Deprem (zelzele), bir başka isimle isimlendirilmiş olaydı bu kadar ürkütücü olur muydu bilmem. İsimler mi afetleri korkutucu kılar, yoksa afetler isimlere ürkütücü bir anlam mı yükler...
Rüzgâr güzeldir mesela, berekettir; hatta çocuklarımıza rüzgâr ismi veririz, ama fırtınaya döndüğünde afet olur. Yağmur berekettir, rahmettir ama sele dönüştüğünde afet olur. Rüzgârı, yağmuru severiz ama fırtınadan, selden korkarız. Hikmetinden sual edecek değiliz, Yaradan’ın kanunları (sünnetullah) böyle işliyor. İnsanoğlu kendi koyduğu kanunlara uymadığında bir yaptırımla karşılaşacağını bilir ve ona göre davranır. Tabiatın kanunları da böyle, uyulmadığı takdirde sonuçları can yakıcı oluyor. Bir farkla ki Allah’ın koyduğu kanunları erteleyemiyorsunuz, esnetemiyorsunuz, iltimas geçmiyor. Bu, tarih boyu böyle olmuş.
Deprem (zelzele), yerin derinliklerinden gelen bir sarsıntı. Büyük ölçüde insan hayatının devamını sağlayacak kaynaklara bir zararı yok. Mesela ekili tarlalara, bağlara, bahçelere bir sel felaketinin, ya da kuraklığın verdiği zararı vermiyor. Hatta yer altının zenginliklerini yeryüzüne çıkarıyor bir anlamda. Termal sular filan… Burada bütün mesele insanoğlunun tabiatla kurduğu sorunlu ilişkiden kaynaklanıyor. Bütün bir insanlık ve canlılar olarak dünyada yaşıyoruz. Dünyanın felek içerisinde tuttuğu yere baktığımızda, bizim dünya üzerinde tuttuğumuz yeri görürüz, bir zerre bile değiliz.