Şiirin kurumuş vadisindeki eski bir şiir tabanıdır öykü. Dolayısıyla öyküyü ve şiiri aynı vadiden akan iki ırmağa benzetebiliriz. Öyküye dair birçok tanım olmakla birlikte, günümüz öyküsü için ve hatta her öykücü için farklı bir tanım yapmak zorunda kalıyoruz. Bu topraklarda öykü her geçen gün açılıp serpiliyor çünkü. Yayınevlerinden çıkmış çiçeği burnunda öykü kitapları hangimizi heyecanlandır mıyor ki?
Her biri öyküye yeni bir soluk getirirken, sizlere bambaşka bir yol izleyen bir öykü kitabını takdim etmek istiyorum. Yol dememdeki amaç; öykü yoldur ve yürünesi en güzel yollardandır. “Seyircisiz” ismi ancak bu denli yakışık kalırdı yalnızlığa, başlıklar en soyut önsözler değil miydi? Gelin bu yalnızlığı kalabalıklaştırıp Seyircisiz’e seyirci olalım. Nitekim seyircisiz olan öykülerin her satırında bize ait bulacaklarımız vardır. Sabahlayarak okunacak bir eser olan “Seyircisiz”.
Hece Yayınları’ndan çıkan Safiye Gölbaşı’nın Seyircisiz kitabı öykü severlere sunulan güzide bir eser. Toplamda 18 öyküden oluşuyor ve öykü adına farklı bir üslup, aynı zamanda özgün bir yol izlemiş Safiye Gölbaşı. Yalın ve içten anlatımıyla akıp giden cümlelerde her biri ustalık emeği diyebileceğimiz bir eser çıkmış ortaya. Anlatım gücünün pürüzsüzlüğünün yanı sıra iç serzenişle karşılaşıyorsunuz ve bu iç serzenişe dahil oluveriyorsunuz bir anda. Kitapta mütevazı bir yalnızlık, geçmiş yaşantılara duyulan özlem, bazen da şiirsel anlatımıyla öykülerde ister istemez şiirin ayak izlerini arayacaksınız.
Köklerini arayan sürgünler
‘Tuba ve Kökleri’ isimli öyküde herhangi bir mekâna sığmayan genç bir kızın yolculuğu sırasındaki iç serzenişleriyle karşılaşırken, bir anda Ankara’nın büyülü donukluğu çarpıyor yüzüne okurun. Aslında iç serzenişten kastım; bir kaçışın, yerleşik olamamanın ve kaybettiklerini uzaklarda bulan veya bulacağı umuduyla yola çıkan devasa bir hayalin öyküleridir Seyircisiz.
Elbette hiç bir gizi mutlak anlamda çözemez okur, fakat aşikâr olan bir şeyler elbette bulunabilir. En azından ipucu bırakır ve bırakmalıdır da yazar. Dolayısıyla ‘Sırı Dökmek’ isimli öyküde bu gizi açığa çıkarması için okura ipucu veriliyor: “Sevgili Öğretmenim, önce ben ve B vardık. Sonra Ö geldi. Üç arkadaş olduk. Beraber gezip sohbet etmeye başladık. Ö bizi biraz bozdu. Sürekli küskünlük çıkarıyor. Geçen gün kim kimi daha çok seviyorsa söylesin dedi. Ben korkumdan seni seviyorum Ö dedim. Halbuki B’yi seviyordum. B de eminim bana inadından ben de seni seviyorum Ö dedi. Ö de ben de B’yi seviyorum dedi. Ben öylece kalakaldım. Şimdi B’ye aslında onu daha çok sevdiğimi söylemeye çekiniyorum. Ya inattan de gerçekten Ö’yü benden daha çok seviyorsa? Sizce beni kimse sevmiyor mudur öğretmenim?” Evet, çocukluk geleceği inşa eden en güçlü temeldir. Dolayısıyla her hikâye çocuk izleri taşır biraz.
Safiye Gölbaşı’nın Seyircisiz isimli öykü kitabı, hiç bir mekâna sığmayan bir koşturmacanın öyküleri ve dolayısıyla onun öykülerinde kaçış ve uzaklardaki huzuru bulacaksınız.