Sudan deyince aklımıza şimdiye kadar hep Hasan el Turabî geliyor iken, şimdiden sonra bir de Malik Bedri ismi hafızalarımıza kazınmış oluyor. Zira Mahya Yayınları’ndan Murat Çiftkaya çevirisiyle Düşünme - Gözlemden Tanıklığa eseri çıktı geçtiğimiz aylarda Malik Bedri’nin. Ciddi bir kitapla hemhal olduğumuzu daha kitabın ilk sayfalarındaki Nevzat Tarhan’a ve Yusuf el-Karadavî’ye ait önsöz yazılarından anladığımızı söylemeliyiz. Karadavî’ye ait olan İngilizce baskısının çevirisinin önsözü imiş.
Psikolojiyi Müslümanca bir perspektiften sunmanın gayretinde olan Malik Bedri’nin bu eserinde, ibadet anlayışlarını geliştirdiğini ve bununla birlikte pek çok Arap üniversitesinde referans olarak gösterildiğini öğreniyoruz. Bir ilim dalı olarak içeriğinden bahsedilen psikolojiyi Kur’an ve sünnet düzleminde ele alarak meseleyi okuyucunun kafasında netleştirmeye çalışıyor yazar. İlgilisi haricine biraz sıkıcı gibi görünen ilk bölüm, peşi sıra gelen bölümlerle anlamını kavratıyor. Tefekkür ibadetini iliklerimize kadar hissetmemize vesilen olan bu eserde, erken dönem âlimlerin eserlerinde konu edindikleri/ele aldıkları tefekkür iklimine dalınca ne kadar muhteşem bir dinin bağlısı olduğumuza ve bu ilahî dini en güzel şekliyle kavrayan ne kadar güzel âlimlerimiz olduğuna şahit oluyoruz.
Yazarın cömertçe alıntılar yaptığı ve yaptığı her alıntıyla meramını daha bir iyi anlattığı ilerleyen sayfalarda kendini açığa vuruyor. Özellikle İmam Gazalî’nin şah eseri İhya-u Ulumi’d-Din’den fırsatını buldukça alıntı üstüne alıntı yapmış. Ve Gazalî’den hisseyab olduğumuza göre, cehalet hastalığı öğrenmeyle, cimrilik cömertlikle, gurur tevazuyla ve hırs da sabırla tedavi edilir imiş. Kendisine/ölümsüz eserlerine başvurulmuş âlimlerimizden Miftah, el-Fevaid ve Medaricü’s-Salikin sahibi İbn Kayyim el-Cevziyye ve Tefsirü’l-Kur’anu’l-Azim sahibi İbn Kesir de var ayrıca kitapta.
Tefekkür için zaman kollamaya, vakit aramaya ne hacet!
Çağdaş zamanlara ve konulara gelindiğinde tefekkür ve derinlikli düşünme üzerine şehid Seyyid Kutub’un Fi Zilali’l-Kur’an, Mevdudî’nin İslam’a Giriş, Muhammed Gazalî’nin Fıkhu’s-Sire eserlerine kement atıldığını görüyoruz. Okurken bazen öyle oluyor ki, Sudanlı bir Müslümanın değil de, kendi toprağımızdan bir Müslüman yazarın eserini okuduğumuz hissine kapılıyoruz. Bu da, yazarımızla aynı kaynaklardan beslendiğimizin göstergesi.
Yazar, kitabında esasen Rabbimizin ayetlerine yoğunlaşmayı önermekte. Özellikle de yarattığı ve üzerlerine yemin ettiği şafak, sabah, gece, ay, incir ve zeytin üzerinde düşünmek, tefekkürün derinliklerine inmek gerek. Kur’an’ın baştan sona gökleri, denizleri, dağları ve nehirleri örnek vererek muhataplarını tefekküre davet ettiğini tüm hücrelerimizle yaşıyoruz.
Eser, muallim; biz, talebeyiz. Öğrendikçe irkiliyor, irkildikçe de ürperiyoruz karşılaştıklarımızla. Tefekkür için, “sınırlanmamış, özgür bir ibadet biçimi” tanımına rastlıyoruz bir yerde. Gerek kevni, gerek kozmik ayetlerle düşünüp tefekkür etmek, kalbi ihya eder, idraki aydınlatır. Ve zaten tefekkürün gerçek anlamı da bu oluyor yazara göre. Hayret ettiğimiz bir nokta da şurası: Allah (celle celaluhu), Mekke, Medine ve komşu bölgelerdeki insanların dikkatini denizlerde dağlar gibi yüzen gemilere çektiğinde, bu gemilerin çoğu henüz İslam’ı kucaklamamış insanların elindeydi. Buna rağmen bu hal müminleri, inkârcıların ellerindeki şeylerin faydalarını tefekkürden alıkoymamıştır.
Sınırlanmamış, sınırlandırılmamış bir ibadet olma keyfiyetindeki tefekkür için bir sınır belirlemek gerekirse, ona konulacak tek sınır, yegâne engel Allah’ın kendini, zatını tefekkür etmektir. Bu konuyu açıklığa kavuşturacak olan Allah’ın Rasulü (aleyhisselatu vesselam)’nün şu sözüdür: “Allah’ın yaratışını tefekkür edin, zatını değil; zira siz asla O’nun hakkını veremezsiniz.”
Tefekkür için zaman kollamaya, vakit aramaya ne hacet! Aracınızla yoldasınız ve saatlerce gidiyorsunuz; buyurun size tefekkür anı. Bedensel güç isteyen bir işte çalışıyorsunuz; evet, bildiniz, tefekkür size çok yakın. Kadınlar ev işleriyle uğraşırken tefekkür için her zaman müsait olmalıdırlar. Müslümanları manevi aydınlanmaya ve derunî idrak mertebesine tefekkürden daha iyi başkası ulaştıramaz. Aradığı şeyin Allah’ın sınırsız ilminde “orada bir yerde” olduğuna, çok çalışma, derin tefekkür ve ibadetle problemine çözümün gösterileceğine kuvvetle inanan, manevî açıdan motive olmuş bir Müslüman ilim adamı, âlim; camide ibadet etmekle yetinen birisinden çok daha fazla abid, yani ibadet etmektedir. İşte bu kadar önem taşıyor tefekkürümüz.
Olanlar, yaratılanlar üzerine düşünme eylemine geçme erdemini ancak müminler gösterebilir. Bunu bize öğreten, bilenler için de hatırlatma görevinde bulunan Malik Bedri’nin Düşünme kitabı, insanların ilahi ölçüler çerçevesinde fikretme ve zikretme gerçeğini tercih etmelerine ön ayak oluyor.
Fatih Pala yazdı