde getirir. Bunlar da hayatı güllük gülistanlık haline dönüştürür.
Ramazan her yönüyle doğruluk ayıdır. Gerçi Müslümanlık iddiasında bulunan kişi sadece Ramazan’da değil ömrünün her yılında, her ayında, her haftasında, her gününde, her saatinde, her dakikasında ve her saniyesinde doğruluk üzere yaşamalıdır. Fakat Ramazan’da bu husus biraz daha ön plana çıkar. Bu konudaki hassasiyetlerimiz daha bir artar.
Bir irfan mektebi olan Ramazan, manevi cihetteki basiret nazarlarımızı keskinleştirir. Bu ayda hayata iman ve Kur’an ölçeğinde bakmaya daha bir gayret ederiz. Onun içindir ki doğruluk bu ayın ana nüvesini oluşturur. Zira doğruluk ıskalanırsa tutulan oruçların da bir ehemmiyeti kalmaz. Doğruluk da tabiatıyla cenneti beraberinde getirir. Peygamber Efendimiz Ramazan’a dair ümmetine şu müjdeyi vermiştir: “Kim inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhari, İman, 28)
Mümin, özüyle ve sözüyle her zamanda ve her mekânda doğru olan ve karşısındakine güven veren insandır. Zira imanla doğruluk arasında güçlü bağlar vardır. Doğrular (sıddıklar) Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın kendilerine nimet verdiğini bildirdiği dört grup insandan birisidir.
Müslümanlık bir iddiadır, onu tavır ve davranışlarımızla ispatlamak temel vazifemizdir. Vaktiyle Allah Resulü, kendisine, “Ey Allah’ın elçisi! İslâm hakkında bana öyle bir söz söyle ki onu senden sonra kimseye sormayayım.” diyen sahabiye (Süfyan b. Abdullah’a), “Allah’a inandım de ve dosdoğru ol!” (Müslim, İman, 62) buyurmuştur. Zor da olsa, bunun gereğini hakkıyla yerine getirmek zaten iyi bir mümin olmak demektir.
Ramazan’ın aziz milletimize, ümmet-i Muhammed’e ve dünya coğrafyasına hayırlar getirmesini Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum. Rabbim oruçlarımızı kabul ve makbul eylesin.
Geçen seneki Ramazan’ı idrak edip de bu Ramazan’a erişemeyen nice insan var.
Zamanın bereketlendiği, huzur ve sükûnun hayatımızı çepeçevre sardığı mübarek ve muazzez bir ayın başındayız. Bu ayı mübarek kılan esas şey, hayat rehberimiz olan Kur’an-ı Kerim’in bu ayda “Hatemü’l-Enbiya” olan Hz. Muhammed’e (s.a.) (Kadir Gecesi’nde) indirilmesidir. 83 yıla (bir başka deyişle bir ömre) bedel olan Kadir Gecesi’nin bu ay içinde olması ona ayrı bir değer ve önem kazandırmıştır. Bu önemli zaman dilimi, Ramazan’ı on bir aya sultan kılmıştır. Bu yüzdendir ki Ramazan, ayların tartışmasız en hayırlısıdır.
Ramazan; günahlardan arınma, yani manevî temizlik ayıdır. Bu aya erişen kimseler nasuh tövbesiyle, sanki hiç yaşamamış gibi, hayatlarına yeni bir başlangıç yapmalıdır. Yaşadığı günü ömrünün son günüymüş, yediği iftar ve sahur yemeğini son yemeğiymiş, kıldığı namazı son namazıymış gibi düşünüp o şuurla hareket etmelidir. Zira bu Ramazan’dan sonra gelecek yılların Ramazanlarına erişeceğimize dair hiçbirimizin elinde bir senet yoktur.
Başınızı ellerinizin arasına koyup bir düşünün... Geçen seneki Ramazan’ı idrak edip de bu zamana erişemeyen nice insanlar vardır. Onlar bu seneki Ramazan’a erişemeyeceklerini akıllarından geçiriyorlar mıydı? Elbette hayır! Çünkü hiç kimse ölümü kendine yakıştıramaz. Fakat siz ne düşünürseniz düşünün, kaderin hükmü vakti saati gelince tecelli edecektir.
Maneviyatın tekâmül ettiği Ramazan mevsimi, kendi ellerimizle yazdığımız hayat kitabımızı gözden geçirmek ve yeniden düzenlemek (temize çekmek) için iyi bir fırsattır. Bu ayda kendi kendimize "Ben nerede yanlış yaptım (veya yapmaktayım) diye sormalıyız. Aldığımız cevap bundan sonra gideceğimiz yolun güzergâhını belirleyecektir.
Ramazan imsaktan iftara kadar bir rahmet ve bereket vaktidir. Mukabelelerden teravihlere, davetlerden aile sohbetlerine kadar vaktin nasıl geçtiğini anlayamazsınız. Zaman çabuk geçse de bu hızlı geçiş onun bereketinden hiçbir şey eksiltmez. Bazen 28, bazen 29, bazen de 30 gün sürse de bu size asla ağır gelmez. Çünkü oruç tutan kişiler manevî açıdan tekâmül etmiş kişilerdir. Onlar için Ramazan bir külfet değil, Hakk’ın lütfu olan bir nimettir.
Ramazan, ruhlarımızın ilkbaharıdır.
Ramazan, ruhlarımızın ilkbaharıdır. On bir ay boyunca ağırlaşan ve hantallaşan ruh dünyamız Ramazan’la birlikte adeta bir kuş gibi kanatlanıp uçar. Bu ayda tıpkı kışın ağır hava şartlarında yaprağını kaybeden ağaçlar gibi yeniden yaprak açarak ve çiçeklenerek kendinizi yenilersiz. Bu yenilenme sizi hafifletir ve zinde tutar. Üzerinizde biriken ağır yükü gönlünüzün omuzlarından atar. Size sanki yeniden doğmuş olmanın hafifliğini yaşatır.
Ramazan orucunu sadece yemekten içmekten kesilmek olarak görenler ne çok yanılıyorlar. Zira oruç tutmak sadece belli başlı maddî nimetlerden uzak durmak değildir. Meselâ dilin de orucu vardır ki bu, gıybet ve iftira etmemek, kötü konuşmamaktır.
Ramazan; yemekten yatmaya, çevremizdeki insanlarla ilişkilerimizden ibadet hayatımıza kadar birçok alışkanlıklarımızı değiştirir. Oruç, hayatımızı adeta yeniden tanzim eder. Namazlarımızı daha bir huzur ve huşu içinde kılarız. Dilimizden tövbe istiğfar sözleri düşmez. Bu ayın rahmet esintilerinin tesiriyle daha bir eli açık oluruz. Kur’an ile aramızdaki mesafeleri kaldırıp, Allah’ın kitabıyla daha bir içli dışlı yaşarız. On bir ay boyunca duvarlarda asılı duran Hak kelâmını indirip hatmederiz. Manası üzerine derin derin düşünür, tefekkür ederiz. Hayatımızı Kur’an’ın merkezine alarak onun ahkâmıyla hareket etmeye çalışırız. Kur’an’ın lafzı dilimize, ahkâmı gönlümüze ve aklımıza bengisu misali hayat verir. Büzüşen maneviyat damarlarımız açılır, karanlıklara mahkûm ettiğimiz idraklerimiz aydınlanır.
Büyük bir fedakârlık gösterip de nefsinin yolundan gitmeyen insan, Ramazan’a sarıldıkça, onun içini amellerle ve hayır hasenatla doldurdukça manevî açıdan tekâmül eder. Rabbimiz bunu asla karşılıksız bırakmaz. Ona hak ettiğinin nice katı sevabı verir. “Ademoğlunun her ameli kendisi içindir, oruç hariç. O benim içindir ve onun karşılığını ancak ben veririm.” (Buhârî, “Savm”, 9; Müslim, “Sıyam”, 161) ifadesi gereğince bu ayı hakkıyla ve layıkıyla değerlendirenler iki cihanda da aziz olur. Asla pişman olmazlar.
Ramazan, uzak kaldığımız değerlerimizi ve değerlilerimizi bize hatırlatır.
Gelişi büyük bir özlemle beklenen mümtaz bir aydır Ramazan. Öyle ki onun manevî rayihasını ta üç ayların ilki olan Recep ayında doyasıya hissederiz. Şaban’da ona yaklaşmanın o ulvi heyecanını duyarız gönül hanemizde. Gelince de nurlara gark olur gönüllerimiz. Onu, evlerimizi tepeden tırnağa temizleyerek güler yüzle ve iştiyakla karşılarız.
Ayların sultanı olan Ramazan, gönüllerimizin de biricik sultanıdır. O gelince kendimize çekidüzen veririz. 11 ayda boşladığımız hayatımızı ona uyarlarız. Bu durum ona duyduğumuz sevgi, muhabbet ve ihtiramdandır. O ki bizi kendimize getirir. Hayatı sorgulamamızı sağlar.
Ramazan, uzak kaldığımız değerlerimizi ve değerlilerimizi bize hatırlatır. İftarından sahuruna, mahyasından teravihine, huzur derslerinden sadaka taşlarına, zekâtından fitresine kadar hayatımıza şekil ve ahenk verir. Sığ kalan hayatımızı alabildiğine derinleştirir.
Ramazan bize geleneksel hayatın doyumsuz lezzetlerini sunar. Unutmaya yüz tuttuğumuz paylaşma kültürünü bize hatırlatır. Karagöz’den Meddah’a kadar geleneksel oyunlarımız bu ayda arz-ı endam eyler. Adeta nadasa bırakılmış gönüller bu ayda (gül)şen olur. Sözüm ona modern hayatın o soğuk metalik ve samimiyetsiz atmosferinden kurtuluruz.
Gufran ayı olan Ramazan rahmetini, merhametini ve bereketini beraberinde getirir. Bu ayın manevi ikliminde ruhlarımız kirlerden arınarak kasvet atmosferinden kurtulur. Büyük bir arzuyla ve iştiyakla teneffüs ettiğimiz Ramazan iklimi adeta bir inşirah neşvesi yaşatır bizlere.
Ramazan, sair zamanlarda ibadetlerden uzak kalan ruhların pasını tövbe ve istiğfar zımparasıyla siler. Gönüllerimiz Allah’a yakınlaşarak manevi rabıtalarını kuvvetlendirir. Vakit namazlarını cemaatle kılmaya gayret ederiz. Çocuklarımızı ve torunlarımızı yanımıza alarak teravihlere koşarız. Namazların öncesinde okunan mukabelelere iştirak eyleriz.
İyilik mevsimi olan Ramazan bizleri her yönüyle iyileştirir.
Ramazan, birbirinden ayrı düşmüş gönül puzzle’ımızın parçalarını birleştirir. Eksik yanlarımızı tamamlar. Gönül yaralarımızı pansuman eder. Kanamakta olan açık yaralarımıza merhem olur. Rabbimizin kulluk imtihanı gereği bizlere vermiş olduğu nimetlerin muhtaçlarla paylaşılmasına vesile olur. Solmuş gözlere fer, kurumuş dudaklara tebessüm gelir.
İyilik mevsimi olan Ramazan bizleri her yönüyle iyileştirir. Hasta gönüllerimizi rehabilite eder. Hayata sevgiyle bakmamızı sağlar. Güzelliklerin ortak değerlerimiz olduğunu bize hatırlatır. Dünle bugün, bugünle yarın arasında güçlü ve sağlam köprüler kurmamızı sağlar. Siyahtan beyaza kadar bütün renklerin insanlık paletinin tamamlayıcısı olduğunu gönül kulaklarımıza fısıldar. Renklerin kardeşliğinin bizi kurtaracağını bize öğretir.
Olma ve olgunlaşma ayı olan Ramazan, köklü bir medeniyeti de beraberinde getirir. Bu medeniyettir ki bizi insanlaştırır, insan kılar. Bütün seslerin tek bir sesin yankısı olduğunu bize öğretir. Bütün renklerin bir ana rengin tonları olduğunu açık seçik gösterir.
Ramazan; zaaflarımızı terk etme, mükellef bir kul olarak Hak karşısında iri ve diri durma ayıdır. Madde ve onun kibirli sahipleri karşısında eğilip bükülmemektir. Yalnızca Allah’a kul olmaktır. Yani başka bir anlamda söylersek kula kulluk etmemektir.
Ramazan, her ne sebeple olursa olsun, gönülleri bir şekilde kırılmış insanları hoşnut etme ayıdır. Zalime karşı mazlumdan yana olma ayıdır. Safımızı ve tavrımızı netleştirme vaktidir. Hakla batıl arasında gidip gelmekte olan yolları ferasetle teke indirme vaktidir.
Ramazan garip gurebayı sevindirme, ona kimsesizliğini hissettirmeme ayıdır. Onun içindir ki üzerinden bir yıl geçen malların zekâtının tercihen bu ayda verilmesi daha uygundur. Bununla birlikte belâların defedilmesi için sadakalar bu ayda daha da artırılır.
Bütün ibadetlerin özü ve özetidir mübarek Ramazan. Bu kutlu ayda ruhumuzu bir çeşit bakıma alır, yıkıma ve kırıma uğrayan yanlarını tabir caizse onarırız. Buna ruhların yıllık bakımı da diyebiliriz. Araçlarımıza yıllık bakım uyguluyoruz da ruhlarımıza niye böylesi bir yıllık bakım uygulamayalım? Üstelik hayatın darbelerinden en çok da onlar zarar görürken...
Bugün muzdarip olduğumuz hız ve haz çağında Ramazan’ın mürebbiliğine her zamankinden çok daha fazla ihtiyacımız vardır. Zira her geçen gün kanayan yaralarımızı ancak o iyileştirebilir. Sivri ve agresif davranışlarımızı munisleştirir. İyilik yapma, tövbe edip günahlardan kurtulma, bunların neticesinde sevap kazanma bu ayın doyumsuz meyveleridir.
Millet ve fert olarak Ramazan’ın kıymetini hakkıyla ve lâyıkıyla bilelim. Onu mahzun bir hâlde uğurlamayalım. Unutmayalım ki Ramazan’ın bize ihtiyacı yok, bizim Ramazan’a ihtiyacımız var. Rabbim bizleri sevap mevsimi olan Ramazan’ı idrak edenlerden eylesin.