2010 yılı olsa gerek Aksaray ilinde Mustafa Tatçı Hoca ile beraberdik. Bir mevzuda Üsküdar’dan birisi hakkında bilgi alacak emin bir insan lâzım oldu. Tatçı hoca “Memduh Cumhur ile görüşelim” dedi. Telefonla aradı, görüştüler. Biz de ilk defa   telefonda tanışmış olduk. İstanbul’a ilk gelişimizde görüşmek üzere sözleştik.  

İlk İstanbul’a gidişimizde Üsküdar merkezindeki Selman Eczanesinde eşimle beraber ziyaret ettik. Kırk yıllık dost gibi kaynaştık hemen. Kültürlü, pür nezâket bir İstanbul beyefendisiydi. Boşnak asıllı imiş. Refikası hanımefendi ile bizi yakında bir yere yemeğe davet ettiler. Rahat sohbet mümkün olur diye kabul ettik. Giderken bize Üsküdar merkezini tanıttılar. Hatta Ahmet Remzi Akyürek Dede’nin müdürlük yaptığı Selman Ağa Kütüphanesi’ni de ziyaret ettik.  

Yürürken yolu toprağı incitmeyen bir tempo ve musiki ile yürüyor, enfes bir İstanbul Türkçesi ile konuşuyordu. Hanımefendiler de sohbetlere dahil oldu. Ehli aşk bir ayaklı kütüphane ile beraberdik. “Tuna’yla Hasbihal” adlı şiir kitabından da Memduh Bey’in rütbe-i bâlâsı anlaşılıyor. Kitabın başında ‘yazar hakkında’ başlıklı bir tercüme-i hâli var.

İnegöl’de 1947’de dünyaya gelen Memduh Bey’in ailesi Bosna göçmeniymiş. Daha sonra İstanbul’a yerleşirler, Haydarpaşa Lisesi’nden mezundur. Eczacılık Fakültesi’nde okurken aynı zamanda İstanbul Radyosu’nda ses sanatçısı olarak çalışır. 1976 yılında TRT’den istifa ederek mesleği olan eczalığa döner. Bu yıllarda Klasik Türk Musikisine ve Klasik Türk Şiirine ait pek çok eseri tetkik etmiştir. Dönemin önemli müzisyenleri ve edebiyatçılarıyla tanışır. Mustafa Nafiz Irmak’la hem-hâldir.

Memduh Cumhur’un araştırma yazıları; Hareket, Musıki ve Nota dergilerinde, şiirleri ise Kubbealtı Akademi Mecmuası, Türk Edebiyatı ve Yüzakı dergilerinde yayımlandı. Aruz vezniyle yazdığı şiirlerinin yer aldığı "Tuna’yla Hasbıhal" isimli eser, İstanbul Fetih Cemiyeti Yayınları’nca 2012’de neşredilmiş.

Mâneviyata meyli ve mensubiyeti olanlara tabiat-ı şiiriyye lütfediliyor olsa gerektir. Çünki o vadide olanlar hem mensur hem mevzun çok güzel yazıp söylüyorlar.

Vefatından sonra hakkında yazılan en güzel yazılardan biri Mevlâna İdris Zengin’e ait. Karar Gazetesi’nde neşredilen “Memduh Cumhur Bey” başlıklı 16 Ocak 2018 tarihli yazıdan nakiller yapalım:

Memduh Cumhur Bey

Lise yıllarım, Maraş. Musıkî Cemiyeti’ne gidiyorum. Şehrin güzide insanlarından kuyumcu Neyzen Metin İspir, Eczacı udî Aslan İspir, Hâkim bir kanunî, yine kemanî bir hâkim, mimar bir başka kanunî, orman mühendisi bir udî, avukat bir tamburî, işi müzik olan bir klarnetçi, ciltçi ve dairesiyle usul tutan Hâlim Bey ve biz hânendeler…Kimimiz öğrenci, kimimiz öğretmen, kimimiz Mimar, kimimiz de emekli. Şimdi onların çoğu da göçtü bu dünyadan.

Şefimiz Avukat Mehmet Onur. Ancak aramızda öyle biri var ki her eseri rahatlıkla icra ediyor, Şefimiz bir yerde tereddüt ederse ona soruyor, kimsenin çıkaramadığı, hatta anlamadığı makam geçişlerini bu beyefendi su içer gibi icrâ ve izah ediyor.

Bu beyefendi Eczacı Memduh Cumhur idi. 80’li yılların başında Maraş’a eczacılık yapmak üzere ne vesileyle gelmişti bilmiyorum. Ancak şefimiz ANAP kurulup siyasete atılınca (milletvekili oldu) yeni şefimiz Memduh Cumhur Bey olmuştu.

Artık Musıkî Derneğindeki buluşma ve çalışma günlerimiz daha renkli geçmeye başlamıştı. Bir eseri geçerken, o eserle ilgili yan bilgiler, bestekârı hakkında bazı anılar, o makamın yapısı, güftedeki anlam incelikleri, telmihler…Ama en çok da nükteler, hicivler Memduh Bey’in ağzından inci gibi saçılırdı. Eski meşk meclislerine dair anlattıkları ise bana rüya gibi gelirdi. Bazan bir eseri ıslıkla çalarak sazende ve hanendelere yol gösterirdi. Bazan da o an uydurduğu komik, sıradan bir güfteyi klasik bir tarzda besteleyiverip iki yüz yıllık bir eser gibi bize okurdu.

Üsküdar Musıkî Cemiyeti ve radyoda geçirdiği solistlik yıllarına ait hatıraları bazan özlemle, bazan büyük bir neşeyle anlatırdı. Bir akşam beni evine davet ederek, Arapça-Türkçe bir kâmus hediye etti.

Sonra Hukuk Mektebi için İstanbul’a geldim ve yıllar sonra Maraş’tan taşınıp yerleştiği Üsküdar’daki o eczacı dükkânında kendisiyle yeniden görüştüm. Üsküdar’a her geçişimde iskeleden iner inmez hatırladığım, yüzünü görmek, sohbetini dinlemek istediğim biri oldu. Ama çoğunlukla yapmadım bunu. Onu eczanede sadece bir defa yalnızken gördüm. Bir hafta sonu öğle saatlerinde İstiklâl Caddesi’nde karşılaşmış ve uzunca sayılabilecek bir sohbet imkânı doğmuştu. Eczacılara musıkî dersleri veriyormuş, oradan yeni çıktığını söylemişti. Peşpeşe fişek gibi sorular sorardı her zaman.

Edebiyatla ilgisini Neyzenbaşı Aka Gündüz Kutbay’ın vefatı için yazdığı gazelin Cinuçen Tanrıkorur bestesini dinlerken öğrendim. Aruzla yazan son ustalardandı. Ama şiir ve müzik dışındaki fikrî ilgileri de şaşırtıcı idi. Bir keresinde Üstad Sezai Karakoç’un ‘İslam Toplumunun Ekonomik Strüktürü’ kitabının öneminden ayaküstü bahsetmiş, oradan da bambaşka yerlere sıçramıştı.

Savaş Barkçin Beyfendinin tivitini görünce öylece kaldım; Memduh Cumhur ağabey vefat etmişti. Bir tel daha kopmuş, ahenk ebediyyen bir kere daha kesilmişti. O hep gülen yüz, o devr-i kadîm penceresinden bakan ve söyleyen müstesna kalp durmuştu. Karacaahmet’e ne çok düşer oldu yolumuz. Allah’ın rahmeti, mağfireti üzerine olsun Hocam”.

Bir dostu da şöyle bir hatıra naklediyor:

“Aramızda bayağı bir yaş farkı olmasına rağmen kendi büyüklerinden gördüğü edebi her zaman muhafaza eder ve “Akif Beğciğim” diye hitap ederdi. 1960’ların sonundan itibaren İstanbul’daki tasavvuf çevrelerinden tanıdığı şahısların muhaverelerini kendisinden dinleme imkânı buldum. Cemil Meriç’e gözlerinin görmediği zamanlarda yardımı olmuştu. Şeyh İzzî Efendi’yi, Şeyh Raşid Efendi’yi Şeyh Necmeddin Efendi’yi tanımam Memduh Beğ’in sayesindedir. Bayramlarda Çelebi ailesini ziyaret ederdi. Belhî hazretlerini, Hasırîzade Elif Efendi’yi de kendisinden dinlemiştim. Konuştu mu kitabî bilgileri değil ayne’l-yakiyn müşahadelerini paylaşır, şeyh ailelerinin yaşayan torunlarının hayat hikâyelerini anlatırdı. Ne zaman bir tekke ile ilgili çalışmaya başlasam, heyecanla Memduh Beğ’e ulaşır, torunlardan tanıdıkları olup olmadığını sorardım. Oradan itibaren yeni kapılar aralanırdı. Memduh Beğ kadim zaman Efendilerine vasıl olmuş ve bugünkü durumun bir hayal perdesi haline geldiğine kanaat getirmişti. Memduh Beğle konuşmalarımızın mühim bir kısmını Ehl-i Beyt aşkı teşkil ederdi. Kendisini onların yoluna adamıştı. Muaviyeyi bir kişi övmeye kalksın hemen onu defterden silerdi.

Balaban Tekkesi’ne ayakkabıyla girmeye utanmayan insanlar vardı bir zamanlar. Memduh Beğ’in de yardımıyla meydan-ı şerife halı serilmesini başardığımızda beni daha iyi anladığını düşünüyorum”.

*** 

Neyzen Aka Gündüz Kutbay’ın Vefatı İçin Gazel

Dağıtır bâd-ı sabâ serde hevâ perdesini

Çektirir hükm-i ecel derde devâ perdesini

Ne tecellî bu, ilâhî, Aka’nın son nefesi

Kıldı nâyinde karar, seçti nevâ perdesini

‘Bişnev ezney’ ebedî dâvet-i mevlânâ’dır

Dinleyenden giderir nakş-ı sivâ perdesini

Cümle neyzenlerin ervâhı gelip sâf olarak

Açtılar seng-i musallâda güvâ perdesini

Hüzn-i Cumhûr’u, ilâhî, nice târîf edeyim!

Etdi feryâd-ı karar tîz nevâ perdesini

Bu gazel bir musikişinas için mersiye olduğundan musiki dersi de vermektedir.

İstanbul’da çalışmanın-yaşamanın kültürel-mânevi yönden pek çok faydası varmış. Gerçi son yıllarda ulaşım zorluğu, aşırı izdiham pek çok asude insanı korkuttu, uzak tuttu. Bu İstanbul avantajını yaşayanlardan birisi de Eskader azası ve reis-i esbakı Şerif Aydemir Bey’dir. Mehmet Nuri Yardım Bey vasıtasıyla tanıştığımızda Sultan Ahmet Adliyesi Personel Müdürü idi. Ahmet Kabaklı Hocamızın hemşerilerinden olup güzel söze, güzel şiire, güzel adama yani edebiyata meftun olduğu anlaşılıyordu. “Yazık Olmuş Yârsiz Ömrü Geçene” kitabının kapağını bekârları tahrik için epey zamandır kullanıyoruz. Son kitabı “Yaşamak Geçti Başımdan”da Memduh Cumhur Bey’e ait bir mısra-i berceste var ki kayda değer: “Memduh Cumhur’ca söylersek ‘Hâl ehline dost olmaya gelmedik mi bu cihana”.

Memduh Bey’in yakın zaman azizlerinden Ayşe Şasa, Prof. Dr. Ümit Meriç, Rabia Brodbeck hanımefendiler dahil pek çok zevat-ı kirâmı sohbetleriyle zevkiyâb ve şad eden musikişinas Safer Dal Efendi Baba hakkında yazdığı Rıhlet gazeli okuyup anlayabilenleri mest-ü hayran eder:

Meydân-ı evliyâda Safer rûzgârı bu!..
Aşkî’ye bendelikte gönül iftihârı bu!..

Fahrî’den iktisâb ederek nûr-ı halveti,
Engin çöl ortasında suyun intizârı bu!..

Ukbâda pîrinin ebediyyen yanındadır;
Her hizmetin netîcesi Hakk’ın karârı bu!..

Bir rüzgâr esti görmedik âlemde mislini:
Eflâke sığmayan elemin âh u zârı bu!..

Yer-gök yerinden oynadı Cumhûr hüznile,
Meydân-ı evliyâda Safer rûzgârı bu!..

24 Şubat 1999

Biz de Tuna’yla Hasbıhal’den bazı kıt’a ve rubaileri kısa notlarla naklediyoruz:  

Cânandan uzak kimseyi cân eylemedik.          
Serden geçerek sırrı ayân eylemedik.              
Her ân yeni bir şevk ile sevdâya düşüp;          
Âşık yaşadık, ömrü ziyân eylemedik      

***

Bir kutlu emânet taşırız, sonsuza dek

Hak dostu gider Hakk’a gönülden gülerek

Rüzgâr kesilir, sis dağılır, vakti gelir

Doğmaktır ölüm ölmeden evvel ölerek

***

Ahmet Yüksel Özemre için

Her lâhza seven sevdiğinin lutfuna muhtaç

Tevhîdi bilen der ki tevekkülden ibâret

Gül sevgisi Hak sevgisinin remzidir ancak

Alemdeki tek varlığımız gülden ibâret

Prof. Dr. A. Yüksel Özemre atom fiziği hocamız olup, zülcenaheyn Üsküdar meftunu, eserleri zevkle okunan bir zat-ı âli kadr olup Memduh beyin de yakın dostudur.

***

Daldıkça bu âlemde derinden derine               
Söz mülkünü seçdim nice mülkün yerine         
Kalbim ve lisânımla ulaştır Rabbim         
Ecdâdımızın vecîz rubâîlerine                 

Bu rubai kitaba giriş olup, ecdadımızın ve edebiyatımızın kadrini kıymetini anlatır.

***                               

Mevsim sonu bakdım, budur hasadım             
Senden sana, sonsuzluğa bir yol aradım.         
Sevmek ve sevilmekten ibâretmiş ömür;           
Yetmiş sene geçmiş ne çabuk, anlamadım…

Bu kıt’a hayat arkadaşı için yazdığı çok âşıkâne ve arifane bir kıtadır.       

                GAZEL

Söyleyin n’eyleyecek halk-ı cihan yâdımızı

Sildiler defter-i dilden de gârib adımızı

Hani Azrâ hani Vâmık hani Aslı’yla Kerem

Unutup gittik o sevdâ dolu ecdâdımızı

Nice Leylâ nice Şîrîn yeniden doğsa bile;

Bulamaz şimdi ne Mecnûn ne de Ferhâdımızı

“Vatanın zevkı mülâkât-ı ehibbâ iledir”

Ne muhabbet kodu devrân ne dil-i şâdımızı

Yok mudur zerrece insâf şu Cumhur içre

Kimse âlemde bizim duymadı feryâdımızı.

Bu gazel efkârlı ve hüzünlü bir zamanda muhteşem mazimizin hasretiyle yazılmış.

Bir güzel insanı daha hatırlatmak ve örnek alınır diye tanıtmak maksadıyla hazırlanan bu yazı münasebetiyle başta Cumhur Bey olmak üzere ism-i şerifi geçenlerden göçenleri rahmet ve mağfiret bu âlemde olanlara da hürmet ve muhabbetle sıhhat afiyet niyaz ederiz.


 

Mazeret sahipleri ve delikanlı milleti için muhtasar lügatçe:

‘Bişnev ezney’: dinle neyden

dil-i şâd: neşeli gönül

güvâ perdesi:

iktisâb: kazanma

intizâr: bekleme

muhtasar: daraltılmış, öz

mülâkât-ı ehibbâ: dostlar sohbeti

nakş-ı sivâ: masivanın aldatıcı süsü

nûr-ı halvet: halvette nurlanmak

remz: rumuz, işaret, hatırlatma

rütbe-i bâlâ: en yüksek rütbe

seng-i musallâ: musalla taşı

tabiat-ı şiiriyye: şiir söyleme kabiliyeti

telmih: ima ile söylemek